Analitik psikolojinin kurucusu olan Jung, Sigmund Freud ve Alfred Adler ile birlikte Derinlik Psikolojisinin de 3 büyük kurucusundan birisidir. 1875 yılında İsviçre’nin Kesswil kentinde doğmuştur. Oldukça içe dönük bir çocuk olan Jung düşünceleriyle çok zaman geçirir, onları derinlemesine inceler, gördüğü rüyaların ve doğaüstü imgelerin anlamını düşünmeye çok zaman harcardı. Otobiyografisinde, hep kendi başına oynamak zorunda kalmanın hüznünden bahsetmektedir. Ama aksine yaşamı boyu yalnızlığı sevmiş ve sadece yalnız iken kendisini tam hissedebildiğini ifade etmiştir.
Okul çağlarında, kişiliğin iki önemli yönünü, birincisi dışa dönük, ikincisi ise öznel dünyaya yönelik içe dönük olduğunu fark etmiştir. 1900’de Basel Üniversitesi’nde psikiyatri eğitimini ve 1902 yılında da doktorasını tamamlar. Konu okült (gizli, görünmeyen) fenomenler (etkiler) ve onların Psikoloji ve Patolojiyle bağlantıları idi. 1903 yılında zengin bir ailenin kızı olan Emma Rauschenback ile evlenir. Daha sonra Zürih Üniversitesi’nde hocalık yapmaya başlar.
Psikolojik analizlerinde astrolojiden de yararlanan Carl Gustav Jung, Sigmund Freud ile beraber çalıştığı toplumsal bilinçaltı kavramı ile de tanınır. Freud’un Rüyaların Yorumu kitabından etkilenerek kendi rüyalarını yorumlamaya başlar ve 1906 yılından itibaren Freud ile düzenli mektuplaşmaya başlar. Başlarda ikili arasındaki dostane gelişen ilişki 1909 yılından itibaren gergin bir ilişkiye dönüşür. Zaman içinde aralarında kişisel ve teorik farklılıklar da baş gösterir. 1913 tarihinde ise mektuplaşmalar son bulur.
Jung bu kopuş sonrasında kendini analiz etmeye çok zaman ayırır. 1913-17 yılları arasında vahiy benzeri içe doğuşlar, spiritüel keşifler, sezgiler, ruhsal bozukluklar ve halüsinasyonlar yaşar.
Jung Protestan bir Hristiyan’dır. Küçük yaşta kaybettiği dışarıdaki Tanrı yerine içerideki Tanrıyı keşfeder ve bunu psişe (kişiliğin tümü) modelinin göbeğine oturtur.
Kendisi Plato’nun fikirler veya semboller teorisinden esinlenerek arketip hipotezini ortaya atmıştır. Jung hastalarının rüyaları, konuşmaları ve çizdikleri resimlerde gerçekleştirdiği sembolik anlam çıkarma çalışmasında tekrar eden mitik temalar veya arketiplere rastlamıştır. Jung bu arketipsel sembollere astrolojik temalar veya gezegenlerle zodyaktaki burçlarla bağlantılı olan geleneksel “tanrılar” arasında bir bağlantı olduğunu ifade etti. Takımyıldızlarca ifade edilen bu sembolik figürlerin kolektif bilinçdışıyla yaratılan görüntü projeksiyonları olduğu sonucuna vardı.
Jung’un ifadesi şu şekildeydi: “Astroloji tüm eskiçağ psikolojik bilgilerinin tamamını temsil etmektedir”. Gezegensel evler boyunca yapılan yolculuk, bizi, karakterimizin iyi ve kötü yönlerinin farkında olma noktasına ulaştırır ve buradaki yüce amaç da tamamen özgür bir iradeye sahip olmaktır. Jung’un tanımladığı arketipler arasında anne, baba, yaşlı ve bilge adam, güneş, ay, kahraman, Tanrı ve ölüm vardır. Ona göre geçmişte yaşamış, bugün yaşayan ve gelecekte yaşayacak olan bütün insanların ortak bir bilinçaltı vardır.
Bütün bu arketipler bizi etkiler, üzerimizde iz bırakır ve bizi büyüler. Jung’un en çok bahsettiği arketipler persona, gölge, anima ve animustur. Bu arketipler karşı cins ile ilişkiler ve eş seçimi konularında etkilidir.
Persona (maske) kişiliğimizin görünen kısmıdır. Birey yaşamı boyunca evlat, arkadaş, eş, anne-baba gibi birçok role sahip olur ve bu rolleri oynarken farklı maskeler takar. Maske iç dünya ile bağlantıyı kesecek derecede baskın olduğunda kişilik bozuklukları ortaya çıkar.
Anima erkekteki kadın, Animus kadındaki erkek rolüdür. Gölge ise kişiliğin kötülüğe eğimli ve karanlık yönüdür. Gölge, kişisel bilinçdışı içerisinde bulunur.
Teorisyen fizikçi Wolfgang Pauli ile birlikte Jung eşzamanlılık teorisini geliştirdi. Jung’ın Aristotales’in Formel Neden Sonuç İlişkisi ile mukayese ettiği bu teoriye göre “tam da bu zamanda doğan veya yapılan herhangi bir şey bu anın kalitesini taşır”.
Birçok astrolog ile psikolog yazılarında, öğretilerinde ve uygulamalarında Jung’un teorilerini uyguladı. Jung psikolojisini astrolojiyle harmanlayan ilk astrologlar Dane Rudhyar ve Alexander Ruperti olmuştur. Rudhyar bunu hümanistik astroloji olarak tanımlamıştır. Kişilik Astrolojisi kitabı 1936 yılında yayınlandı. Psikolojik astroloji 20. yüzyıl sonlarında Jung modelinden güçlü şekilde etkilenmiş olan Liz Greene ve Stephen Arroyo tarafından yazılan kitaplarla daha netlik kazandı. 1983 yılında Liz Greene ile psikosentezleme psikoterapisti Howard Sasportas Londra’da Psikolojik Astroloji Merkezi’ni kurmuşlardır.
Bu arada İsviçre’de Bruno ve Louise Huber de kendi metotlarında bir astrolojik psikoloji geliştirmişler ve “Huber Astroloji Okulunu” kurmuşlardır.
Carl Jung’un astrolojik haritasının incelemesi
Kendisi Satürn Kova insanıdır. Satürnü retro pozisyondadır. Bu sebeple daha çok inceleyen, sık dokuyan eleştiren bir yapısı vardır. Kova olması toplumsal görevde bulunmasını gösterir. Burada süper bilinç söz konusudur. Yüksek benliğin farkındalığı vardır. Sorumluluk bilinci çok gelişmiştir.
Güneşi Aslan burcundadır. Sahnede olma, tanınırlık ve şöhret vermektedir. Güneşi Apollon ile kavuşmuştur. Bu ona akademisyenlik, çokça kitap yazma, dünya üzerinde tanınırlık ve söz sahibi olma vermektedir. Aynı zamanda yaratıcılığı da müthiştir. Jung’un kitaplarında bahsettiği duygular, zihin, bilinçaltı ve bunlar arasındaki bağlantıyı açıklayabilmesiyle ilgili yeteneği Merkürünün Yengeç burcunda olmasından gelmektedir. Bu pozisyonda duygular çok iyi ifade edilmektedir. Kuzey ay düğümü Koç burcundadır. Bu pozisyon gideceği yolu, yaşam amacını anlatmaktadır. Kişisel istek ve becerilerini ortaya koyarken lider olması ve tek başına bu yolda yürümesi gerektiğini göstermektedir. Koçun yöneticisi olan Mars haritada yay burcunda bulunmakta. Yaydaki Mars felsefik tartışmalar ve analizler için çok uygun bir pozisyondur. Mars kişinin yaşamdaki eylem sahasını gösterir. Jung’un Ayı Boğa burcundadır. Ay bu burçta yücelir ve kendini rahat hisseder ve kişi duygularını en güzel şekilde ifade eder.
Yükseleni Kovadır. Tüm insanlık için daha iyi bir gelecek için umutları varsa yaşamlarındaki şeylerle daha iyi başa çıkarlar.
Doğduğu ay fazı: Son dördün
Yüzleşme, gözden geçirme, entegrasyon ve arınmayla ilgilidir.
Yaşam yolu numarası: 9
Gerçek idealist kişilik. Yaklaşım ve inancı ile dikkat çeker. Etrafını etkisi altına alır ve sözleriyle büyüler. Kitleler ile bütün olmayı arzular. Çok önemli insanlarla tanışıp hayatının fırsatını elde edebilir.
Jung ayrıca simya, arkeoloji, doğu felsefeleri, tarih, din, mitoloji, etnolojiyle de faal olarak ilgilenmiştir.
Tanınan kitapları
Psikoloji ve Din
Anılar, Düşler, Düşünceler
Dört Arketip
İnsan Ruhuna Yöneliş
İnsan ve Sembolleri
Kırmızı Kitap ve Keşfedilmemiş Benlik
Bunlardan Kırmızı Kitabın (Liber Novus) ayrı bir yeri vardır. Bu kitabın çalışmaları Jung’un Freud ile arası bozulduktan kısa bir süre sonra başlamıştır.16 yıl süren bir çalışmanın ürünüdür. Jung bu kitap için ona yüzeysel bakanların delilik olarak görebileceğini ifade etmiştir. Bu kitapta Jung Tanrının ruhta tekrar doğduğunu iddia ediyor ve bunu İncil, Apocrypa, Yunan mitleri, Goethe’nin Faust’u, Dante’nin İlahi Komedyası, Upanişadlar, Wagner’in Nibelung Yüzüğü gibi birçok kaynaktan esinlenerek yaptığı çizimlerle tasvir ediyor. Jung bu kitabında bireysel bir kozmolojiyi şekillendirdi. Kırmızı Kitabı okumak bir ibadet mekânını ziyaret etmek gibi derin ve zor. Üç bölüme ayrılmış olan bu kitap bize sadece iç gözlemin önemini vurgulamakla kalmayıp aynı zamanda özümüzü, zamanın ruhundan ayırmamız konusunda da rehberlik ediyor. Tekil bir çalışma olan bu kitap insan olmanın ne anlama geldiğini sorguladığı için psikoanalizin de ötesine geçiyor ve Jung’un önemli düşünürler arasındaki yerini vurguluyor.
“Ruhum neredesin? Beni işitiyor musun? Konuşuyorum, sana sesleniyorum. Orada mısın? Bütün ülkelerin tozunu ayaklarımdan silkeledim ve sana geldim, seninleyim.” (Kırmızı Kitap’tan)
“Bugünün modern insanı eskinin ilkel insanından daha çaresiz ve yalnızdır.” (Psikoloji ve Felsefe kitabından)