Bir şair mi? Yoksa bir filozof mu? Bir müzisyen mi? Yoksa bir bağlama ustası mı? Belki de hepsi… Âşık Veysel Anadolu’nun bağrından kopan, Anadolu’nun tüm bilgeliğini benliğinde barındıran bir saz ustasıdır. Bir halk ozanıdır. Yunus Emre’den sonra, bu kadar az kelime ile bu kadar çok şeyi anlatabilen bir başka şair bulmak pek de kolay değil. Veysel’in adının geçtiği her şiirde, estetik kaygısı ile felsefe iç içedir. Zıtlıkların karşımıza çıkması ile doğan yaklaşımı aşka döndüren Âşık Veysel, güzeli bulmak için çirkini yaşamanın olgunluğuna erişmiş bir kişidir. Tüm bu özellikleri ile, Âşık Veysel’e hak ettiği saygıyı dünya penceresinden göstermek amacı ile ölümünün (21 Mart 1973) 50. yılı olan 2023 yılı, UNESCO tarafından anma ve kutlama yıl dönümleri arasına alındı.

Ömrü boyunca hep şükrederek yaşadı
Âşık Veysel, gerçek adı ile Veysel Şatıroğlu 1894 yılında Şarkışla’da Gülizar ve Ahmet Şatıroğlu çiftinin çocuğu olarak dünyaya geldi. Veysel’in iki kız kardeşi, yörede yaygınlaşan çiçek hastalığına yakalanarak yaşamlarını yitirdi. Ardından Veysel de yedi yaşında aynı hastalıktan dolayı iki gözünü kaybetti. Oyalanması için babası tarafından satın alınan bağlama ile önce başka ozanların türkülerini çalmaya başladı. Hayatı değişti. Ahmet Kutsi Tecer (şair, oyun yazarı, siyasetçi) ile yolları kesişince kader ağlarını örmeye başladı. Kendisine büyük destek sağlayan Ahmet Kutsi Tecer’in katkıları ile tüm Türkiye’de adı salındı. Eserleri Tarkan, Barış Manço, Selda Bağcan, Haluk Levent, Hümeyra gibi ünlü sanatçılar tarafından yorumlandı. Amerikalı elektrogitar sanatçısı Joe Satriani 2008’de çıkarttığı albümünde Âşık Veysel’e yer verdi. 21 Mart 1973’de hayata gözlerini kapadığı zaman 79 yaşında idi. “Acı hayatım var. Fakat ben şikâyetçi değilim. Gözlerim kapanmış, dünya bana zindan olmuş. Beni de dünyaya tanıtmış. Şikâyetçi değilim müsterihim” diyen büyük ozan bütün ömrü boyunca hep şükrederek yaşadı.

 

Âşık Veysel
Şiirlerini hep gece yazardı. Gündüzleri misafirleri ile sohbet etmeyi severdi. Radyo dinler, haberleri hiç kaçırmazdı. Çocuklarına isimleri ile hitap eder, ayak seslerinden hangisinin geldiğini ayırt ederdi. Kelimenin tam anlamı ile halk adamı idi. Davet edildiği toplantılarda sazını eline alır, kendini dinletirdi. Söz uzayıp da Veysel’in canı sıkıldığında masaya vurur, “Efendiler! Biz yiyip içiyoruz amma saz acından ölüyor!” der, ilgiyi gene üzerinde toplardı.

Âşık Veysel “Uzun ince bir yoldayım” diye başlayan ünlü şiirini 49 yaşında iken söyledi. Bir dostu ile yaptığı konuşmada, “Gidiyoruz bakalım. Hayat kısa. Gece oluyor gündüz oluyor. Güneşi hissediyorum ama yıldızları merak ediyorum” diyerek hislerini ifade etmiş. Birkaç gün sonra o ünlü şiirini okumuş...

Uzun ince bir yoldayım
Gidiyorum gündüz gece.
Bilmiyorum ne haldeyim
Gidiyorum gündüz-gece.
Dünyaya geldiğim anda
Yürüdüm aynı zamanda
İki kapılı bir handa
Gidiyorum gündüz-gece.

Âşık Veysel’in küçük kızı Hayriye Özer’in anlattığı bir hikâye de oldukça etkileyici.
Veysel 25 yaşında iken köyün en güzel kızlarından biri ile evlendirilir. Bir zaman sonra Esma evden kaçmaya karar verir. Veysel bunu anlar, yapacağı birşey yoktur. Esma’yı sevmektedir, acı çekmesini istemez. Çorabının içine para koyar. Bafra’da bir çeşmenin başına gelen Esma çorabını aralayınca parayı görür. Ve parayı Veysel’in koyduğunu anlar. Veysel tekrar evlenecek, 7 çocuğu olacak ancak Esma’yı asla unutmayacaktır. Esma’nın hayatı ise perişan bir şekilde geçecektir.

Doğru adamdı Veysel; yalanı, yalancıyı, yakıştırmaları hiç sevmezdi. “İnsanların hepsinden hoşlanırım da bazı insanlarda riya vardır. Bazılarında yalan vardır. Bazıları ise, çok yemin ederler. İşte böyle insanları sevmem. Yemin, kötü ahlaklı insanların bir yardımcısıdır, yalan da kalesi!” Veysel böyle ifade ediyordu düşüncelerini.

Âşık Veysel bir saz şairi idi. Alevi ve Bektaşi geleneğine mensup halk ozanlarından biri idi. Anadolu’nun bin yıllık geleneğini sürdürmek üzere yaşamını kurdu. Eserleri zaman zaman farklı formatlarda söylendi. Doğudan batıya birçok sanatçı eserlerini yorumladı.

“Türkülerini Batı kıyafeti içerisinde nasıl buluyorsun?” sorusuna bakın nasıl cevap veriyor: “Sütten yoğurt da yapılır, peynir de ayran da yağ da! Ben bizim halk geleneğimizden süt sağmaya çalışıyorum. Benim şiirlerim, anamızın sütüne benzesin istiyorum. Ben sütü seviyorum. Ortaya bir bakraç süt koymaya çalışıyorum. Bazıları benim sütümü alıp yoğurt yapıyorlar. Bazıları o yoğurdu ayran haline getiriyorlar. Bazıları yağ-peynir yapmayı düşünüyorlar. Onlara ‘yapmayın’ diyemem. Sütün tadı başkadır. Yoğurdun, ayranın, peynirin, yağın tadı başka. Yani süt benimdir; yoğurt ayran başkaların...”


Büyük halk ozanı Âşık Veysel’in yaşadığı Sivrialan Köyü’ndeki evi 1982 yılından itibaren Kültür Bakanlığı tarafından müzeye dönüştürüldü. Müzede Âşık Veysel’in kişisel eşyaları, sazları, fotoğraflar bulunmaktadır.

Kaynakça:
https://www.sabah.com.tr
https://www.bilgidea.com
https://www.tyb.org.tr
https://www.kralmüzik.com.tr