Sigmund Freud’un ilk öğrencilerinden biri olan Dr. Max Eitingon, Berlin’de ilk psikanaliz enstitüsünü ve kliniğini kuran kişiydi. 1943’teki ölümünün ardından Eitingon’un ünlü kitap koleksiyonun büyük kısmı, Nazilerin iktidara gelmesinin ardından kaçtığı Kudüs’teki Yahudi Ulusal ve Üniversite Kütüphanesi’ne (bugünkü İsrail Ulusal Kütüphanesi) verildi.

Bu kitaplardan biri, yüzyılın en popüler şairlerinden Avusturyalı Rainer Maria Rilke’nin “Das Buch Der Bilder” (Görüntüler) adlı kitabıydı.

Şairin eski sevgilisi ve ömür boyu akıl hocası olan Rusya doğumlu yazar Lou Andreas-Salomé’nin 1911’de uluslararası psikanaliz derneğinin bir toplantısına katılmasıyla Dr. Max Eitingon’un yolu, Rilke’ninkiyle kesişti ve iki yıl sonra Rilke’yi bir sonraki Psikanalitik Kongreye davet etti. Ancak Rilke -tekrarlayan depresyon nöbetlerine rağmen- onu muayene etmek isteyen Dr. Max Eitingon’un talebini reddetti.

Yaklaşık otuz yıl sonra, 1943’te, “Das Buch Der Bilder”in bir kopyası Auschwitz’in gaz odalarından birinin kapısında bulundu. Üzerinde, Rilke tarafından, Dr. Max Eitingon’un hastası olan başka bir kadına yazılmış bir yazı vardı. Bir gardiyanın aldığı bu kitap savaş sonrasında keşfedildiğinde ortalık karıştı. Ancak, Auschwitz’de ölen kadının kendi trajik hikâyesine çok az dikkat edildi.

Hayat dolu, melankolik bir esmer…
Berlin’deki varlıklı Yahudi bir tüccarın kızı olan Hedwig Bernhard, ebeveynlerinin ona bir refakatçi-bakıcı tutmalarını gerektirecek kadar zihinsel olarak rahatsızdı.

Hedwig’in 25. doğum günü için, bakıcısı ile birlikte gittiği bir kaplıca oteline, Rainer Maria Rilke de kronik depresyonunu ve yazarlık konusundaki tıkanıklığını tedavi edebilmek için gitmişti.


Rainer Maria Rilke

Rilke ve Bernhard
, rahatsızlıklarını yatıştırmak için gittikleri Kara Orman’daki kaplıcalarda karşılaştıklarında aralarında bir çekim başlamıştı.

Rilke’nin biyografisini yazan Ralph Freedman’a göre Hedwig Bernhard, “genç, kıvılcımlar saçan ama bir tür arayışçı iç gözlem ve endişeyle, ona ulaşan duyarlılığa sahip hayat dolu bir esmerdi.” Berlin’deki Luisentheater ile yaptığı çalışmalara ara verip tatile çıktığını anlatıyordu. Hedwig’in bir artist olarak kendini tanıtması, Rilke’nin pek çok çalışmasında, şiirlerinde görülmektedir. Hedwig Bernhard, Martin Buber’e gönderdiği 1935 tarihli bir mektupta kendini bir oyuncu olarak tanıtıyor, ancak hangi profesyonel sahnede oynadığına dair başka kanıt göstermiyordu.

Berlin doğumlu Doktor Theodor Zondag, Hedwig Bernhard’ın annesinin uzun yıllardır yakın dostuydu. Kızın annesi doktora, kızının tiyatro sanatçısı olmak üzere eğitim aldığını, yaşadığı ruhsal çalkantılardan ötürü kariyerini yapamadığını ve iyileşebilmek için kaplıca otellerine gönderildiğini anlatmıştı.

Kader karşılaşması…
Rilke’nin biyografisinde bu arkadaşlık, “ormanın içinden geçen dar patikalarda yürürken gelişen bir dostluk” şeklinde anlatılır. Rilke’nin günlüğünde Bernhard; yumuşak, melodik sesli, küçük kırılgan vücutlu, yüksek alınlı ve özellikle gözleri “iki büyük, berrak mavi göl” olarak betimlenir.

Akademisyenler, Rilke ile ilgili olarak, Bernhard’ın onun için sayısız ‘esin peri’lerinden biri mi, yoksa (o zamanlar o kadar yaygın olan ve “tedaviyi teşvik ettiği kabul edilen”) geçici bir bağlantıdan fazlası mı olduğunu tartışıyorlar.

Birlikte geçirdikleri son gecede Rilke, şiirinin iki bölümünü Hedwig’e ithaf etti. Yürüyüşleri sırasında Bernhard, Rilke’nin birkaç fotoğrafını çekmişti. Onu tren istasyonunda uğurlarken, görünüşe göre çok becerikli olmayan bir görgü tanığından birlikte fotoğraflarını çekmesini istedi. Ortaya çıkan bulanık fotoğraf, Bernhard’ın hayatta kalan tek görüntüsüdür.

Savaş ve azalan sevgi
Rilke birkaç ay boyunca Hedwig’e yazdı, hatta başkalarına vermek için fotoğrafların kopyalarını istedi, ama ona ilgisi azaldı. Mayıs 1914’te, Bernhard henüz tedaviye girmeye istekli olmadığı için, Dr. Max Eitingon karısı Mirra’ya şunları yazacaktı: “Bernhard ölmek üzere olacak kadar melankolik… Onu bir şekilde hareket ettirmenin bir yolunu bulmalıyım.”

Rilke gibi bir Avusturya vatandaşı olan Dr. Max Eitingon savaşta, sağlık görevlisi olarak gönüllü olmuştu. Mektubunda, Bernhard için, “Ne kadar arkadaş canlısı” diye de yazacaktı karısı Mirra’ya. Ne yazık ki mektuplar, aynı kutuya koyduğu meyveli kekten bulaşan lekelerle mahvolmuştu.


Dr. Max Eitingonın karısı Mirra Eitingon

Hedwig Bernhard, Rilke’nin sevgisinin süreceğine inanarak, başka bir kaplıcada karşısına çıkarak ona sürpriz yapmak istedi. Nedir ki, Rilke bundan hoşlanmadı. Hedwig büyük bir hayal kırıklığına uğradı. Rilke’nin artık yeni bir “esin perisi” vardı ve o zamandan sonra, Hedwig’e yazmayı bıraktı. Hedwig’in zihinsel durumu kötüleşti ve Mirra’ya, savaşta olan Max’a, hakkında bilgi vermesini rica etti.

Tüm askeri postalar sansürcüler tarafından gözden geçirildiğinden, Max yazdığı mektubuna ihtiyatlı bir biçimde ekledi “…onun R-E ile olan ilişkisinin umutsuzluğu, Bayan B’nin durumunu daha da karmaşık hale getiriyor.”

Hedwig, empati kuramayan ama hisseden Mirra Eitingon’u düzenli olarak ziyaret etti. Yedi yıl önce Berlin’de bir aktrist olarak gelecek vaat eden kariyeri ve önceki evliliği, ünlü bir şairle olan ölüme mahkûm bir ilişki yüzünden, raydan çıkmıştı. Ağır bir depresyon altındaydı.

Yine de Eitingon, Bernhard’ın içinde bulunduğu kötü durumdan Rilke’yi sorumlu tutamadı:

“Bu harika insan… Kadınlar arasındaki büyük, sınırsız âşıkları çok iyi anladı (Hedwig’deki gibi)... Ama kendisi de, bu kadar büyük zorluklar karşısında güçsüz olmalı ve kendisi de acı çekmeli.”

Birkaç hafta sonra Mirra Eitingon, gönüllü hemşire olarak cephede Dr. Max’a katıldı. Max Eitingon, Hedwig’in Rilke’ye olan saplantısının üstesinden gelmesine yardım etmiş olsun ya da olmasın, Max’ın (uzaktan) “demir çubuklarının mahkûmun içinden içeriye doğru büyüdüğü bir kafes” olarak teşhis ettiği saplantılı nevrozdan, Hedwig, asla çıkamadı.

1926’da Rilke’nin 57 yaşındayken öldüğünü gazetelerden okuduğu zaman, Hedwig Bernhard onun hakkında tuttuğu günlüğüne son verdi.

Büyük Britanya’nın Yahudi Mülteciler Derneği’nin bir sayısında, arkadaşının oğlu Dr. Zondag şunları hatırladı:

“Hedwig Bernhard, unutulması çok zor bir kişilikti… Etkileyici bir üslupla Rilke ile buluşmalarını sık sık bize anlattı. Rilke’den gelmiş çok sayıda mektubu içeren bir kutu çıkardı… En büyük hazinesiydi.”

Rilke’nin ölümünden yaklaşık on yıl sonra, 1935’te, Martin Buber’e yazdığı mektupta, özellikle Nazilerin iktidara gelmesinin ardından, ünlü filozofun hitabet derslerinin tanıtımı için yardımını ister. Mektubun sonunda, kendisini Buber’in çalışmalarıyla tanıştıran kişinin Rilke olduğundan bahseder.

Berlin merkezli Yahudi gazetesi Judische Kulturbund Monatsbatter’da Ağustos 1936’da yayınlanan bir reklam yazısından farklı olarak, tiyatro kariyeri veya hayatının geri kalanı hakkında çok az şey biliniyor: “Aktris ve mükemmel bir konuşmacı olan Hedwig Bernhard, evinde nefes alma teknikleri ve diksiyon dersleri veriyor” diye yazmaktaydı reklamda.

1944’te Auschwitz’e sürülmeden önce Hedwig, Yahudi olmayan bir arkadaşına mektupları, günlüğü ve Rilke’nin ipek eşarp hediyesini emanet etti.

Gaz odasının eşiğine kadar, Rilke’nin kendisine adadığı kitapları ellerinde tuttu. Bu kitaplar daha sonra ona yazdığı bazı mektuplarla birlikte, Marbach’taki Alman edebiyat arşivine girdiler.

Kaynak:
İsrail Ulusal Kütüphanesi