Haber Fotoğrafı: Küçüksu Kasrı


Yedi tepe, Boğaz, Haliç… İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı…Ve açıyorum gözlerimi… Karmaşa, gürültü, kozmopolit bir şehir ve ardında müthiş bir kültür mirası... Uçsuz bucaksız bir tarih, geçmişi geleceğe bağlayan yapılar gözlerimi kamaştırıyor. Farklı deneyimlerin yaşandığı kasırlar bana göz kırpıyor. Zaman içinde pek çoğunu gezme fırsatını buldum, gezemediklerimi de “gezilecek yerler” listesine ekledim. Her biri birer sanat eseri, her biri ayrı ayrı hikâyelere tanık olmuş bu kasırların çoğu korumaya alınmış…

Ihlamur Kasrı ağaçlar altında
İstanbul’un göbeğinde, kalabalık olduğu kadar bir ticaret merkezi konumunda da olan Beşiktaş semti, “Ihlamur Kasrı”na ev sahipliği yapıyor. Ihlamur Kasrı 18. yüzyıldan günümüze değin güzelliğini koruyan bir yapı.


Sultan 3. Ahmed’in tersane emirlerinden Hacı Hüseyin Ağa’ya ait olan “bağ”, Padişahın isteği ile bir “hasbahçe”ye dönüştürüldü. Sultan 3. Selim ile Sultan 2. Mahmud’un yaptıkları atışların tarihleri ve dereceleri nişan taşlarının üzerinde yazılı. Sultan Abdülmecit ise bu bahçeyi “Muhabbet Bahçesi”ne dönüştürdü. Fransız şair Lamartin, Sultan’ın konuğu olarak ağırlandığında, Ihlamur Kasrı hakkında şu ifadeleri kullanır: “Binanın karşısındaki bahçede güzel yemiş ağaçları ile bu vadiye ismini veren büyük ıhlamurlar vardı. Köşke çıkan üç basamaklı merdivenin önünde yasemin dallarını aşamayan küçük bir fıskiye, tatlı bir şırıltı ile mermer havuza dökülüyordu. Ihlamur, Padişah’ın en sevdiği köşktür; burada dinlenir ve mütalaa eder.” Sultan Abdülmecit’in emri ile yaptırılan iki kasıra, “ferahlık, tazelik, neşe ve sevinç” anlamına gelen “Nüzhetiye” adı verilir. Cumhuriyet döneminde “Tanzimat Müzesi” olarak kullanılan kasır daha sonra “Milli Saraylar”a devredildi.
1985’den itibaren özgün eşyaları ve bahçe düzenlemesi ile ziyarete açıktır. Ihlamur Kasırları, resmî kullanımdaki törenlerde kullanılan “Merasim Köşkü”, hareme ayrılan “Maiyet Köşkü” olarak ayrışmasına rağmen, dönemin diplomatik misafirlerinin ağırlandığı bir mekân olarak da tarihî bir önem taşır. Kasrın iç süslemelerinde Osmanlı saraylarında kullanılan Batılı dekorasyon anlayışı hâkimdir.

Küçüksu Kasrı Boğaz’a göz kırpıyor
Avrupa yakasından Anadolu yakasına geçerek Beykoz’a doğru yol alıyoruz. İhtişamlı Küçüksu Kasrı ta bir görsel bir şölen. Göksu ve Küçüksu arasında yer alan oldukça büyük bir alan, padişahlar için adeta bir “piknik” alanı idi. Dönemin görkemi içinde padişahlar bu bölgeye gelirler, hoşça vakit geçirirlerdi. 17. Yüzyılın ünlü gezgini Evliya Çelebi Göksu’dan söz ederken, “bir ab-ı hayat nehri” terimini kullanmıştır. Gül bahçeleri, köşkler, üzerinde kayık ile gezilen nehir adeta “cennet” olarak tasvir ediliyor. Sık sık avlanan ve atış talimleri yapmayı seven Sultan 1. Mahmud deniz kenarında ahşap bir köşk yaptırır. 3. Selim ise bu yapıya eklemelerde bulunur. Annesi Mihrişah Valide Sultan için bir çeşme yaptırır. Sultan Abdülmecid’in emri ile yıkılan köşk, Sultan Abdülaziz döneminde elden geçirilerek zenginleştirilir.


Küçüksu Kasrı
üç katlı kagir olarak yapılmıştır. Bodrum katı kiler mutfak ve hizmetkârlara için düzenlenmiş olup, orta kat 4 odaya bölündü. Bu özelliği ile geleneksel Türk Evi planına sadık kalındı. Genellikle av köşkü ve dinlenme amaçlı kullanıldı. Deniz cephesi kabartmalarla süslü olup bahçe şadırvanlı bir havuz ile taçlandırıldı. Avrupai dekorasyonu, halı ve tabloları, İtalyan mermeri ile bezenen şömineleri ve özellikle cam avizeleri ile Küçüksu Kasrı vakit ayırıp gezilmeye değer bir İstanbul klasiğidir.

Hıdiv Kasrı gül bahçesi ile ünlü
Hazır Boğaz’ın Anadolu yakasında tur atıyor iken Çubuklu sırtlarında denize göz kırpan bir başka eserde buluşalım: Hıdiv Kasrı. 1907 yılında Abbas Hilmi Paşa tarafından İtalyan mimar Defo Seminati’ye yaptırılan bu kasır dönemin modasına uyularak “art nouveau” tarzında inşa edildi. Abbas Hilmi Paşa, Kavalalılara mensup son hıdivdi.


Abbas Hilmi Paşa’nın 19. yüzyılın sonlarında politik nedenlerle İstanbul’da ikamet etmesi gerekiyordu. 1903 yılında, şimdiki kasrın olduğu bölgedeki iki ahşap yalı satın alındı. Sonraları çevresindeki araziler de yalıların bahçesi oldu. 1907 yılında yıkılan binaların yerine, içinde İstanbul Boğazı’nı gören bir kulenin bulunduğu kasır inşa edildi. İngilizler hıdivlik ünvanını geri aldıktan sonra Abbas Hilmi Paşa İsviçre’de yaşadı. Ailesi ise bu kasırda ikamet etmeye devam etti.
Kasrın en önemli özelliklerinden biri, kuleye -buharla çalışan- bir asansör ile çıkılabilmesi idi. Ana girişteki mermer çeşme, yapının tavanlarındaki vitraylar, üst katındaki daire şeklindeki yatak odaları kasrın ihtişamı ile bütünleşmekte. Kasrın bahçesi İstanbul’un en büyük gül bahçesi olma özelliğini taşıyor.

Aynalıkavak Kasrı Haliç kıyılarını süslüyor
Haliç kıyılarını süsleyen Aynalıkavak Kasrı 17. yüzyıla ait. Diğer bir adı “Tersane Kasrı” olan Aynalıkavak Kasrı 3. Ahmed tarafından inşa edildi, 3. Selim zamanında restore edilerek günümüze kadar geldi. İç dizaynındaki sedirler ve ısınma amaçlı kullanılan mangallar ile dönemin yaşam biçimi hakkında fikir sahibi olmak mümkün.

Aynalıkavak Kasrı deniz tarafında iki katlı iken, kara tarafından tek katlıdır. Tarihî belgelere göre, bu bölge Bizans imparatorlarının gezinti yeri idi. Fatih Sultan Mehmet’in, İstanbul’u fethinden sonra Haliç kıyıları dikkat çekmiş ve “Tersane Sarayı” inşa edildi. Sultan 1. Ahmet için yaptırılan ilk yapıdan sonra yeni köşkler ve yeni kasırlar ilave edildi. Aynalıkavak Kasrı ise 3. Ahmet’in şehzadelerinden birinin sünnet töreni için inşa edildi. Zaman içinde saray yıkıldı geriye sadece Aynalıkavak Kasrı kaldı. “Hasoda Kasrı” “Hasbahçe Kasrı” “Daire-i Hümayun” adları ile anılan yapıt Lale Devri’nin en güzel şahidi olarak tarih sayfalarında yer aldı.


Sultan 3. Selim’in altın yaldızlı tuğrası, bestelerini yaptığı Hasoda’nın pencereleri üzerinde hat sanatı ile yazılan Şeyh Galip imzalı 36 beyitlik şiir dikkat çekmekte. Tavanda geometrik şekiller içinde bitkisel motiflerle zenginleştirmiş süslemeler göze çarpmaktadır.

Ünlülerin konukevi Yıldız Şale Kasrı
Beşiktaş ile Balmumcu arasında yer alan Yıldız Şale Kasrı Bizans döneminden bu yana tüm ihtişamını koruyan bir kasırdır. Boğaziçi’ne olan hakimiyetinin yanı sıra, tek parçalık 400 metrekarenin üstündeki Hereke halısı, kasrın özelliklerindendir. Yıldız Sarayı’nın bir parçası olan Şale Köşkü adını, Fransızcada “dağ evi” anlamına gelen kelimeden alır.
Yüksek duvarlarla çevrili bir bahçenin içinde yer alan Şale Köşkü, 19. yüzyılın en görkemli yapılarından biridir. Köşkün ilk bölümü 1880 yılında yapılmasına rağmen yaklaşık 10 sene sonra ünlü mimar Sarkis Balyan tarafından genişletildi. Merasim Köşkü adı ile tanınan 3. bölüm ise mimar D’Aronco’nun imzasını taşır. Haremlik ve selamlık olarak düzenlenen şale, dış dünyaya yedi kapı ve ahşap panjurlu pencereleri ile açılmakta. Katlar arasındaki zarif, mermer ve ahşap merdivenler dikkati çekmekte. Köşkün salonlarından biri Çırağan Sarayı’ndan getirtilen sedef kakmalı kapılardan dolayı “Sedefli Salon” olarak adlandırılır. Üç boyutlu İsveç yapımı Rörstrand imzalı çini sobaların görkemi anlatmakla bitmez.


1933 yılında “Balkan Konferansı”na ev sahipliği yapan Yıldız Sarayı daha sonra “Devlet Konukevi” olarak hizmet verdi. Alman İmparatoru II. Wilhelm İstanbul’a gelişlerinde Yıldız Şale Kasrı’nda konakladı. İran Şahı Rıza Pehlevi, Pakistan Cumhurbaşkanı İskender Mirza, Tunus Cumhurbaşkanı Habib Burgiba, Suudi Arabistan Kralı Faysal, Ürdün Kralı Hüseyin, Endonezya Cumhurbaşkanı Sukarno, Etiyopya Kralı Haile Selasiye, Fransa Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle burada ağırlanan konuklar arasındadır.

Beykoz Mecidiye Kasrı artık bir müze
Günümüzde bir müze olarak gezilen Beykoz Mecidiye Kasrı, Yetimler Yurdu, Göz Hastalıkları Hastanesi, Prevantoryum, Beykoz Çocuk Göğüs Hastalıkları Hastanesi olarak da hizmet vermiş dönemin en göz alıcı eserlerinden biridir. Beykoz Mecidiye Kasrı, Sultan Abdülmecid için Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa tarafından 1845 yılında yaptırılmaya başlanmış ve Paşa’nın ölümü üzerine, 1854’te oğlu Said Paşa tarafından tamamlatılarak Padişah’a hediye edilmiştir.


Adına ithafen Mecidiye Kasrı olarak anılan bina denizden başlayarak setler halinde yükselen bir peyzaj düzenlemesine sahip. Yapıldığı ilk yıllarda günlük konaklamalarda kullanılsa da daha sonraları yabancı devlet erkanı ve elçi ağırlama gibi etkinliklere ev sahipliği yaptı. Beykoz Mecidiye Kasrı birçok tarihî olaya tanık oldu. Bunlardan bazıları şöyledir: Kırım Harbi’ne gitmek üzere İzmir ve dolaylarından gelen gönüllü zeybeklerden oluşan bölükler Hünkâr İskelesi’nden gemilere bindirilmeden önce Beykoz Çadırlarında ağırlandılar. Ordunun ileri gelenleri ise Mecidiye Kasrı’nda misafir edildi. Bu savaşa katılan Prens Jerome Napoleon 1954 yazında Sultan Abdülmecid’i ziyaret etti. Prens daha sonraki gelişlerinde Mecidiye Kasrı’nda ikamet etti. Sultan Abdülaziz, kendisini ziyaret için İstanbul’da bulunan Fransız İmparatoriçesi Eugénie’ye verdiği ziyafet sorasında, Beykoz Mecidiye Kasrı’ndan ordunun geçit törenini izlettirdi. Türk ve Fransız bayrakları ile donatılan yollardan geçerek köşke saltanat arabası ile gelmek, İmparatoriçeyi ziyadesi ile duygulandırdı. Sultan Reşad’ın saltanatı sırasında meclis üyelerine ve milletvekillerine bu kasrın bahçesinde bir bahar ziyafeti verdi. Osmanlı Padişahlarının bu nadide kasrı zaman zaman kendileri kullanmalarının yanı sıra, devrin erkanına, -kentin dışında temiz havası yüzünden,- bir sayfiye mekânı olarak da tahsis edildi. Günümüzde yapılan restorasyon çalışmalarının ardından müze kimliğine kavuştu.

KISA KISA
Adile Sultan Kasrı’nı, Sultan Abdülaziz kız kardeşi Adile Sultan için yaptırttı. Mimarı Nigoğos Balyan’dır. Rıfat Ilgaz’ın kaleme aldığı Hababam Sınıfı’nın ilk film serileri burada çekildi. Odalardan biri Hababam Sınıfı Müzesi olarak düzenlendi.
Bir kapısı Topkapı Sarayı’na, diğer kapısı Sarayburnu’na bakan Sepetçiler Kasrı Sultan 3. Murat döneminde mimar Davut Aga tarafından yapıldı. 1980 yılındaki restorasyonlardan sonra Basın Yayın Genel Müdürlüğü’nün Uluslararası Basın Merkezi olarak kullanıldı. Sepetçiler Kasrı 2011 yılına kadar Avrupa Kültür Başkenti Projesi Ofisi olarak kullanıldı. Daha sonra Yeşilay’a tahsis edildi.
Orman arazisi içinde bulunan 170 dönüm alana sahip Maslak Kasrı, yeşilin tüm tonlarını içinde barındırmaktadır. Kasrın en dikkat çeken özelliklerinden biri sekizgen şekilde inşa edilmiş olmasıdır. İçinde bir hamam olduğu da bilinmekte... Maslak Kasrı Sultan Abdülaziz tarafından yaptırılarak yeğeni Şehzade Abdülhamid Efendi’ye tahsis edildi. Bir dönem askeri prevantoryum olarak hizmet verdi. Günümüzde sayısız bitki çeşidiyle donanmış büyük bahçesi ve içinde ender tropik bitkilerin yetiştiği serasıyla ziyaretçilerini karşılamaktadır. 

Kaynakça:
https://www.neredekal.com
https://blog.obilet.com
https://www.milliyet.com
https://www.haber7.com
https://www.tripadvisor.com.tr
https://onedio.com
https://millisaraylar.gov.tr
https://wikipedia.org