Başlık resmi: “Romulus ve Remus bir dişi kurtla” tablosu, ressam Peter Paul Rubens
İkiz bir kardeşiniz olsun ister miydiniz?
Aynaya bakar gibi size benzeyen suretinize bakmak, onunla eş zamanda aynı duyguları, sevinçleri, üzüntüleri, ağrıları, arzuları paylaşmak ister miydiniz?
İkiz doğumlar hakkında yapılan araştırmalar
İkiz doğumlar gündelik hayatta olduğu kadar bilimsel açıdan da ilgi çekici olaylardır. Dünyada, özellikle genetik ve psikoloji alanlarında ikiz kardeşler üzerinde yapılan kapsamlı araştırmalar birçok sorunun yanıtlarını ortaya koymuştur. Bu alanda ilk araştırmalar 1850’lerde Charles Darwin’in kuzeni Sir Francis Galton tarafından yapılmış. Daha sonraları Naziler döneminde Almanya’da Frankfurt Kalıtımsal Biyoloji ve Irksal Hijyen Enstitüsü’nde görev yapan Kont Otmar von Versucher’in yürüttüğü çalışmalar, ikiz araştırmalarına öncü olmuştur. Versucher’in öğrencisi olan Josef Mengele ise Auschwitz Toplama Kampı’nda 3.000 civarında Yahudi ikiz üzerine korkunç ve zalimce deneyler yapmıştır. Maalesef bu ikizlerden yalnızca 157’si kamptan sağ çıkabilmiştir.
Ayrı Yetiştirilmiş İkizler
“Ayrı Yetiştirilmiş İkizler”
Diğer şu ana kadar yürütülmüş en ünlü ikiz araştırması, Thomas J. Bouchard’ın 1979’da başlattığı Minnesota Üniversitesi “Ayrı Yetiştirilmiş İkizler” çalışmasıdır. Doğumdan sonra birbirinden ayrılıp daha sonra bir araya gelmiş 60 ikiz üzerinde yapılan incelemede davranışlarında, kişiliklerinde ve sosyal hayatlarında fark edilebilir benzerlikler ortaya çıkıyor.
Bir aylıkken iki ayrı aileye evlatlık verilen Jim Springer ve Jim Lewis, birbirlerinden ayrıldıktan tam 39 yıl sonra bir araya gelirler. Araştırmada her ikisinin de daimi olarak Ohio eyaletinde yaşadığı, ikisinin de Linda isimli kadınlarla evlenip ayrıldığı ve Betty isimli kadınlarla da yeniden evlendikleri belirlenir. İkisi de teknik resimle ilgilidir, en sevdikleri ders matematik, en sevmedikleri ise dil bilgisidir. İkisi de eşit miktarda alkol tüketip, günün aynı saati baş ağrısı çekerler.
Oskar Stohr ve Jack Yufe adlı ikizler ise doğumdan 6 ay sonra birbirlerinden ayrılırlar. Oskar Almanya’da Katolik olarak büyütülürken, Karayipler’de kalan Jack bir süre İsrail’de yaşar ve Yahudi olur. Aralarındaki uzun mesafeler ve farklı yaşam tarzları bile onların ortak özelliklerini değiştiremez. Bir araya geldiklerinde ikisinin de benzer konuşma ve düşünce yapısına sahip oldukları görülür.
The Silent Twins
“The Silent Twins”
İkizlerin dünyasında ilginç vakalara rastlandığı gibi bazı trajik olanlara da rastlanabiliyor, “the silent twins - sessiz ikizler” olayında olduğu gibi.
June ve Jennifer Gibbons adlı siyahi kız kardeşler 1963 senesinde, Barbados Adası’nda dünyaya gelmişler. İkizlerin doğumundan kısa bir süre sonra ise aile Galler’e taşınmaya karar vermiş. O yıllarda üst düzeyde olan ırkçılığın tesirinde, oyun arkadaşları tarafından aşağılanan ikizler, sadece birbirlerinin anlayacağı dille, kendi aralarında konuşarak tepkilerini göstermeye başladılar.
Çevrelerindeki tek siyahi çocuklar olan ikizler, kendi aralarında İngilizceyi andırsa da bir türlü anlaşılmayan bir dilde, çok hızlı bir biçimde konuşuyormuş. İkizler ayrı okullara yatılı olarak gönderilmişler, ayrıca her ikisi de dönemin ünlü terapistlerince muayene edilmiş. Ancak, ikizler gittikçe içlerine kapanmışlar. Bir süre sonra günlük tutmaya başlayan ikiz kardeşler, günde yaklaşık 2 bin kelimeden oluşan kısa hikâyeler kaleme almaya başlamışlar. Hatta bu kısa hikâyelerden esinlenerek roman türünde kitaplar yazmışlar. June, “Pepsi-Cola Addict” romanını, Jennifer ise “The Pugilist, Discomania” ve “The Taxi-Driver’s Son” romanlarını yazmış. Kitapların konuları kadın-erkek ilişkileri ve cinayet üzerine olmuş.
Yazdıkları kitaplar başarılı olmayınca, ikizler suça eğilim göstermeye başlamışlar. Öncelikle aralarındaki sürtüşmelerin sayısı artmış, sonralarda ufak hırsızlıklara bulaşmışlar ve son olarak bir kulübeyi yakma girişiminde bulunmuşlar. Kundaklamaya yönelik girişimlerinden sonra mahkemeye çıkarılan ikizler, hâkim tarafından toplum düzenini bozmaktan dolayı akıl hastanesine gönderilmiş. Tam 14 yıl boyunca hastanede kalmışlar. İkizler bir gün, bir araya geldiklerinde, içlerinden birinin normal bir hayat sürmesi gerektiğini ve bunun yolunun da birinin ölerek, diğerini rahat bırakması olduğunda karar kılmışlar. Uzun süren tartışmalar sonunda ikizlerden Jennifer Gibbons’un ölmesi kararına varmışlar.
Caswell Kliniği’ne transferleri sırasında Jennifer Gibbons, araçtan indirildiğinde ölü olarak bulunmuş. Başta kalp krizi ya da zehirlenmeden şüphelenilse de otopsi sonrasında ölüm sebebi bulunamamış ve Jennifer’in ölümüne neden olan her ne ise bugün dahi bilinmiyor. Jennifer’in ölümünden sonra sorguya alınan June, kardeşinin ölmesi gerektiğini ve onun ölümüyle birlikte artık hayatının sadece kendisine ait olduğunu söyledi. June, kardeşinin ölümünden sonra toplumsal iletişim anlamında olumlu bir gelişim göstererek, topluma kabul edildi ve halen ailesi ile Batı Galler’de yaşamını sürdürüyor.
Remus ve Romulus
Mitoloji’de İkizler
Roma Mitolojisine göre Romulus ve Remus, M.Ö 753'te Roma şehrini kurdular. Efsaneye göre, Alba Longa kralı Numitor’un kızı Rhea Silvia’nın oğulları olduklarına inanılır. Numitor’u tahtan indiren erkek kardeşi Amulius, taht üzerinde hak iddia edebilecek çocuklar doğurmasını engellemek amacıyla Rhea’ya bekâret yemini ettirir. Ancak, Rhea Savaş Tanrısı Mars’tan hamile kalarak Remus ve Romulus adlı ikizleri doğurur. Amulius, bebeklerin Tiber Irmağı’nda boğulmasını emreder. Ama bebekleri taşıyan sandık ırmaktan aşağıya sürüklenir ve daha sonra Roma’nın kurulacağı yerde, kutsal incir ağacı yakınında durur. Burada, ikisi de Mars’a adanmış olan bir dişi kurt ile bir ağaçkakan, bebekleri emzirip beslerler. Sonunda çoban Faustulus onları bulur ve evlat edinir. Roma şehrini kurmak için de kurt tarafından emzirildikleri yeri seçerler. Bu yerin etrafını çevirirken tartışmaya başlarlar ve kavga büyür ve Romulus kardeşi Remus’u öldürür ve kurdukları şehrin ilk hakanı olur.
Siyamlı ikizler
Siyam İkizleri
Çinli bir baba ve yarı Çinli yarı Malezyalı bir annenin çocukları olan Chang ve Eng, o zamanki ismiyle Siyam, şimdiki ismiyle Tayland’da dünyaya geldiler. Doğumları o zamanlar Siyam’da büyük sansasyon yarattı. Ebelerin çoğu lanetlenme korkusuyla onlara dokunmayı ret etti ve Kral ikizleri ölüme mahkûm etti. Ancak şansları yaver gitti ve Kral bu kararından vazgeçti. Bugünün tıp teknolojisi ile kolaylıkla ayrılabilirlerdi fakat o dönemlerde tek vücut olarak hareket etmeyi, koşmayı, zıplamayı ve yüzmeyi öğrenmek mecburiyetinde kaldılar. Yaptıkları bu hareketler aralarındaki 10 cm’lik bağın, 15 cm’ye kadar esnemesine yol açtı. Küçük yaşta babalarını kaybettiklerinden, 14 yaşından itibaren ailelerinin geçimini sağlamak için ördek yumurtası satmaya başladılar. Sonunda anneleri ikizleri 3.000 dolar karşılığında Amerikalı girişimciler Hunter ve kaptan Abel Coffin’e sattı. İlerleyen yıllarda, Amerika ve İngiltere’de pek çok şehirdeki tiyatrolarda performans sergileyen ikizler için yorucu bir hayat başladı. Sahnede çeşitli akrobasi hareketleri ve güç gösterileri sergileyen Chang ve Eng, New York’lu Dr. James Calloway tavsiyesine uyarak hayat tarzlarını değiştirerek North Carolina’ya yerleşerek tarımla uğraşmaya karar verdiler. Amerikan vatandaşlığına geçip Bunker soyadını alarak, Wilkesboro’lu iki kız kardeş olan Adelaide ve Sarah Yates’e gönüllerini kaptırdılar. Bu ilişkiden haberdar olan kızların ailesi ise evliliklerine karşı çıktı.
Bir süre sonra kızların ailesi de evliliğe razı oldu ve iki çift 1843 yılında kızların aile evinde evlendiler. Evliliklerinin üzerinden bir yıl geçtiğinde ise önce Sarah, ondan altı gün sonra ise Adelaide birer kız çocuğu doğurdular. Bir yıl sonra ise tekrar, bu sefer sekiz gün arayla doğum yaptılar. 1860 yılına gelindiğinde Adelaide 7, Sarah 9 çocuk dünyaya getirmişti.
Zamanla ikizlerin arası bozuldu. Eng’in kumara düşkünlüğü ve Chang’ın alkol alışkanlığı ikiliyi yumruk yumruğa getirdi. Chang, geçirdiği felcin ardından oldukça zayıf düştü, alkolü artırdı ve bronşite yakalandı. Eng ise her zaman oldukça sağlıklıydı. Ölümlerinin ardından yapılan tıbbi incelemede neticesinde, Chang’ın ölümüne beyninde oluşan bir kan pıhtısının sebep olduğuna ve yanında ölü kardeşini gören Eng’in ise geçirdiği şok neticesinde hayatını kaybettiğine karar verildi. Dünyanın en ünlü Siyam ikizleri Chang ve Eng, dünyaya tıpkı geldikleri gibi birlikte veda ettiler.
İkizlerin bilime katkıları
NASA 2015 yılında uzayda uzun bir süre kalmanın insan bedeni üzerindeki etkilerini araştırmak için bir yıllık bir görev tasarladı. Bu görevde gönüllü iki astronot seçildi. İkiz kardeşler Mark Kelly ve Scott Kelly “Twins Study - İkizler Çalışması” araştırmasında yer aldılar. İki erkeğin neredeyse aynı genomları ve benzer yaşam deneyimleri bulunduğundan NASA, uzun süreli uzay uçuşlarının sonuçları olan biyolojik değişimleri denemek ve gözlemlemek için kardeşlerden kan örneği ve diğer biyolojik örnekleri almıştı. Veriler, Kelly Kardeşlerin gen ifadelerinde gözlenebilir farklılıklar yaşandığını gösterdi. Koca bir yılı yer çekimsiz ortamda geçiren Scott Kelly’nin boyu, ikizi Mark’tan 5 cm. daha uzadı. Bu zaten beklenen bir sonuçtu çünkü yer çekiminden kurtulduktan sonra insan omurgası ağırlıktan da kurtulduğu için uzar.
Yazımın başında okuyucuya yönelttiğim soruyu kendime de soruyorum. Hayatta bir ikiz kardeşimin olmasını ister miydim? Mutlaka huzurlu ve uyumlu ikizlerin var olduğunu ve birbirlerinin yerlerine geçerek benzerliklerini fırsata dönüştürdüklerini duysak ta, doğruyu söylemek gerekirse, istemezdim. Kendimi baskı altında hissedip, özgürlüğümün kısıtlanacağını düşünmekten kendimi alamıyorum.