Daha dün gibi Doğan’nın Fransa’ya gidişi… Sanatı seviyordu. Kendini geliştirecek bir yolda sağlam adımlar atacaktı. Attı da. İstanbul’un en etkili sanat etkinliği olan Contemporary’de yer aldığını gördüğüm zaman heyecanlandım. Bir gencin başarısına tanık olmak oldukça gurur verici. Yolun açık Doğan Levi…

David Doğan Levi kendini kendi kelimelerinle tanıtır mısın?
1991 yılında İstanbul’da doğdum. Çocukluğumdan bu yana yaratmaya hiç ara vermedim. Şu anki pratiğim üniversite sonrasında başlayan bir araştırma süresince ortaya çıkan özgün bir estetik dile dönüştü. Bu pratik işlerimle izleyici arasında, bilinç ve bilinçdışı örgülerini kullanarak, iletişim kurmayı amaçlamaktayım. Ortaya çıkan işler, bir mesaj vermekten ziyade, izleyicinin kendi bilinç altıyla iletişime geçmesini hedefler.

Eğitim için yurtdışını ve özellikle Fransa’yı seçmende özel bir neden var mı?
En belirgin etken Fransız lisesi mezunu olmam. Ekonomik faktörleri 2. sıraya koyabilirim. Fransa’da üniversiteler ücretsiz ve vizyoner bir eğitim verildiğini düşünüyorum. Tercih edebileceğim diğer ülkelerdeki hem üniversiteler hem de şehirler çok pahalıydı. Montpellier’yi seçmemdeki 3. neden ise sıcak iklim insanı olmam, Avrupa’nın çok güzel bir bölgesinde konumlanmış olması ve Riviera yaşam tarzına hayranlık duymam.

Küçük yaşlarda sanat sevgin olduğunu söylüyorsun. Anne baban ve yakın çevrenin sana destek ve katkılarından söz edebilir misin?
Sanatla uğraşmak fazladan sabır gerektiren, uzun ve çetin bir yol. Pek çok duygusal ve zihinsel dalgalanmayı beraberinde getiriyor. Bu dalgalanmalar işlerin temposunu, dinamiğini belirliyor. Sanatçı için en büyük destek de, engel de her zaman kendi oluyor. Çevreden gelen destek ve engel dengeleri, toplumda ekonomik başarı, asıl başarı ölçütü olarak kabul edildiğinden dolayı değişkenlik gösterebiliyor.

Yaptığın tabloları gerek renk gerek form açısından nasıl yorumluyorsun?
Şu an üzerinde çalıştığım seri; organik formlarla geometrik formların kontrast bir ilişkide olduğu, mekân, form, yer çekimi, boyut gibi kavramları sorgulatan işlerden oluşuyor.


Contemporary macerası nasıl başladı? Böyle bir organizasyonda yer almak senin için nasıl bir duygu?
Contemporary İstanbul’un 17. edisyonu olan fuara, bir buçuk senedir beraber çalıştığım Ambidexter Gallery ile birlikte katıldım. Ulaş Parkan’ın bir araya getirdiği sanatçılardan oluşan galeri, bir sanat galerisinin ne olabileceği ve ne olması gerektiğine dair sınırları zorlamayı ve vizyonunu genişletmeyi amaçlıyor. Türkiye sanat sahnesinin en dinamik galerilerinden biriyle bu yola çıkmak oldukça eğlenceli.

Contemporary tablonu nasıl bir duygu ve düşünce ile yaptın?
Contemporary İstanbul Fuarında sergilediğim tablomu nasıl bir duygu düşünce ile yaptığımı kelimeler / harfler kullanarak yazıya dökebilseydim veya bunu izleyicinin bilmesini isteseydim, daha farklı bir yol/dil seçerdim. Mesela edebi bir yazı formunda bunu yapabilirdim belki. 😊

Çok genç yaşta başarıya ulaşmanın nedenleri arasında sıralama yapmak gerekirse yetenek, eğitim ve destek kelimelerini yorumlar mısın?
Herkes için çok değişkenlik gösterebilecek faktörler bunlar bence. Tek bir formülü yok. Çok yetenekli insanlar bazen kendine fırsat yaratamayabiliyor. Maalesef sosyal olmak da günümüzde önemli bir faktör. “Maalesef” diyorum çünkü sanatçı intraverse (içine dönük) bir mindset’te işlerini üretiyor. Yani üretirken dışa dönük olmasına gerek yok. Ama eserlerini izleyici ile buluşturma noktasında sosyal olması gerekiyor. Bu da sanatçıyı istemediği bir konuma sokup sosyal kaygı duymasına neden olabiliyor. Eğitim konusunda; Temel bir sanat eğitiminin, yaratımın ve bir sanatçı kariyerinin devamlılığı için önemli olduğunu düşünüyorum. Ama yetenek sınavına hazırlanır gibi yoğun bir geleneksel resim veya çizim eğitiminin gerekli olduğunu düşünmüyorum. Bu, maalesef Türkiye’deki sanat üniversitelerinin süregelen kalıplarının dışına çıkamamasıyla oluşan bir sistem. Asıl önemli olan sanatsal düşünmeyi genç yaşta insanlara öğretmek olmalıdır.

Ve klasik soru, 10 yıl sonra neredesin?
10 yıl sonra nerede olduğumu tabii ki bilmiyorum, bilseydim hayat birçok anlamını yitirmiş olurdu. Daha çok gezmiş ve geziyor, pratiğimi rahatça huzur içinde yapabildiğim bir ortam olmasını dilerim.

Şimdi kısa kısa
Gece mi gündüz mü?
Gece/gündüz; ikisi de olmazsa olmaz.

Kalabalıklar mı sakinlik mi?
Sakinlik ama kalabalık da besler.

Deniz mi dağ tepe mi?
Arkam kuzey, dağ. Önüm güney deniz…

Çay mı kahve mi?
Kahve.

Siyah beyaz mı? Kahverengi krem mi?
Hepsi ve hiçbiri.

Geleneksel yemekler mi fütürist tabaklar mı?
Güzel yemek.