Yazılarımı ilgi ile takip eden değerli dostum Dr. Musa Albukrek’in evindeyim. Valikonağı Caddesi’nde, oturduğu apartman erken Cumhuriyet dönemi mimarisinin güzel bir örneği. Musa Bey beni kapıda nazik bir şekilde karşıladı. Klasik mobilyalar ve eski müzik aletleri ile süslenmiş salondan geçerek ofisine vardım.
Daha önce muayenehane olarak kullanılan ofisin içi çeşitli gemi maketleri ile dolu. Bir köşede büyükçe bir ahşap kayık modeli, bir dolabın üstünde de üç bacalı mavi bir savaş gemisi yer alıyor. Musa Bey bunun, suda gidebilen ve toplarını ateşleyen kurmalı bir maket olduğunu ve film çekimlerinde kullanılmış olduğunu açıklandı.
Koridordun iki yanında bulunan cam vitrinlerin birinde rengârenk kurşun askerler mevcut. Diğer bir cam dolapta ise buharlı, dizel, elektrikli lokomotifler ile yolcu ve yük vagonları bulunuyor. Musa Bey bu lokomotiflerin hepsinin çalışır durumda olduğunu açıkladı. Ayrıca kendisinin karton ile sıfırdan yaptığı bir treni de gösterdi. Yandaki dolapta da otomobiller vardı. Musa Albukrek, kendi elleriyle yapmış olduğu bir antika otomobili gösterdi. Bu arabanın tekerlek ispitlerini kibrit çöpünden yapmış.
Ancak, buraya kadar gördüklerim aslında buz dağının görünen kısmıydı. Bundan sonra “Müze” diye adlandırdığı küçük bir odaya girdik. Musa Bey ilk olarak bazı kurmalı teneke oyuncakları gösterdi. Bir dolabın üzerinde de kendi elleriyle yaptığı kartondan bir yel değirmeni gördüm. Bir başka dolabın içinde de yine kendi yaptığı eski bir İstanbul tramvayı mevcut. Bu odada benim dikkatini en fazla çeken, hala çok iyi durumda, çalışan kurmalı bir atlı karınca idi. Ayrıca Mekano’dan yapılmış bir vinç, çalışan bir buhar makinesini de unutmayalım.
Sonra, Musa Bey’in ofisine geri döndük ve bana Kovid-19 pandemisi sırasında yapmış olduğu üç bacalı Hamidiye kruvazörünün ahşap maketini gösterdi. Geminin bacaları olarak silindir biçiminde ilaç kutuları kullandığını açıkladı. Kendisine birkaç soru yönelttim.
Oyuncak yapmada size ilham kaynağı olan şey nedir?
Küçük yaştan beri oyuncağa ilgim vardı. 1942 yılında, o zaman beş yaşında idim, harbin ortasındaydık, oyuncak yok… Abilerden, ablalardan kalan ufak tefek kırık oyuncaklar vardı ama beni tatmin etmiyordu. O zaman kendi oyuncağımı kendim yapmaya başladım. Doktor olan babamın ilaç kutularına küçük tekerlekler takıp onlarla araba, tren gibi şeyler yapardım. Harp bitti, piyasada oyuncak bollaştı, sene 1950 ancak bana oyuncak yok, çünkü ben keman çalmaya başladım. Konservatuardaki hocam babama diyor ki, “Oğlunuz çok çalışmalı, oynamamalı başka şeylerle.” Keman derdiyle oyuncak da göremedik. Yaş oldu 15. Bu yaratıcılık hevesi ile “Japon” ya da “Bonmarche” mağazalarının vitrinlerinde dönen trenler, gemiler, uçakların benzerlerini ailece biz de yapabiliriz dedim.
Oyuncak yapmak sizde nasıl bir duygu uyandırıyor?
Yaratıcılık keyfi. İnsan her konuda yaratırken mutludur. Bir eser yaratırken üç boyutlu olması benim için daha tatmin edici.
Oyuncak yaparak para kazanmayı hiç düşünmediniz mi?
Hayır.
Yani oyuncak yapmak sizin için bir hobi sadece…
Evet! Hobi ve koleksiyon merakı. Kendi yaptığım bir objeyi elden çıkarmak istemem, o bizde kalacak derim. Ancak bir kopyasını yapabilirsem, bir arkadaşa hediye ederim. Fakat, oyuncak tamirciliğinde gönüllüyüm. Bana kırık oyuncak getirdiklerinde onları anında tamirine girişirim.
Bu konuda size yardım eden var mı?
Başta beni yüreklendiren eşim Lydia, beni maketçiliğe yönlendiren ağabeyim Viktor, maketin yapımı aşamasında yardımcı olan kardeşim Yılmaz ve arkadaşım Önder...
Vermek istediğiniz bir mesaj var mı?
İnsan her konuda yaratırken mutludur.