Ara verme anlamına gelen “mola” ile belirli bir süre etkin olan toplumsal beğeni anlamına gelen “modanın” aslında tek ortak noktaları kelimelerinin ses benzerliği değil… Bu sayfalarda; soluksuz koştuğumuz hayatımıza kısa bir “mola” verirken; en beğendiklerimizi, nam-ı diğer en “modayı” yanı başımıza alıyoruz.

Temmuz ayı gelince özellikle yazlık mekânlarda, mevsimin en çok tercih edilen ve renkli çiçeği olan Begonviller sarıp sarmalar çevremizi…
Yazın ortasında size bizi sarmalayacak bir temennim var yazımıza başlamadan…
Yazın vazgeçilmezi, bulunduğu ortama renk katan ve havayı temizleyen begonvil gibi, taptaze nefes alacağınız ve ahenkle geçireceğiniz keyifli bir yaz geçsin…
Ben de size keyifli molaları aktarayım… Başlıyoruz…

Mola:
Bir tatil gününüzde, adı havaalanı ile özdeşleşen, İstanbul’un sakin ve huzurlu banliyö semtlerinden biri olan Yeşilköy ya da eski adı ile Ayastefanos’ı keşfetmenizi öneririm. İstanbul’un Marmara kıyısında Bakırköy ile Florya arasında yer alan bu semt son 30 yıl içerisinde hızlı bir yapılaşma sonunda adeta bir yerleşim merkezi haline gelmiştir.
Yeşilköy gezip görmenize değecek birçok tarihî yapıya sahip, eski ile yeninin harmanlanmış olduğu bir sahil semtidir. Kültürler mozaiği durumunda olan bu semtte, tarih boyunca yaşayan Türkler ile Rum, Ermeni ve Levanten nüfus Yeşilköy’ün mimari yapısını etkilemiştir.
19. Yüzyıl başlarına kadar bir balıkçı köyü olan Yeşilköy’de, bu yüzyıla ait ahşap evler halen korunmaktadır. Bu evleri sokaklar boyunca gezebilir, bolca fotoğraf çekebilir, çok sayıda dükkâna ev sahipliği yapan semtte alışveriş de yapabilirsiniz. Yeşilköy’de Havacılık Müzesi, İstasyon Caddesi, Yeşilköy Çarşısı, Rum İlkokulu, Abdülmecit Çeşmesi, Surp Stefan Ermeni Kilisesi, Mecidiye Camii, Yeşilköy Feneri, Meyhaneler Sokağı, Yat Limanı, Çiroz Plajı, Yeşilköy Sanat Evi ve Kent Müzesi’ni gezerek keyifli saatler geçirebilirsiniz.

Moda:
Geçtiğimiz yıl evinde ekmek yapmayı denemeyen, boş vakitlerinde ekmek mayasının büyülü dünyasında vakit geçirmeyenimiz olmadığını düşünüyorum. Özellikle yararlı ve besleyici özellikler barındıran ekşi mayalı ekmeğe talep gün geçtikçe artarken sizi bu talebe kulak veren 240 Derece ile tanıştırmak isterim. Tüketiciyi ekşi maya ve en doğal malzemeler kullanılarak üretilen ekmeklerle buluşturan artizan fırınla eski tatları yeniden keşfetmek isteyenlere adeta bir yolculuk sunuyor. Dengeli beslenme bilincinin en önemli öğelerinden biri olan sağlıklı ekmeğin lezzetinin oldukça sade ve doğal yöntemlerden geçtiğini keşfeden ve ekmek üretiminin ticari amaçlar uğruna sıradanlaştığını gören kurucular Cem Melek ve Metin Haras, bizlere daha lezzetli ve sağlıklı ekmekler sunma amacıyla 240 Derece’yi hayata geçiriyor. 240 Derece’nin sunduğu ekmekler arasında; domatesli-biberiyeli, zeytinli gibi farklı damak zevklerine hitap eden ekmeklerin yanı sıra karabuğday, çavdar ve siyez gibi alternatif unlarla tamamen doğal yöntemlerle üretilen eskisi gibi mis kokulu ekmek çeşitleri yer alıyor. Artizan fırının tatlı düşkünlerini es geçmeyen pastane ürünleri arasında ise tereyağı ile üretilmiş kruvasandan San Sebastian’a, glütensiz ve şekersiz seçenekler de yer alıyor.
Şalom DERGİ okurlarına özel Temmuz 2021 sonuna kadar geçerli indirim kodu salomdergi240 ile www.240derece.com üzerinden 240 Derece’nin sihirli dünyasını keşfetmeye davet ediyorum. Özellikle sade ekşi mayalı ekmeğin üzerine damlatacağınız zeytinyağı, serpiştireceğiniz lor peyniri ve süslemede kullanacağınız mevsimin tazesi incir meyvesi ile lezzetinize görsel şölene çevireceğinize eminim. Şimdiden afiyet olsun.

 

Moda:
Kahvenin hikâyesini yarı belgesel formatında ele alan “Göz Açıp Kapayıncaya Kadar” adlı belgesel filmini, YouTube’da serin bir pazar sabahı cama damlayan yağmura eşlik edercesine, elimdeki Türk Kahvesi fincanının da kokusunu içime çekerek nasıl da keyifle izlediğim dün gibi aklımda… Bu belgeselde kahve ve kahve kokularının baş döndürücü dünyasında kaybolan bir adam olan Okan Bayülgen’in gözünden, hem kahveye dair şahane bir perspektif sunuluyor, hem de kahvenin değerini, alanında birbirinden kıymetli isimlerin anlatımıyla da taçlandırıyor. Bu yarı belgeselde Ahmet Ümit, Osman Serim, Sahrap Soysal, Tuncer Tunceli, Vedat Ozan gibi isimler yer alıyor.
Kahvenin tarihinden demleme şekillerine ve Türk kahvesine, kahvenin nasıl bir ilham kaynağı olabileceğinden tıptaki yerine kadar işin inceliklerini ele alan belgesel filmin senaryosu Selin Atasoy ve Okan Bayülgen’e ait.
Kahve ile ilgili yeni bilgiler öğrenebileceğiniz ve kahve tiryakisi Okan Bayülgen’in tabiriyle “zamanı kıpırdatan” gizemli bir yolculuğa çıkmaya hazırsanız önce favori kahvenizi hazırlamayı unutmayın!

 

Mola:
Yaz aylarında deniz kenarında “matkot” oynamayanımız var mıdır?
Plaj tenisine benzeyen, İsrail’in millî sporu olarak kabul edilen “matkot” ismi İbranicede raket anlamına gelen “matka” kelimesinden gelmektedir.
Matkot, tamamen tahtadan yapılan (bazılarının tutma yerleri plastikle kaplı) iki raket ve bir topla, sahil kenarında eğlenceli vakit geçirmenizi ve hareket etmenizi sağlar.
Çıkardığı “tak-tuk” sese rağmen bu oyunun bağımlılık etkisi o kadar fazladır ki, İsrail’de yaşayan 65 yaşındaki Ammon Nissim evini matkot müzesine çevirmiştir. Böylece kendisi İsrail’de “Matkot’un Babası” olarak da anılır.
Yaz aylarında keyifli vakit geçirmek için özellikle Türkiye’de sayfiye alanlarında mahalle bakkallarında plastik toplar ile yan yana askılarda konumlanan matkot’u edinip oynadıktan sonra kendinizi serin sulara bırakabilirsiniz.

 

Moda:
Sizi büyük bir keyifle, ilhamını psikanalitik metinlerden alan bir dijital sanatçı olan Rakel Bensusan’a ait ‘Rach from Lalaland’ markası ile tanıştırmak isterim.
Jung’dan Freud’a psikanaliz kavramlarını sanatına aktaran Rach from Lalaland, tekrarlanan rüyalar, bilinçaltı, bağlanma gibi birçok konuyu eserlerine yansıtmaktadır.
Her eser farklı bir psikanalitik alıntı ile desteklenerek, bakan kişiyi kendi ve hayat hakkında düşündürmeyi ve derin bir bağ kurmayı amaçlayan Rakel, Lalaland’in anlamının tam olarak kendisini yansıttığını düşünüyor.
‘Rach from Lalaland’ eserlerine ait ürünler ile ‘biraz gerçek dünyadan uzak, hayaller dünyasında yaşayan bu durumla’ aslında bu hayatın ağırlığından kaçma yolu mümkün kılınıyor!
Psikanalizden ilham alan eserleri incelemek ve ürünlere ulaşmak için rachfromlalaland Instagram hesabını takibe almanızı öneririm.
Ben eserlerinden birini mobil telefonumda da arka plan olarak ayarladığımdan beri ‘hayatın ağırlığının yükünü hafifletmişçesine’ mutlu oluyorum…


Yazın tam da ortasında, durduğunuz yerde YouTube için özel olarak Sezen Aksu tarafından hazırlanan “Demo” albümünün ilk parçası olan Begonvil’i dinlemenizi öneriyorum.
Şarkının gerçek sahibi Sezen Aksu mu, yoksa ilk seslendiren Sibel Can mı daha güzel seslendirmiş, düşünmeden sözlere kulak vermenizi isterim…
‘Demo’ için bir şarkının bir tür taslak hali olarak, içinde ne endişe ne de düşünce barındırdığından, beğenecekler mi / beğenmeyecekler mi kaygılarının başlamadığı, biraz kendisinden de hatıra kalsın diye söylemek istediği şarkılardan oluşan bir konsept olarak tanımlayan Sezen Aksu, “Konseptsiz, süslemesiz, olduğu gibi, geldiği gibi diyerek de altını çiziyor... İşte ben de size ‘demo bir yaz’ diliyorum.
Geldiği gibi, olduğu gibi, süslemesiz, püfür püfür…

Kalpten Sevgiyle,