Geçtiğimiz Mart ayında Türkiye’nin en iyi okullarından sayabileceğimiz üç özel okulda yaşanan “Nazi selamı” olayları hepimizi derinden üzdü ve şaşırttı. Tüm hayatımız boyunca nefrete karşı en büyük çarenin eğitim olduğunu düşünürken nasıl oldu da en parlak gençlerin okuduğu okullarda böyle nefret olayları yaşandı? Bu olayların elit eğitim kurumlarında yaşanması bize meselenin eğitimden öte olduğunu gösteriyor. Müfredatında Holokost’u işleyen, gençlerin her gün Yahudi arkadaşlarla etkileşim içinde olduğu okullarda bile böyle bir nefret yaşanmasını ne açıklayabilir? 2016’da Donald Trump’ın seçiminden sonra, Amerika’daki okullarda yaşanan benzer olayları takip edenler, bunun tek tük yaşanan istisnai bir durum değil, genel bir “trendin” parçası olduğunu görebilirler. Ne yazık ki, en eğitimli gençlerimiz bile son on yılda dünya çapında artan antisemitizmin, ırkçılığın, homofobinin parçası olmaktan muaf değiller.
Peki, bu noktaya nasıl geldik?
Ergenler arasında artan nefret söylemleri meselesinde yetişkinlerin kaçırdığı en önemli nokta, nefretin sosyal medya aracılığıyla belirli “alt kültürler” içinde yayılıyor olması. Angela Nagle, 2017 senesinde yazdığı “Kill All Normies” isimli kitabında 2010’dan bu yana nefret dolu içeriklerin internet aracılığıyla nasıl yayıldığını anlatıyor.
Kendi sözleriyle, “Bu kitap, bir neslin siyasi anlayışını oluşturan çevrimiçi kültür savaşlarını haritalandırmak için bir girişimdir.” Burada bahsi geçen nesil Z kuşağıdır, bahsi geçen siyasi anlayış ise alternatif sağ (alt-right) akımıdır. Bu iki kavramı da son yıllarda sıkça duyuyoruz ama kısaca tekrar üzerinden geçmekte fayda var.
Z kuşağını kabaca, 1997 yılından sonra doğan, günümüzün ergenlerini ve 20’li yaşlarının başlarındaki genç yetişkinlerini içeren kuşak olarak tanımlayabiliriz. Alternatif sağ akımı ise Donald Trump’ın seçim sürecinde popülerleşen, internet aracılığıyla yayılan aşırı sağcı bir akımdır. Alternatif sağ; “Batı medeniyetinin” çöküşü ile, “kültürel Marksizm” ile, erkeklikle kafayı bozmuş, politik doğruculuğa, feminizme, çok kültürlülüğe, eşitliğe karşı çıkan bir akımdır.
Z kuşağının ve alternatif sağın kesiştiği nokta internet ve sosyal medyadır
Çeşitli sosyal medya mecralarında kendilerini “kişisel gelişim guruları” olarak konumlayan alternatif sağ “influencerlar”, gençlere para kazanma, vücut geliştirme ve kızların ilgisini çekme konularında tavsiyeler verirler. Bu tür içerikler genellikle Z kuşağı oğlanlarına yönelik üretilmiş içeriklerdir. Moment dergisinin ve The Guardian gazetesinin yaptığı araştırmalar bu içeriklerin tam da ne şekilde ergenlere ulaştığını ve ergenleri nasıl bir kara deliğe çektiklerini göstermektedir. Bu iki yayından gazeteciler, 15 yaşında olduklarını belirterek kaydoldukları TikTok hesapları açıp karşılarına çıkan içerikleri sırasıyla beğenmeye başlamışlar. İlk başlarda, nefret söylemlerini “komedi” olarak öne süren içeriklerle karşılaşmışlar. Ancak, videoları beğenmeye devam ettikçe içeriklerdeki nefret, bağnazlık hatta şiddet artmaya başlamış ve bariz hale gelmiş. İki gazeteci de yoğun bir şekilde parasıyla, vücuduyla ve lüks arabalarıyla hava atan emekli kickboksçu influencer Andrew Tate’in videolarıyla karşılaşmaya başlamış.
İnfluencer Andrew Tate
Erkeklerin ilişki problemleri için feminizmi suçlayan, lüks arabaları olmayan herkesi ezen, terapiye gidenleri “işe yaramaz” insanlar olarak gören Tate, özellikle TikTok’ta büyük bir isim. Tate hakkında yapılan haberlerin çoğu onun kadın düşmanlığına odaklansa da, Tate’in aşırı sağcı influencer’larla olan ilişkisini de göz ardı etmemek lazım. Birkaç ay önce Romanya’da insan kaçakçılığı, tecavüz ve organize suçtan göz altına alınan Tate bize saçma hatta tehlikeli gelse de birçok genç erkek tarafından havalı bir rol modeli olarak görülüyor.
Araştırmaları için Tate’in videolarını beğenen gazetecilerin TikTok’ta karşılaştıkları içerikler kısa bir süre içinde “ışık hızında” sağa kaymış. The Moment’ın gazetecisi Andrew Michaels şöyle anlatıyor, “İlk başta Kanye West’in antisemitik zırvalıklarını destekleyen videolar, kısa sürede yerini toplumu kontrol eden küçük ‘elit’ gruplar hakkında şifreli iddialarda bulunan videolara bıraktı.” Michaels, bundan kısa bir süre sonra ise Holokost’un varlığını reddeden komplo teoricisi David Icke’nin, “İsrail istihbarat teşkilatı Mossad’ın diğer bazı istihbarat teşkilatlarıyla birlikte iktidardaki kişileri çocuklara cinsel istismarda bulunurken filme alarak kontrol ettiğini” iddia ettiği bir video ile karşılaşmış. Michaels’ın, kadın düşmanlığı hakkında “şaka yapan” videolardan düpedüz antisemit komplo teorilerine varması sadece 3 saat 21 dakika TikTok kullanmasıyla gerçekleşmiş.
Michaels, bu korkutucu yolculuğundan şu dersleri çıkarmış, “Birincisi, platformda öne çıkan nefret söylemleri birbiriyle bağlantılı: kadın düşmanlığı, ırkçılık, homofobi, transfobi bu yolculuğumda bana eşlik eden yol arkadaşlarıydı. Ayrıca ‘ironi’ yapmanın, radikalleşmenin ilk aşamalarında önemli bir araç olduğu da netleşmiş oldu. Şakalarla başlayan içerik, David Icke’ye varana kadar ‘komedi’ bitmiş oldu.”
Gazeteci Lindsey Spencer’a göre sosyal medya platformunun algoritması, eninde sonunda, özellikle de ergen erkek kullanıcıları bu videolara maruz bırakıyor. Bu tür videolarla etkileşime giren TikTok kullanıcıları, kısa süre sonra bir kara deliğe düşüyor ve aşırı sağcı içerikleri izlemeye mahkûm oluyor.
Peki, bu aşırı sağcı içerikler neden özellikle ergenleri hedef almış durumda?
Burada hem çağa hem de ergenliğe mahsus dinamiklerin etkili olduğunu söyleyebiliriz. Alternatif sağın geçmişine baktığımızda, radikal içeriklerin ergenlere yöneltilmesinin 2010’ların başından beri geçerli olduğunu, fakat pandemi sırasında bambaşka bir boyut kazandığını görebiliriz. Pandemide izole kalmaktan boğulan gençler, teselliyi bilgisayar oyunlarında ve sosyal medyada buldular çünkü tek sosyalleşebilecekleri mecralar bunlardı. Ergenlerin bu mecralarda geçirdiği vakit arttıkça nefret içerikleri dolu bir kara deliğe düşme ihtimalleri de artmış oldu. Ancak, tüm suçu sosyal medyada aramak hata olur. Ergenlerin bu tür içerikleri tüketiyor olması, içeriklerdeki bir şeylerin onlara cazip geldiğini gösterir.
Ergenlik sürecindeki ana mesele kimliktir. Çocukluktan çıkan ve ruhsal süreçleri olgunlaşmaya başlayan birey, kendine “Ben kimim?” sorusunu sorar, farklı kimlikleri keşfeder ve ifade eder. Aynı zamanda geliştirebilecekleri kimliklerin sınırlarını da sorgularlar. Ergen büyütmüş tüm ebeveynlerin de söyleyebileceği gibi, sınırları sorgulamanın içinde sınırları aşmak da vardır. Sınırları aşmak ve toplumsal normlara karşı çıkmak, ergenlerin çok önem verdiği bağımsızlık ve bireysellik duygusu oluşturmak için bir yol olabilir. Ayrıca, ergenlik dönemi, duygusal yoğunluğun ve heyecan arayışının arttığı bir dönemdir ve sınır aşmak, bazı ergenler için aradıkları heyecan hissini yaşatabilir. Bu sebeple alternatif sağ içeriklerindeki ofansif, kara “mizah”, bir ergene özellikle cazip gelecektir.
Angela Nagle’a göre işin ilginç yanı, sınır aşan gençlerin bugüne kıyasla geçmişte politik olarak zıt kutupta olmalarıdır. Örneğin, 60’lı yıllarda Amerika’da yayılan ikinci dalga feminizmi destekleyen gençler toplum tarafından ofansif olarak görülüyordu. Bu ofansif, sınır aşan tavır, günün ilerici düşünürleri tarafından desteklenen bir meziyetti. O günün şartlarına göre cinsiyet eşitliliği, ayrımcılığın sonlanması, cinselliğin özgürleşmesi gibi talepler toplumun aile yapısını, ahlakını, geleneklerini bozan, yani sınırı aşan taleplerdi. Bugün ise kadın düşmanı, ırkçı, homofobik alternatif sağ ideoloji, gericiliğiyle sınır aşmaktadır.
60’lardaki çatışma çoğunlukla kültürel laiklik ve eşitlik talep eden gençler ile tutucu, muhafazakâr yaşlılar arasında yaşanmaktaydı. Bugün ise böyle bir ayrım kalmamıştır. Alternatif sağ, ideolojik olarak tamamen zıt olsa da ’68 kuşağına benzer sınır aşan, şok edip rencide eden bir tavır kullanmaktadır. Fakat konu eşitlik ve hoşgörü olduğunda sadece sınır aşmak adına yapılan “şakalar” etik bir meseleye dönüşür. Kendini sınırları aşan, şok eden, havalı bir akım gibi gösterip ergenleri cezbeden alternatif sağcı ideoloji, zamanla ergenlerin içine nefret pompalamaya başlar.
Ergenken, duygusal olarak kırılgan, hassas ve savunmasızızdır
Tüm bunların yanında ergenlerin, özellikle de ergen oğlanların duygusal dünyaları da alternatif sağ ideolojiye kapılmalarında etkilidir. 18 yaşındayken kaleme aldığı yazısında Aidan Scully, 13 yaşında alternatif sağ kara deliğine düşmesindeki en büyük sebebin, kendine güvensizlik olduğunu söyler. Hepimiz kendi ergenliğimize dönüp baktığımızda duygusal olarak ne kadar kırılgan, hassas ve savunmasız olduğumuzu hatırlayabiliriz. Bu savunmasız dönemlerinde ergenler kendilerini daha güçlü, kararlı ve bir yere ait hissettirecek figürlerin yanlarına sokulurlar. Aslında aradıkları, onlara birey olmayı öğretecek rol modelleridir. Bu sebeple kendini güçsüz ve savunmasız hisseden genç, sanki güçlü, zengin, havalıymış gibi davranan alternatif sağcı influencerların etkisinde kalır.
Scully, alternatif sağ figürlerden etkilenişinin başlangıcını şu şekilde anlatıyor: “Çocukluğumun büyük bir bölümünde akran baskısından inanılmaz derecede etkileniyordum. Kişisel bir kimlik geliştirmiştim ama dışarıya gösterdiğim kimlik genellikle en uyumlu olacağını düşündüğüm kimlikti. Ergenliğe girdiğimde sorun daha da arttı. O zamanlar kim olmam gerektiğinden, hatta kim olduğumdan emin değildim.”
Scully, tam da bu dönemde YouTube’un hayatında daha büyük bir rol oynamaya başladığını ve YouTube üzerinden sağcı figürler ile tanıştığını anlatıyor: “Ergen zihnim ayak uyduramıyordu ve bilinçli olarak anlayamadan, feminizmi ‘yok eden’ sağcı figürlere tezahürat yapıyordum. Ne izlediğimi idrak edemeden bir sonraki videoya geçiyordum, dünyaya dair bakışım sağcı ideolojinin yankıları olmuştu.”
Alternatif sağ karadeliğine düşüşü bizzat kendi deneyimleyen Scully’e göre ergenlerin bu ideolojiye çekilişinde, öfke olduğu kadar cahil bir saflık ve masumiyet de bir sebep. “Hiçbir zaman alternatif sağ ideolojisinde ‘kimliğimi bulduğum’ kadar mutlu hissetmedim,” diyor Scully. Yani ergenlik dönemine has kırılganlık, şüphe ve korku, gençlerin alternatif sağ ideolojiye kapılması için ne yazık ki, büyük bir fırsat oluşturuyor.
Ergenler arasında yayılan nefret ideolojisinin ortadan kalkması için ne yazık ki tek bir çözüm yok
Örneğin, antisemit nefrete karşı, gençlerde Holokost’a dair farkındalık geliştirmek tabii ki son derece önemlidir fakat nihai çözüm değildir. Burada yetişkinler olarak yapabileceğimiz birkaç şey olduğunu düşünüyorum. Öncelikle, ergenlerin sosyal medyada hangi içerikleri tükettiklerini takip etmek önemli. Bunu otoriter ya da yasaklayan bir tavırla değil, “hadi beraber izleyelim” diyerek, paylaşımcı bir tavırla yapmak gerek. Bu sayede ebeveynler hem ergenlerini nefret içeriklerine karşı kollamış olurlar hem de bir şeyler paylaşarak ergenlerini daha yakından tanımaya fırsat kazanırlar.
Hem ebeveynlerin hem de eğitimcilerin yapabileceği bir başka şey ise gençlere eleştirel düşünme becerisi kazandırmaktır. Örneğin, Andrew Tate gibi bir figüre eleştirel bir gözle bakabilen genç, bu figürün aslında sağcı ideolojinin bir sözcüsü olduğunu, “havalı” bir paket içinde nefret pazarladığını görebilir, bu sayede kendilerini “kişisel gelişim guruları” olarak gösteren sağcı influencerlardan kolay kolay etkilenmez.
Son olarak ise işin ergenliğe has duygusal boyutunu ele almak gerekir. Bahsettiğim üzere şüphe ve kaygı dolu ergenlik döneminde gençlerin ihtiyacı olan en önemli şeylerden biri kendilerini güvende hissettirecek rol modelleridir. Öğretmenler, ebeveynler, çeşitli aile üyeleri veya yakın hissettikleri herhangi bir yetişkin, rol modeli olma görevini üstlenebilir. Bu rol modelleri, ergenlerin yaşadıkları kafa karışıklığıyla, kaygıyla ve yalnızlıkla baş etmelerini kolaylaştırabilir ve doğru ve yanlışı ayrıştırmayı gösterebilir.
Günün sonunda yetişkinler olarak görevimiz, gençlerin nefret kara deliğine düşmesini engelleyecek çapa, tutunulacak dal olmaktır.