Kırk yıllık hatırı olan kahveyi tahttan indirdim.
Simidi koydum yanıma yakıştı.
Kruvasan ile içildim o da yakıştı.
Sütü ekledim yakıştı.
Memnunum halimden.
7 kıta birçok ülke dolaştım.
Hepsi de beni bağırlarına bastı.
Kolay kolay şımarmam.
Şifayım, dert ortağıyım, sohbetin koyusunu, dostluğun uzun sürenini severim.
Nostaljiyi severim, yenilikçiyim...
Adıma ÇAY diyorlar...

 

Yeşili, kırmızısı, siyahı, beyazı var, bergamot kokulusu pek sevilir... İnce bellide içilir, fincanı tercih edenlere de öylesi ikram edilir, son yıllarda bir de kupalar çıktı piyasaya. Bambaşka bir dünya... Hasadından, tarihçesinden, ritüellerinden ikramlarına kadar çayın tüketildiği her ülkede farklı bir anlatısı var. Hatta çay, içildiği ülkede içildiği saate göre adlandırılmasıyla gündeme geliyor. Beş çayı, akşam çayı, sabahların vazgeçilmezi, hepsi çaya dair, hepsi çayın hikâyesi...

Çay dediğimiz, bir bardak içinde renkli bir su, ama tam bir aile kavramı. Üst demlik gelindir, kaynar durur, kaynadıkça gelişir olgunlaşır, olgunlaştıkça çayın demi ailenin direği olur.

Bardaktır koca, hem üst demlikten, hem alt demlikten nasibini alır, dengede tutar aileyi. İşte bu yüzden ne fazla demlisi ne de açık olanı makbuldür. Şeker ise çocuklardır. Şeker zararlı diye sakın şekersiz içmeye kalkmayın. Çayın tadı tuzu ailenin neşesidir. İçine atmasanız da yanına mutlaka bir ikramlık bulundurun. Bir de süzgeç vardır ki, belki de en önemlisi. Ailenin değerleri. Dıştan gelen tehlikelerin korkulu rüyası. Aileyi ısıtan ateş hoşgörüdür. İşte, o yoksa bir ailede, vay haline. Ne çay işe yarar ne çaydanlık. Bir türlü demlenmez. Kısaca güzel bir çay, güne güzel başlamanın ilk adımıdır. Tıpkı, iyi bir aile kurmanın, mutlu bir yaşamın ilk anahtarı olduğu gibi.


“ÇAY”ın tarihsel yolculuğuna birlikte çıkalım...
Çayın ilk keşfi oldukça eskilere, M.Ö. III. yüzyıla dayanır. Bir rivayete göre Çin imparatoru Shenn Nung bir ağacın altında oturmaktadır. Elindeki sıcak suya birkaç yaprak düşer ve suyun rengi bir anda değişir. İmparator bu güzel renge ve kokuya dayanamaz, suyu içer ve şifalanır. İlaç niyetine içilen ilk çay denemelerinden sonra, ticaretin gelişmesi ile ve zamanla kendine içecek dünyasında yer bulur. Japon rahipler Çin’de tanıştıkları bu içeceği ülkelerine götürür. Japon halkı çayı sever ve protokol davetlerinin vazgeçilmezi olarak yerini sağlamlaştırır. Çayın Japonya’dan, Hindistan’a ve İran’a yayılması kısa zamanda olmaz. Bu içeceğin Avrupa’ya gelmesi ise XVII. yüzyılda mümkün olur. Bu tanışmanın en önemli unsuru gene Çin’den gelen ticaret kervanlarıdır.



Türkler ve “ÇAY”
Çayı içen ilk Türk’ün Hoca Ahmet Yesevi olduğu birçok kaynaklardan araştırılarak doğrulanmıştır. Ayrıca 1879 yılında yayınlanan “Çay Risalesi” adlı eserinde, Hacı Ahmet İzzet Efendi, çayın faydalarından söz ederek tüketilmesini salık verir. II. Abdülhamit döneminde çay bir tarım ürünü olarak tanımlanır ve ekilmesine onay vermek amacıyla “uygundur” belgesi düzenlenir. Bu düzenlemede en büyük unsur çayın şifa kaynağı oluşudur. Japonya’dan tohum ithal edilir ve Bursa’da çay ekimi için arazi tahsis edilir. Ancak bu girişim, ekolojik koşulların uygun olmaması nedeniyle istenilen verime ulaşılamaz.

1917 yılında Halkalı Yüksek Ziraat Mektebi Müdür Vekili Ali Rıza Erten ve beraberindeki heyet, çay yetiştirilen bölgeyi incelemek üzere Batum’a gider. Bu geziden elde edilen çıkarımlar ile, Rize iklim ve coğrafi bölge olarak uygun bulunur. I. Dünya Savaşı bu ekime sekte vurur. 1924 yılında mandalina ve portakalın yetiştirilmesinin yanı sıra çayın da ekilmesi kanuna bağlanır. Bu kez tohum Gürcistan’dan gelir. Rize bir çay cenneti olarak ülke ekonomisinde yerini alır. Viyana seferi sırasında yanında askerini uyanık tutmak amacı ile taşıdığı kahveyi, yenilgiden sonra Avrupa’ya ganimet gibi bırakan Türkler, bu kez çayı çok sever. Bu konuda Türkiye’de “çayın babası” olarak anılan Zihni Derin’in büyük katkılarını da unutmamak gerek.



“ÇAY” hakkında bilinmeyenler
Çay, Asya’dan Avrupa’ya getirilen makbul bir hediye idi. Çok pahalı idi ve ancak üst düzey kişilerin kullanması olası idi.

İngilizlerin çayı sevmesindeki en önemli etken, Portekiz Braganza’lı Catherine’nin çay düşkünü olması, II. Charles’in ona ayak uydurmak istemesidir. Bir anlamda ‘kadının fendi erkeği yendi’ hikayesi.

Poşet çay, New York’lu tüccar Thomas Sullivan’ın öncelikli müşterilerine çay numunelerinin ipek keseler halinde yollaması ile doğdu. Çayı suya bu keseler ile atanlar bu müthiş buluşu öncelikle saçma ve gereksiz olarak nitelendirseler de poşet çay günümüzde çay tüketiminin önemli bir bölümünü karşılar.

Tüccar Blechynden Amerika’da sıcakta çayın tüketiminin azaldığını fark edince çayı soğuk olarak servis ettirir. Böylece “ice tea” gündeme gelir. Türkiye’de ilk soğuk çay lansmanı rağbet görmeyince birkaç sene sonra “meyveli ice tea” olarak tekrar piyasaya sürülür ve bu kez sevilir.

Çay bitkisi hasat edilmediğinde daha da büyüyerek 16 metrelik çay ağacı ortaya çıkar ve bu ağaçtan birçok derde şifa olan çay ağacı yağı elde edilir.

Dünyanın en pahalı çay servisi Hong Kong’da yapılır. Dünyanın en pahalı çayın gram fiyatı yaklaşık 1.400 dolardır.

Çok yaygın olmamakla birlikte çay tanelerinin oluşturduğu şekillere bakarak çay falı bakmak mümkün.

Çay, dağ yamaçlarında ve yağmurlu bölgelerde yetiştirilir. Türk çayının lezzeti, kışın kar altında kalmasından gelir.

Bergamotlu çay bir lojistik sorunundan sonra ortaya çıkar. Çay ile bergamot aynı gemi ile taşınınca bergamotun keskin kokusu çaya geçer. Bu durum daha sevilir ve “earl grey” ortaya çıkar.

Darjeeling (Hindistan Çayı), Himalaya’nın eteklerinde yetişir ve çayın şampanyası olarak anılır.

BBC’nin aktardığına göre 300 yıl süren Londra Çay Müzayedesi’nde 20. yüzyılın ilk yarısında dünya çayının üçte biri satıldı. Üç ayda bir yapılan açık artırmalarda, tekliflerin sürelerini belirlemek amacıyla her bir peyin ardından bir mum yakıldı ve mumun bir santimi yandığında çekiş düştü ve satış sona erdi.

Çay deminin bir boya malzemesi olarak kullanıldığını biliyor muydunuz? Çayın demi, suluboya misali, açıktan koyuya doğru kullanılarak güzel figürlere ulaşmak mümkün olabiliyor.

15 Aralık dünyada Uluslararası Çay Günü olarak kutlanıyor. İlk kez 2005 yılında Hindistan’da kutlanan bu gün, zamanla çayın çok tüketildiği Türkiye de dahil diğer ülkelere yayıldı.


Five O’clock Tea-Beş Çayı, Mary Cassat (Kaynak wikipedia)

Tablolarda “ÇAY”
Çayın ince belli bardaklarda ne zaman içilmeye başlandığı hakkında derin bir bilgi yok. Ancak Hoca Ali Rıza, “Semaver” adlı eserinde, çayı ince belli bardakta resmetti. Sanatçının ölüm yılının 1930 olduğu göz önünde bulundurulur ise, bu güzel tasarımın 1900’lü yılların başında, çay kültüründe yerini aldığını düşünebiliriz.


“Tea in the Garden - Bahçede Çay”, Henri Matisse

Resim sanatında izlenimci akımın temsilcilerinden ünlü ressam Mary Casatta’nın 1880 tarihinde, Fransa’da yaptığı Five O’clok Tea - Beş Çayı adlı yağlı boya tablosu çayı konu alan en ünlü tablolardan biridir. Bunu takip eden yıllarda çayın tablolara konu olması şaşırtıcı değil. Fransız ressam Henri Matisse’in Tea in the Garden - Bahçede Çay adlı tablosu yüzyılın başlarında sanatseverler ile buluşuyor. Bir diğer Fransız ressamı Pierre Augoste Renoir “The cup of tea - Bir Fincan Çay tablosu ile yaşamın bir kesitini resmeder. Yaşamının büyük bir bölümünü Çin ve Hindistan’da geçiren İngiliz ressam George Chinnery’in (1774-1852) Tea trade in China - Çin’de Çay Ticareti tablosu en az diğerleri kadar ünlü. Amerikalı ressam Childe Hassam’ın The French Tea Garden - Fransız çay bahçesi konulu tablosu, çayı konu alan bir diğer sanat eseridir.

Bir geri dönüşüm hikâyesi
Güney Afrika’nın Cape Town kentinde yoksul insanlara kaynak yaratmak amacı ile bir geri dönüşüm proje geliştirildi. Poşet çayların poşetleri itina ile kurutulmakta, ütülenmekte, boyanmakta metal, cam veya tahtanın üzerine yapıştırılarak bir sanat eseri görünümü yaratılmaktadır. Böylece turizm ile yaşayan bu şehirde çay poşetleri bir gelir kaynağı haline dönüşmektedir.

Her ülkede farklı bir maske
Dünyanın farklı kültürlerinde yerini alan çayın, kullanıldığı bölge şartlarına göre şekil değiştirmesi doğal karşılanıyor. Çay, kendi doğal görünümünden sıyrılarak farklı bir maske kullanıyor diyebiliriz.

Hindistan’da çay, süt ile birlikte servis ediliyor ve “masala” adı verilen bir çeşni ile karıştırılıyor.

Fas’ta çay nane ile arkadaş. Suya önce nane yaprakları atılıyor sonra çay ekleniyor. Hem besin değeri hem de mide açısından mükemmel bir içecek halini alıyor.

Tayvan’da çay, “sütlü inci çayı” ile karşımıza çıkıyor. Hem soğuk hem de sıcak servis edilen bu içecek, şeker şurubu ile tapyoka incilerinin pişirilmesiyle hazırlanıyor.

Arjantin, şansını vitaminden yana kullanıyor. Kurutulmuş “yerba” yapraklarından hazırlanan yeşil çay pipetle içiliyor. Yerba bitkisinin vitamin değerinin yüksekliği dikkati çekiyor.

Ve tabi ki İngiltere ve sütün çay ile buluşmasını anlatmadan geçemeyeceğiz. Porselen çaydanlıklar ve yanındaki atıştırmalıklar ile çayın sosyetik halinden söz etmemek mümkün değil.

Çay diyarı Çin’de, ruhu dinlendiren bir içecek olarak kabul görüyor. Geniş araziye ve büyük nüfusa sahip ülkede 20 farklı çay yapılıyor. Hali ile farklı kullanımları olması doğal.

Rusya’da çay, demlenerek semaverde sunuluyor. En büyük özelliği şeker yerine frambuaz veya çilek reçeli ile ikram edilmesi.

Katar’da çayın hazırlanması meşakkatli bir iş. Önce demlenen çay daha sonra süt ile tekrar kaynatılıyor. Bu karışıma safran da ekleniyor.

Vietnam’da çay içmeye karar verirseniz değişik baharat ve otlardan bir karışım içeceğinizi bilmenizde fayda var. Lotus çiçeği bu içeceğin başkahramanı.

Mısır’da iseniz “hibiskus” çayı içiyor olmanız çok normal.

Moğolistan’da iseniz, “suutei tsai” içiyorsanız bilin ki, tatlı değil tuzlu bir çay içiyorsunuzdur.



Ve Japonya...
Japonya’da çay içmek, günün yorgunluğunu atmak, iki lakırdı etmek boyutunun çok ötesinde bir ritüeldir. Japonlar çay seremonisine, sadou-chadou adı verirler. Kelime anlamı, çaya giden yol demektir. Hem sunan kişi hem de misafir açısından uyulması gereken kurallarla beslenen bu seremoni sadeliği temsil eder. Bu seremoniyi öğreten okullar vardır. Eğitim ve tecrübe ile çay seremonisi mükemmele ulaşır.

Klasik Japon evinde, “nijiriguchi” denilen, alçak kapılar ile girilen ve adına “Hoshoan” denilen evler vardır. Bu evlere girerken, erkek misafirlerden silahlarını, kadın misafirlerden ise mücevherlerini bırakmaları istenir. İç dekorasyon mümkün olduğu kadar sadedir. Ev sahibi zarif hareketler ile çayı sunar. Saygı ilk kuraldır. Bu simgesel tören ile her iki taraf da dünyevi duygulardan arınır.

Bir “ÇAY” hikâyesi
Bir iş adamı oğulları ile birlikte işyerlerinde oturmaktadır. Oğulları endişelidir. Ellerinde bir mektup, iptal edilen siparişleri için endişelidirler. Baba seslenir, “Hele bir çay demleyin, mutlaka çıkar bir yol buluruz”

Çayın olduğu yerde umut vardır.

Kaynakça:
https://chado.com.tr/
https://onedio.com/haber/cay-hakkinda-daha-once-duymadiginiza-emin-oldugumuz-20-ilginc-bilgi-485698
https://www.google.com.tr/url
https://tr.wikipedia.org/wiki/Çay_(içecek)#Sınıflandırma
https://www.nefisyemektarifleri.com/blog/cay-hakkinda-cok-sasirtici-20-ilginc-bilgi/