Ara verme anlamına gelen “mola” ile belirli bir süre etkin olan toplumsal beğeni anlamına gelen “modanın” aslında tek ortak noktaları kelimelerinin ses benzerliği değil… Bu sayfalarda; soluksuz koştuğumuz hayatımıza kısa bir “mola” verirken; en beğendiklerimizi, nam-ı diğer en “modayı” yanı başımıza alıyoruz.
Sonbahar rüzgârları değişim ve yenilik rüzgârlarını getirmişti Trend sayfalarına… Yeni yılın beyaz sayfası ise bize başka ne yenilikler sunacak? Kim bilir?
Bu yazımızda da, modaya göz kulak olurken, İstanbul’da hepimizin kendinden bir aidiyet hissi bulacağına emin olduğum bir rotada enfes bir molayla yola devam ediyoruz. İsmi bazı eski eserlerde ‘Fener-bahçesi’ olarak geçen Fenerbahçe, Caddebostan ve Kalamış bölgesine konuk oluyoruz. İstanbul’un neresinde olursak olalım, adı, 16. yüzyılda yapılan bir deniz fenerinden gelen bölgeye doğru yol alıyoruz… Az katlı apartmanları konuk eden sokaklarına, güzel köşklerine, parklarına, Bağdat Caddesi’ne ve elbette gülen insanlara doğru selam verme yolculuğuna hazır mısınız?
Mola
Bazı noktalar vardır, size özel olsun isterseniz. İstersiniz çünkü her gittiğinizde aynı hizmeti almaktan emin olmak ister ve bundan keyif alırsınız. Ben de o yüzden size bu restoranı önerirken tereddüt etsem de, bu sevimli İtalyan restoranındaki lezzetlerden mahrum kalmanızı istemem. Rotamız Fenerbahçe mahallesindeki IL BOCCALINO.
Kapıdan girer girmez kendinizi tam bir Trattoria’da hissettiren mekânda ekose örtülerle süslenmiş masalar, bazı antika dekoratif unsurlar ve keyifli bir bahçe mevcut. Mutfakta, İsviçre’de yaşamış Hasan Bey elleriyle makarnayı hazırlıyor, serviste ise eşi Tijen Hanım size güler yüzle leziz yemekleri sunuyor. Menü az ve öz. Size başlangıç için tazecik burrata ile ana yemekte limon soslu cappelletti öneririm. Eski zamanlardaki gibi pazartesi günleri kapalı olan restoran, pazar günleri saat 17.00’de açılıyor. Mutluluğun bana göre İtalyan yemekleri ile ilgisi büyük… Siz de kendinizi iyi hissetmek veya sevdiklerinizle ev sıcaklığında bir gün geçirmek isterseniz muhakkak önceden rezervasyon yaparak ziyaret etmelisiniz. Şimdiden afiyet olsun!
Mola
Şimdi size belki sıkça önünden geçtiğiniz ama hikâyesi bilmediğimiz, Kalamış’tan Erenköy’e uzanan semtin eski sakinlerinden, Tarihi Köşkler’den bahsetmek istiyorum. Böylece, artık köşklerin önünden yürürken, her birinin filmlere konu olabilecek hikâyesini hatırlayacaksınız. Caddebostan Cemil Topuzlu Caddesi’ne cepheli olarak konumlanan Tevhide Sarıca Köşkü heybetiyle her zaman dikkatimi çeker. Saray Başmabeyincisi Ragıp Sarıca tarafından 1906 tarihinde inşa ettirilen ve mimarı o dönemin İstanbul Mühendislik Mektebi hocalarından Prusyalı August Carl Friedrich Jasmund olan yapıda, iki köşk, bir de selamlık binası bulunmaktadır. İki köşkten daha sade olan Paşa’nın kızı Tevhide Hanım için, nispeten şatafatlı olan köşk ise Ragıp Sarıca için inşa edilmiştir. Son derece zevkli ve bilgili olan Ragıp Sarıca Paşa, inşa ettirdiği binalarda zevkini ve kültürünü temsil etmiştir. Balkon ve pencere panjurlarında güzel bir ahşap işçiliği görülen köşk, dış görünüm itibariyle ahşap köşk havasını yansıtır. Siz de Caddebostan sahilinde yürüyüş yaparken sırtınızı denize verip tarihin önünde yaşanmışlıkları da düşünerek bir soluklanarak, keyfinizle birkaç fotoğraf çekebilirsiniz.
Moda
Yılın en renkli, en hareketli, en ışıltılı zamanı geldi… Işıl ışıl sokaklar, vitrinler, soğuk havaya rağmen içimizi sıcacık yapıyor. Yeni yıla doğru ‘ışıltılı’ bir şekilde yürümeye ne dersiniz?
Bunun için; sizi sadece Anadolu Yakası’nın değil, belki de şehrin en ünlü caddesine, Bağdat Caddesi’ne davet ediyorum.
Caddede boylu boyunca yürüyüş yapabilir, bilmediğiniz bir sokağa girip keşif yapabilirsiniz. Kendinizi bırakırsanız mutlaka bir sokağın denize çıkacağına da emin olabilirsiniz. Enerjisi hiç bitmeyen cadde sakinlerinin güler yüzüyle de içinizin neşe dolacağına eminim. Martıları dinlemek ve seyretmek, meşhur cadde simidini alıp bir bankta oturup gelip geçeni seyretmek bile nasıl da güzel… Cadde’de lüks restoranlar, 3. dalga kahveciler bir yana, size sıcak ortamıyla kitap okuma zevkinizi arttıran bir mekândan bahsetmek istiyorum. Sosyal medyada severek takip ettiğim bir hesap olan ‘denemenlazım’ın önerisi ile keşfettiğim Bağdat Caddesi’nin müdavimlerinden Gergedan Kitabevi… (Instagram: denemenlazim) Yıllardır butik bir yaklaşımla okurlarını ağırlayan kitabevinde yazarlarla söyleşiler, atölyeler, imza günleri de düzenleniyor. Butik bir kitabevi olarak 1991 yılından bu yana hizmet veren küçük ve sevimli Gergedan’da kitaplar arasında kaybolun ve bu anın tadını çıkarın…
Mola
‘Gün batımı gecenin açılış müziğidir’ demiş Mehmet Murat İldan… Sizce de çok haklı değil mi? Etrafa yayılan ışık huzmelerinin görsel şöleninden kim etkilenmez? Kısa süren gün batımını İstanbul’da en iyi yakalayabileceğiniz yerler sayılıdır… Bu yüzdendir ki, bu ana şahit olabilmek için bazen yol kat etmeniz gerekebilir. Ancak Anadolu Yakası’nda sahile yakın olan semt sakinleri, gün yerini geceye teslim ederken, Adalar’ın ışıklarını görebilirler… Siz de cadde turunuz sonrasında, sahilde kısa bir yürüyüş ile geniş ufukta, güneşin göğü her renge boyamasını izleyebilirsiniz. Bu göz alıcı manzarayı dilerseniz çimlerde uzanarak, dilerseniz yanınızda getirdiğiniz portatif sandalyenize eşlik eden çay ya da kahvenizle keyfine varabilirsiniz. Size sadece gün batımı ile güzel niyetlerinizle dilek tutmak kalıyor…
Moda
Fenerbahçe’de yürürken, mermer maskotuyla dikkat çeken bir mekân keşfettim. Bir mimarlık ofisinden çok öte, içinde bir kafe ve sanat eserlerinin de sergilendiği alana sahip, iyi hissettiren bir mekân… Frenchouse! Kapısında sizi karşılayan maskot ‘Emperador’ mermerden olsa da sıcacık bir kalbi olduğunu belli ediyor. İçmimar & Tasarımcı Hande Özsezer ile İşletmeci & Ressam ve Heykeltıraş olan Fuat Özsezer’e ait, sade ama düşündüren sanat eserlerinin sergilendiği mekânda, kahve kokusu ziyaretinize keyif katıyor. Ruhunuza saygı duyan, yaşam tarzınızı ön planda tutarak, tasarım değeri olan ve mekânlar yaratmak için çalışan iç mimari ofisi Frenchouse, 4 farklı servis seçeneği ile çalışma sistemini kurmuş. Siz de mekânı ziyaret etmek, dilerseniz bahçesinde keyifli bir kahve içmek ve yıllar içerisinde bahsi geçen sanatçının hiperrealist alanından soyut alana kadar ürettiği eserlerinin bulunduğu koleksiyonu inceleyebilir, kendileri ile sohbet imkânına sahip olabilirsiniz.
Mola
İsviçre’deki Zürih Üniversitesi’nde, bilim adamlarının yaptığı araştırmaya göre, su sesinin, insana müzikten daha iyi şekilde gerginliği azaltma etkisinde olduğunu biliyor muydunuz? Üstelik bunun sebebi insana eski doğal ortamını hatırlatmasıymış. Öyleyse biz de doğal ortamlardaki su sesine daha yakın olmalıyız… İşte size, su sesini dinlerken doğayı da hissedebileceğiniz bir park… Göztepe Parkı… Anadolu Yakası’ndaki Göztepe 60. Yıl Parkı 2013 yılında özellikle su içerikli tematik bir park haline getirilerek doğal göleti, fıskiyeleri ve her yaş grubundaki çocuklar için ayrı ayrı tasarlanmış oyun alanı ve ekipmanlarıyla yenilenmiştir. 116 çeşit ve yeşil, kırmızı, sarı, pembe gibi farklı renklerde ağaç barındıran park, Avrupa’daki saray bahçelerinden bana göre farksız… Park alanında bulunan çimlere basmak serbest olduğundan, ağaçların altında ve çim üzerinde oturarak suyun sesi ve serinliği ile keyifli zaman geçirebilirsiniz. Eşsiz doğası ile şehir hayatı içerisinde adeta bir dinlenme durağı olan park, yazın saat başı açılan fıskiyelerle oynayan çocukların neşesine şahit olmaktadır. Bağdat Caddesi’nde veya sahilde yapacağınız yürüyüş sonrası dinlenebilirsiniz…
Aralık ayında, yeni yıla doğru geriye sayılan her anı hissedin ve keyfine varın…
Yeni bir senede, yeni rotalarda, buluşmak dileğiyle…
Mutlu, sağlıklı seneler!
Kalpten Sevgiyle,