Bir Müslüman ve bir Yahudi yazar, çocukların önyargıya karşı durmasına yardımcı olan bir roman yazdı. “A Place at the Table / Masada Bir Yer”, bir yemek kursunda arkadaşlıkları başlayan biri Yahudi, diğeri Müslüman iki ortaokul talebesi - Elizabeth ve Sara’nın hikâyesini anlatıyor. Elizabeth gitgide ustalaşan bir aşçıdır, Sara ise okuldaki yeni öğrencidir. Kitapta, her iki kızın da Amerikan vatandaşı olmak için gerekli eğitimleri alan anneleri var ve kızlar yakınlaştıkça, farklı sorular sormayı öğrenmeleri, dürüst cevaplara açık olmayı ve diğer ilişkiler pahasına bile birbirlerinin yanında doğru davranmayı bilmeleri gerekmektedir.

ABD, zaman zaman aşılmaz görünen derin bölünmelerle boğuşurken, bu keyifli kitap, okurlarına farklılığın, doğası gereği uyumsuzluk anlamına gelmediğini öğretiyor. Dahası okuyucularına, bizleri benzersiz kılan farklılıkları nasıl aşacakları konusunda olumlu bir örnek oluşturuyor.


Bu kitap, ortaokul öğrencisi ve sınıf arkadaşı olan iki kızın romanı. İki çocuklu Pakistanlı bir göçmen olan Saadia Faruqi ve İngiliz Yahudisi bir göçmenin kızı olan, iki çocuk annesi Laura Shovan tarafından birlikte yazıldı.

Onlarla yapılan bir röportajda yazarlık, ebeveynlik, dostluk, kimlik ve daha fazlasını tartıştılar:

Bu kitabı birlikte yazmaya nasıl karar verdiniz?
Laura: Vatandaşlık sürecinde annesine yardım etmek isteyen bir kız hakkında “Vatandaş Anne” adlı, ortaokul sınıflarında okuyan kızları anlatan bir roman için, tam da olgunlaşmamış bir fikrim vardı. Ancak, ‘birinci nesil Amerikalı’ olma konusundaki görüşümün, ABD’de doğmamış birinin deneyimini içermediğini fark ettim. Saadia (Faruqi), birlikte yazılacak bu hikâyede ilk yazar tercihimdi. O, sadece ‘birinci nesil Amerikalı’ çocuklarını büyütmekle kalmıyor; Saadia’nın yazım şekline ve aktivizmine de hayranım. Fikri Saadia’ya sundum ve birlikte karakterleri ve içeriği geliştirmeye başladık.
Saadia: ‘Birinci nesil’ çocuklar ve vatandaşlık deneyimi hakkında hikâyeler yazmak benim için önemliydi, özellikle de kendi hikâyem olduğu için. 2016’da, o seneki Başkan seçimlerinden birkaç ay önce ABD vatandaşı oldum. Bu, ben ve ailem için birçok yönden bir dönüm noktasıydı.


Saadia Faruqi


Kitap boyunca, çevresinde açıkça Müslüman karşıtı olanların bulunduğu gerçeğiyle boğuşurken, Sara karakteri de Müslüman olduğu için biraz utanıyor ve bunu etrafına da gösteriyor. Saadia, onun yaşındayken benzer bir deneyim yaşadın mı?
Saadia: Neredeyse herkesin Müslüman olduğu Pakistan’da büyüdüm. Kendimi asla yetersiz hissetmedim veya herhangi bir şekilde saldırıya uğramadım. Ancak ABD’ye yetişkin olarak geldiğimde dünyayı farklı gözlerle izledim. Etrafımda ırkçılık, İslamofobi, yabancı düşmanlığı ve çok daha fazlasını gördüm. Bunların başka bir yerde olmadığını söylemiyorum, daha ziyade o zamana kadar bunun hedefi olmamıştım. Sara karakterinin “Masada Bir Yer”deki deneyimleri benimkinden çok, çocuklarımın hayatını yansıtıyor.

Bir azınlık olarak birinin, mirasına yabancılaşmadan, kendi mirasından gurur duymasının yolları nelerdir?
Laura: Bu mirası arkadaşlarla veya bir toplulukla paylaşmak önemlidir. Bir avuç okul arkadaşıyla Yahudi okuluna gitmek, çocukken kendimi daha az yabancılaşmış hissetmeme neden oldu.
Saadia: Bir yazar olarak, yıl boyunca -yüz yüze ya da sanal olarak- birçok okul ziyaretinde bulunuyorum. Böylelikle farklı kültürlerden - altyapıdan gelen okuyucularımla iletişim kurmuş oluyorum, özellikle de din ve kültür açısından benimle özdeşleşen insanlarla bağlantılar kuruyorum. Müslüman ya da göçmen çocuklar benimle konuşabiliyor, hatta gurur, özgüven ve mutluluk hissedebiliyorlar.


Laura Shovan

Kitapta, bir karakter ırkçı birşey söylediğinde yaşanan, yoğun bir sahne var. Ama başka bir karakter - Stephanie öne çıkıyor, ırkçı sözler sarf eden kıza “Böyle şeyler söylemene izin vermeyiz” diyor. Bu beni gerçekten çok etkiledi. Zorbalara, hele arkadaşsanız, bu şekilde karşı çıkmak çok zor. Benzer durumda olan çocuklara ne gibi tavsiyeler verebilirsiniz? Stephanie’nin yaptığını yapacak cesareti nasıl bulabilirler?
Laura: Stephanie karakteri çok popüler, çok sevilen ve egemen kültür olmanın getirdiği tüm ayrıcalıklara sahip. Bu nedenle Stephanie, Elizabeth’in arkadaşı Maddy’ye konuşma ve onu düzeltme gücüne sahip. Herhangi bir ön bilgiyi tam olarak öğrenmeden ön yargıyla Sara’ya yaklaşan Maddy, Sara’nın annesini -bir klişe değil, bir kişi olarak- takdir etmeye başladıktan, sonra değişmeye başlar.
Saadia: İster çocuk ister yetişkin olsun, bir kabadayıya karşı çıkmak kesinlikle zordur. Bu kitabı yazmamızın nedenlerinden biri de bu: Okuyuculara müttefiklik hakkında bir yol haritası sunmak. Bu çağda, korkunç bir şey söylendiğinde, sessizce beklememek gerçekten önemlidir. Çünkü bu, durumu tırmandırır ve zorbalığı daha da kötüleştirir. Çocuklara tavsiyem, bu konular hakkında birbirleriyle konuşmaları, ne söyleyecekleri ile ilgili bir plan yapmaları ve zorbalık gerçekleştiğinde yetişkinlere bildirmeleridir.

Kitapta iyi niyetli insanların hakarete dönüşen yanlış şeyleri söylediği birkaç olay var. Böyle bir durumda çocuklara, diğer çocuklara ve hatta yetişkinlere nasıl hitap etmelerini önerirsiniz?
Saadia: Bence neyin incitip incitmediği konusunda biraz daha eğitebiliriz ve bu, okumaktan, sorular sormaktan ve birbirimizden öğrenmekten geçer. Saygılı bir şekilde yaptığınız sürece, bir şeyin neden saldırgan olduğunu sormak her zaman uygundur.
Laura: Bu kasıtsız mikro saldırganlıkları, birkaç sahnede ele alarak modellemeye çalıştık.

Bugünün siyası ortamında yabancı düşmanlığı ve antisemitizm yükselişte iken, bu tür inançları kendi ebeveynlerinden papağan gibi duyup, aynı şeyleri tekrarlayan çocuklara, arkadaşlarına hitap ederlerken nasıl davranmaları gerektiğini önerirsiniz?
Laura: Bu çok zor bir soru. Lisede iken, dinî nedenlerden dolayı, benim cehenneme gideceğime inanan bir arkadaşım vardı. Bununla ilgili ne kadar sohbet ya da tartışma yapmış olursak olalım, o bu inancına inatla sarıldı ve aynı konuda ısrar etmekten vazgeçmedi. Dolayısıyla çocuklara, antisemitizm gibi nefret dolu söylemlerin sadece yanlış değil, kişisel olarak da zarar verici olduğu konusunda çok net olmaları gerektiğini söyleyebilirim. Ancak, diğer kişi nefret söylemini kullanmaya devam ederse, çocukların oraya bir sınır koymasının sorun olmadığını da söyleyebilirim.
Saadia: Her zaman arkadaşlarınızla konuşmanızı ve bir şeyin neden zararlı olduğunu açıklamanızı öneririm. Başka hiçbir şey işe yaramazsa, kendinizi bu arkadaşlıktan çıkarmanın zamanı gelmiş olabilir. Kitapta Sara ile Elizabeth, bunu Maddy’ye davranış biçimiyle nazikçe yapmanın harika bir yolunu sunuyor.

Düşünceli, kibar ve açık fikirli çocuklar yetiştirmek isteyen ebeveynlere ne gibi tavsiyeleriniz var?
Saadia: Ebeveynler önce kendileri bu zihniyete sahip olmalıdır. Bugün dünyayı etkileyen sorunları okuyun ve önce kendiniz üzerinde çalışın. Sizler düşünceli ve kibar olmaya çalışırsanız, onlara hiçbir açıklama yapmaya gerek olmadan, çocuklarınız kendilerinden ayak izlerinizi takip ederler. Çocuklarımla önemli konular hakkında konuşmayı günlük bir pratik haline getirdim. Haberleri birlikte izliyoruz, siyaset ve sosyal konuları tartışıyoruz ve çok daha fazlasını yapıyoruz. Bu, çocuklarımın benim için neyin önemli olduğunu öğrenmelerine ve hayatlarını nasıl yaşamak istediklerine karar vermelerine olanak tanıyor.Laura: En iyi tavsiyem, düşünceli, kibar ve açık fikirli davranarak rol model olmaktır. Ancak aynı zamanda, bir hata yaptığınızda, başka birine zarar verecek bir şey söylediğinizde ya da yaptığınızda, çocuklarınızla konuşun. Neler olduğunu, bu durumu nasıl düzeltmeye çalıştığınızı ve bu deneyiminizden neler öğrendiğinizi tartışın.

Kaynak:
https://www.kveller.com/a-muslim-and-a-jewish-author-co-wrote-a-novel-that-helps-kids-stand-up-to-prejudice/