Arie Kohen
İsrail’in dünyaca ünlü AHAVA kozmetiklerinin yaratıcısı, Ein Gedi bölgesinin ekolojisine kendini adamış, yaşamının farklı dönemlerinde büyük acılara geniş yüreğiyle katlanmaya çalışmış, bir cesur yürek…

Arie Kohen kimdir? Lütfen kendinizi tanıtır mısınız?
1960 yılında İstanbul’da doğdum. Çocukluk yıllarım Şişli’de, yaz ayları ise Suadiye’de geçti. İlkokulu Şişli Dost İlkokulunda bitirdikten sonra ailece İsrail’e göç ettik. Ashdod’daki lisan öğrenme sürecinden sonra, önce Holon’da oturduk, daha sonra Ramat Aviv’e taşındık. Orta öğrenimimi Alliance okulunda tamamladım. Bu yıllarda yerel diğer çocuklar gibi olmak istediğim için İbranicemi ilerletmeye çalıştım. Lisenin son yıllarında İşçi Partisine bağlı gençlik çalışma organizasyonuna katıldım.

Yirmili yaşlarımın başında bir kibutza yerleşmeye karar verdim. Ölü Deniz’de, Ein Gedi’nin kuzeyindeki Megilot bölgesine bağlı Mitspeh Shalem Kibutzunun kurucuları arasında yer aldım ve o zamandan beri burada yaşıyorum. Çölde zor şartlarda küçük bir yerleşke olarak başlayan kibutzun, ve aynı zamanda Megilot bölgesinin gelişmesi için emek verdim. İlk olarak, bugün piyasadaki en iyi kalite hurmaların yetiştirildiği geniş hurma tarlalarının kurulması ve geliştirilmesi, patlıcan, karpuz ve seracılık gibi diğer tarım faaliyetleri, daha sonra deniz, sağlık ve çöl turizmi ile ilgili o gün için yenilikçi olan girişimlerimiz ve nihayet Ölü Deniz’den çıkan şifalı çamur ve diğer minerallerden üretilmesi özelliği olan kozmetik ürünlerimizin başarılı olması yerleşimlerimizin süratle gelişerek bugünkü haline gelmesini sağladı.


Arie, rahmetli eşi Esti ile oğulları Nimrod'un anıt taşının önünde 


Yıllar içerisinde, yakın ailemde maalesef kayıplar oldu. İki oğlumdan yaşça büyük olan Nimrod, 2006 yılının Temmuz ayında askerlik görevini yaparken, 2. Lübnan Savaşı’nın birinci gününde hayatını kaybetti. Eşim Esti ile birlikte, Nimrod’un anısını yaşatmak, bizimle aynı kaderi paylaşan ailelere yardım etmek ve küsmeyerek hayata bağlılığımızı göstermek her zaman ana ilkemiz oldu. Bu yolda, hem barış yanlısı olan, hem de benzer şekilde savaşlarda yakınlarını kaybeden ailelere yardım etmek gayesi ile düzenlenen bir çok organizasyona katıldık ve önderlik ettik. 2020 yılında Covid-19 salgınının başlamasından hemen önce değerli babam Besim Kohen’i kaybettik. Geçtiğimiz Eylül ayında ise, Mitspeh Shalem yerleşiminin kuruluş aşamasında tanıştığım, bölgenin gelişmesi için en az benim kadar emek ve şefkat vermiş olan 43 yıl birlikte olduğum sevgili eşim Esti maalesef kısa bir hastalık dönemi sonrasında yaşama veda etti.

Dünyaca ünlü AHAVA kozmetik ürünlerinin yaratıcısı olduğunuzu biliyoruz. Bu markanın serüvenini anlatır mısınız?
Önceleri sadece belirli plajlarda misafirler denizden vücutlarına çamur sürerek deri rahatsızlıklarına şifa buluyorlardı. Daha sonra, bazı turistlerin çamurları torbalara doldurup evlerine götürdüklerini görünce, bunu bizzat yapıp pazarlamayı planladık. Başlangıç aşamasında, bu işi çok ilkel metotlarla yürüttük, ama zamanla geliştirdik. Sonraları Ölü Deniz’den çıkan minerallerden faydalanarak kozmetik ürünler yaratma fikri oluştu, Mitzpeh Shalem kibutzunun girişinin hemen yanında laboratuvarımızı ve üretim tesisimizi kurup ürünleri pazarlamaya başladık ve kısa zamanda çok başarılı olduk. Marka olarak, Ölü Deniz’i “seven” Mısır kraliçesi Kleopatra’dan esinlenerek İbranice “sevgi, aşk” anlamına gelen AHAVA adını kullanmaya karar verdik. Tesisimizin hemen yanındaki satış mağazamız bugün hala çok beğenilir, bölgeye gelenlerin başlıca uğrak yeridir.


Günümüzde dünya çapında tanınmış bir marka olan AHAVA’nın kuruluşundan itibaren gelişimine doğrudan katkıda bulundum. Önceleri çeşitli yöneticilik görevleri üstlendim, sonra da 2005-2015 yılları arasında Yönetim Kurulu Başkanı olarak çalıştım. Şirket iyice yüksek bir pazar payına eriştiğinde, yönettiğim müzakereler sonucunda, bir Çin şirketinin cazip teklifini kabul ederek şirketi onlara devrettik.

AHAVA’nın satılması sonrasında ise, yaşadığım Mitspeh Shalem’in de dahil olduğu toplam yedi yerleşimin idaresini üstlenen Ölü Deniz’in kuzeyinde bulunan “Megilot” bölgesinin idari biriminin başkanı oldum. Halen bu görevi yürütmekteyim.

Sizi izlemek fırsatını bulduğum bir konuşmanızda İsrail’den, özellikle Ein Gedi ve Ölü Deniz’in ekolojisinden söz etmiştiniz. Bu konuyu biraz açar mısınız?
Ölü Deniz doğal haliyle Şeria Nehrinden gelen sularla beslenir. Son 40-50 yıla kadar ekoloji insan eliyle değişime uğramadan önce Ölü Deniz’in su seviyesinde ciddi bir değişim görülmüyordu. Ancak, daha sonra Şeria Nehri etrafındaki içme ve sulama ihtiyaçları için suyun tutulması ve normal akışının önlenmesi, ayrıca iklim değişikliklerinden dolayı genellikle sıcak olan havanın daha da ısınması ve yağışların azalması nedeniyle Ölü Deniz’deki (aslında küçük sayılabilecek bir göl) suyun buharlaşması ve yeteri ölçüde yenilenmemesi sonucu, mevcut su seviyesi her yıl çok ciddi bir miktarda düşmeye başladı. Son yıllarda, Ölü Deniz’deki su miktarı her yıl 750.000 metre küp azalıyor, bu da deniz seviyesinin her yıl 1,2 metre düşmesine neden oluyor. Son 50 yıl içinde, su seviyesi toplam 45 metre azaldı. Suyun çekilmesiyle daha önce göl olan bölgeler toprak alanlara dönüşüyor ve bu alanların altındaki yeraltı sularının dengesinin değişmesinin etkisiyle tehlikeli obruklar oluşuyor. Suyun azalma hızı, her yıl daha da artıyor. Bir örnek vermek gerekirse, Kibutz’un hemen önündeki göl kenarında daha önce turizm faaliyeti olarak açtığımız ve çok popüler olan “Mineral” adını verdiğimiz plaj ve sağlık için faydalı olan sülfür havuzlarını, birkaç yıl önce denizin çekilmesi ve tehlikeli obrukların oluşması nedeniyle tamamen kapatmak zorunda kaldık. Anlattığım bu gelişmeler, tabiat harikası olan bu bölge için yakın gelecekte bir felaket anlamına geliyor, zira değişim hem havayı, hem doğayı ve hayvan yaşamını, yani tüm ekosistemi olumsuz etkiliyor. Bu durumun önlenmesi ve tersine çevrilmesi için Akdeniz’den göle su pompalayacak ve iletecek bir sistemin projelendirilerek acilen hayata geçirilmesi gerekiyor. Bu yolda taleplerimizi hükümete ve çevreci gruplara ileterek destek almaya çalışıyoruz. Çevreyi korumak üzere altyapı projelerine öncelik veren Dünya Bankası gibi büyük kuruluşlara ulaşmayı, proje için finansman sağlamayı ve tüm paydaşları bir araya getirmeyi hedefliyoruz. Aynı zamanda, Ölü Deniz’in doğu yakasının Ürdün toprağı olduğu ve onların da aynı sorunla karşılaştığını göz önüne alarak, ideal şartlarda bu projenin Ürdün ile iş birliği içinde birlikte yürütülmesinin gerekli ve olumlu olacağını vurgulamalıyım.


Sizin aliya döneminizle, bugünkü aliya’ları karşılaştırmalı mı? Neler değişime uğradı?
Geçen yüzyılın 40’lı ve 50’li yıllarında yani İsrail Devletinin kuruluş yıllarında, aliya’nın genel amacı, Yahud, Hagoshrim ve Borgata gibi yerleşim yerlerinin kurulması ve Yahudi nüfusun gelişmesinin sağlanmasıydı. 1970’lerde aliya daha çok milliyetçi nedenlerle gerçekleşti, 1980’lerde ise aliya’nın ana nedeninin ekonomik olduğu görüldü. Kanımca günümüzde aliya, genellikle öğrenciler ve genç aileler tarafından tercih ediliyor.

Küreselleşmenin her konuda bu denli hızla arttığı bir çağda, herkesin doğal olarak daha fazla seçeneği olduğunu dikkate almak durumundayız. Bu nedenle, bugün aliya yapanlar ise, İsrail’deki fırsatları bilinçli olarak inceleyerek ve farkında olarak İsrail’e gelmeyi tercih ediyorlar.

Sizce İsrail’de idealizm bitti mi?
Hayır, ben İsrail’de idealizmin sona erdiği görüşünde değilim. Toplumun önemli bir bölümü halen İsrail’deki güncel sorunlarla faal bir şekilde ilgilenmekte ve sorunların İsrail’i ileriye götürecek şekilde çözülmesi için bizzat katılımcı bir şekilde tartışmakta ve seslerini duyurmaktadır. Bunun bugüne yansıması ise, her gün yapılan ve sayıları sürekli artan eleştirel gösterilerdir. Pek çok kişi ülkenin demokratik değerlerinin korunması ve geliştirilmesini son derece önemsemektedir ve insani değerlerle ilgili imajının olumlu olması için aktif bir şekilde gayret sarf etmektedir.

Maalesef, bugün İsrail’de din esasında yönetim ile genel demokratik değerler arasında bir gerilim olduğunu, bunun sonucunda toplumda kutuplaşmanın artmakta olduğunu görmekteyiz. Sancılı bir süreç geçirilmekte olsa da, nihayetinde doğru yolun bulunacağından eminim.


Arie, Ekonomi ve Sanayi Bakanı Nir Barkat ile, 14.03.2023

Türkiye kökenli biri olarak günümüz gençlerine tavsiyeleriniz nelerdir?
Kendi vicdanınızı dinlemenizi öneririm. Hayal edin ve azimle ideallerinizi gerçekleştirin. Bu yolda ilerlerken, köklerinizden (kültürünüzden, geleneklerinizden) vazgeçmeyin, onları hep aklınızın önemli bir köşesinde tutun ve bu şekilde hedeflerinize ulaşarak hayatta başarılı olun.

Şalom DERGİ aracılığı ile, okuyucularımıza göndermek istediğiniz bir mesaj var mı?
Hem Türkiye’de hem de İsrail’de Türk kökenli saygın Yahudi topluluklarının olmasını çok değerli bir nimet olarak görüyorum. Bölgemizdeki bu iki saygın ülke ve toplum arasındaki tarihsel, kültürel, ticari vs. bağların, her iki ülke için de önemli ve stratejik değer taşıdığını hem zaten biliyoruz, hem de güncel çeşitli vesilelerle tekrar şahit olup idrak ediyoruz.

Türk Yahudi Toplumu şimdiye kadarki gayretleriyle göstermiş olduğu üzere, bu iki onurlu ülke arasında köprü görevi görmeye devam etmeli ve iki ülke arasındaki bağlar daha da güçlendirilmelidir. Her iki ülke de gelişme açısından büyük bir potansiyele sahip olduğundan, iş birliğini her yönde iki ülkenin yararına ilerletme anlamında biraz gayret ve niyetle kat edilebilecek daha çok olumlu mesafeler olduğuna inanıyorum.

Son olarak, Şalom Gazete ve Dergi’yi ailem vasıtasıyla kısmen de olsa takip ettiğimi belirteyim. Her konudaki kaliteli haber ve yorumlarıyla Şalom’un, Türk Yahudi Toplumu’nu genel Türk toplumuna tanıtmada ve ayrıca yukarıda bahsetmiş olduğum köprü görevini yerine getirmekte önemli bir işlevi başarıyla sağladığını memnuniyetle görüyorum. Sizleri bu vesile ile kutluyorum.

Değerli zamanınızı ayırdığınız için çok teşekkür ederim.