KAPAK HİKÂYESİ – Dr. Necmi Sönmez

Fotoğraflar: Teri Erbeş

“Böylece şiir-çizim bakışması sürüp gidiyor. Bir karanlıktan doğmuşlar, yeryüzüne yayılma arzuları var…”

Anita Sezgener’in şiirlerini, fanzinlerini* ve diğer çalışmalarını 2000’lerin sonlarından itibaren takip ediyordum. Arada sırada gözüme çarpan desenleriyle çok sonra, tesadüf eseri karşılaşınca, buradaki direkt ifade özgürlüğü dikkatimi çekti. Uzun süreden beri, Tevfik Fikret’le başlayan, resim yapan şairler hakkında hazırlamak istediğim bir sergi vardı. Bu serginin güncel açılımında Anita’nın da desenlerine yer verme sürecinde tanıştık. Onun hayatının akışına ortak olmak, belli zamanlarda buluşarak konuşmak beni onun yaratı evrenine yakınlaştırdığı gibi, ilk bakışta, ilk okunuşta anlaşılması mümkün olmayan “alt anlamlar” üzerine eğilen tavrını da yakından tanımama yardımcı oldu. Şiirleri hakkındaki değerlendirmeyi edebiyat uzmanlarına bırakma eğilimim, beni onun desenleri üzerine eğilmeye ittiği gibi, zaman içinde çoğu tek çizgiden oluşan bu çizimlerin keyfine varmama, sağa sola çevirerek bakıp, onlara farklı perspektiflerden bakmama vesile oldu. Anita ile hazırladığımız, Obiçim Yayınlar tarafından bu yıl yayınlanan desen kitabı Arketipsel Şeysiler (2000-2022) sırasında sormadığım sorular üzerine yoğunlaştığımız bu yazılı konuşmada, onun yaratı dünyasına yakınlaşmayı hedefledik.

Şiir ve resim konusundaki çalışmalarının aynı zamanlarda başladığından ve ilerlediğinden söz edilebilir mi? İkisinin birbirini nasıl etkilediğini, tetiklediğini ve bu alanlarda nasıl çalışmaya başladığını merak ediyorum.
Çizimler sanırım biraz daha önce, 90’ların sonunda başladı, şifa amaçlı diyeyim. Çizip rahatlıyordum, stres atıyordum. Şiir de yazıp duruyordum ama taslaklar halinde defterlerde kalıyordu. Bir şiire çalışmaya daha geç başladım. 2008’te ilk kitabım Pusu Bilici (Norgunk Yayınları) uzun taslakların kitaba evrilmiş haliydi. Çizimler hep ham halleriyle kalıyorlardı, geldikleri gibi. Çok sonraları görücüye çıktılar, ilk Elif Sofya’nın Dik Âlâ (YKY, 2014) kitabındaki şiirlere eşlik ettiler, ardından Barış Acar’ın Procrustes’in Yatağı’ndaki (MONOKL, 2015) metinlere de. Kitap kapaklarında görünmeye başladılar yavaş yavaş. En son Orlando Art Poetry’nin genç şairlerin şiir kitapları dizisinin kapaklarında görünecekler. Ona heyecanlıyım. Bir yandan sevdiğim insanların da üretim süreçlerine eşlik ediyor olmak sevindiriyor beni. Sanki yeraltından yeryüzüne çıktılar bir anda. Bilinçdışının temsilleri olarak bilincin aydınlığına devrildiler.


Daha önceki konuşmalarımızda belli bir süre resim kurslarına devam ederek farklı baskı tekniklerini denediğini söylemiştin. Ama daha sonra özellikle desene yöneldiğini gözlemledim. Deseni tercih etmenin özel bir nedeni var mı?
2000’de Antalya’da kısa bir süre resim kursuna gittim, bakıp çizmek hiç bana göre değildi. Ben yine kendi bildiğim gibi çizmeye devam ettim. 1,5 sene devam ettiğim bir linol baskı atölyesi oldu Kadıköy’de. Orada da arketipselleri baskıya geçirdim. “Hep aynı şeyleri mi yapacaksın?” diyenler oldu, oysa ben hep farklı bir şeyi çiziyordum. Ya da ısrarla aynı farkı.

On yılda fazla bir süreç içinde ince uçlu kalemlerle çalışarak gerçekleştirdiğin desenlerinde sürekli olarak belli diziler çerçevesinde çalıştığını gördüm. Tek tek çalışmak yerine belli bir dizi mantığıyla ürettiğin desenlerinin belli bağlamlar etrafında yoğunlaştığını gözlemledim. Diziler halinde çalışmalarını sürdürmenin özel bir nedeni var mı?
Dizilerle çalışmak şiir duygusu getiriyor. En sevdiğim şeylerden biri de şiirlerime başlıklar, kitaplarıma isimler bulmak, dizi hacim getiriyor, düşünce ve fikri getiriyor, dizi olunca çizimler birbirleriyle konuşup hacim kazanıyorlar. Örnek vereyim: 2019’du, kızım Alina nötropeni tanısı alınca bize pandemiden önce evde kalmalar düştü. Yaşadığını hissetmek biraz da kayıt altına almakla olduğu için her güne çizimler yapıp minik dosyalara koyuyordum, yılın sonunda bu bütünlüğün bir kitaba evrilebileceğini düşünerek dosyamı Polonya’da bağımsız bir yayınevi olan BoredWolves’a gönderdim. Kitap, Alina’nın gündelik hayatta kurduğu büyüme cümleleri ve benim çizimlerimden oluşuyordu. Benim çizimlerim onun cümlelerine eşlik ediyorlardı. Kızımla birlikte ilk çalışmamız olmuş oldu bu. Başlık da onundu: İpi Atmış, Gölü Çekmiş (2021). Evimizin gerçek şairi artık oydu. Onunla tekrar bir çalışma yapmak için sabırsızlanıyorum.


Anita ve kızı Alina
Konu kızın Alina’ya geldiği için sormadan edemeyeceğim. Bir çocuk sahibi olmanın sanatsal üretimini etkilediğinden, sana dünyaya farklı noktalardan bakma olanağı verdiğinden söz etmek mümkün mü? Özellikle kadın sanatçıların çocuk sahibi olmalarının onların çalışmalarını nasıl etkilediği hakkında bir sürü yanlış önyargının dolandığı bir ortamda, senin bu konu hakkındaki düşüncelerini merak ediyorum doğrusu.
Sevgili Betül Dünder’in hazırladığı Konuşmalar Kitabı / Şairler Arasında Kadın Olmak kitabında benzer bir soru vardı, annelik yazınsal üretiminizi etkiledi mi diye. Ben o vakit henüz anne değildim. Ve, “kesin etkiler ve yazmaya vakit bulamam” diye cevap vermiştim. Yıllar sonra sen bana bu soruyu sorduğunda diyeceğim ki, Alina yani kızım benim yaratıcılığımı arttırdı, hem de fazlasıyla. Ayrıca o benden daha şair biri. Onun cümlelerini kaydedip şiirlerimde kullandığım çok oluyor. Bir diyabetli annesi olmam dolayısıyla sıkışık bir gündelik hayatım olsa da yazmaya ve çizmeye vakit ayırmayı bir şekilde başarıyorum. Biraz daha büyüyünce ve diyabetini kendi yönetmeye başlayınca daha da çok zaman açılacak bana diye düşünüyorum.

Dizilerinin de ilginç bir şekilde şiirlerinde de üzerine eğildiğin konularla yakın bir diyalog içinde olduğunu gözlemledim. Sanki imgeler kimi kez sözcükler, kimi kez çizgilerle şekil bularak kendilerine özgü anlam adalarını oluşturuyorlar. Onların birbirleriyle olan ilişkilerini nasıl yorumlamak gerekir?
Yazdığım kadar çiziyorum da. Şiirde meselem neyse o çizimlerde de hayat buluyor. Aynı andalık içindeler. Kendime ayırabildiğim kısacık vakitlerde bazen çizim şiirin önüne geçiyor ya da çizimler şiirleşiyorlar. Onları şiirlerimden bağımsız düşünmüyorum zaten. Sözcüklerin bir katılığı her zaman var, çizimlerdeki akışkanlık, kıvraklık, çabukluk başka. Bir iç’in hemen dile gelmesi var çizimlerde. Şiir çok çok çalışmak istiyor. “Yazdım oldu” asla yok şiirde, yazıyorsunuz, dinlendiriyorsunuz, çalışıyorsunuz üzerine defalarca. Ayrıca sağaltım benim için çok önemli. Özellikle taşlık (yasak meyve, 2011) tam bir şifalanma kitabıydı benim için. Ondan önce önden sonra diyebileceğimiz. Sonraki kitaplar kavramlar çerçevesinde ilerledi daha çok. Gündelik hayatla bakışımlı olarak hep.


Kitabımızın hazırlık sürecinde benim dikkatimi çeken bir olgu da, kimi desenlerin üzerinde belli sözcüklerin yazılı olmasıydı. Kâğıda ilk düşen sözcükler mi oluyor, yoksa çizgiler mi? İkisi arasındaki imgesel ilişki hakkında biraz detaylı bir yanıt vermeni rica ediyorum.
İlk çizgiler. Belki tamamlayıcı öğe olarak sözcükler. Vurgu yapmak istediğimde anlamı katlamak istediğimde sözcükleri ekliyorum diyebilirim. Çizimlerin kendi başına konuştuğuna, kımıldadığına, şiirsel bir anlam oluşturduğuna inanıyorum.
Bu arada eklemem gerek: ilk üç şiir kitabımdan sonra yani Normalia (Nod Yayınları, 2014) ile başlayan süreçte şiir kitaplarımın kapak deseni bana ait. Yayınevlerinden kendi çizimlerimi kullanabilmem konusunda özel olarak izin istiyorum. Böylece şiir-çizim bakışması sürüp gidiyor. Bir karanlıktan doğmuşlar, yeryüzüne yayılma arzuları var.

Bence bir ressamın çizdiği ile bir şairin çizdiği arasından daha ilk bakışta kendisini ortaya koyan bir farklılıklar var. Bu hem desen hem de diğer tekniklerde son derece açık olarak görülüyor. Şairlerin çizgilerinin, belli bir akademik eğitim almadıkları için daha içten, sanki kendi dünyalarından çıkan bir haberciler gibi görüyorum. Senin desenlerinde de buna benzer sesler vardı. İlk bakışta ters geliyor ama ses öğesini hem şiirlerinde hem de desenlerinde kullandığını düşünüyorum. Sanki kendine ait bir ses kozasını örüyor gibisin. Müziğe olan ilgini biliyorum, bunu biraz da dinlediğin, sevdiğin müziklerin etkisi olarak ele almak mümkün mü?
Bizim evin en müzikli insanı hep Uygar olageldi. Onun dinlediği özellikle atonal müzikler, şiirdeki biçim arayışlarımda nabız yokladı çoğunca. Bana müzik dansla geliyor. Sevgili Belma Fırat, Punctum’da yazdığı Düşüncenin Metaforu Olarak arketipsel şeysiler yazısında şöyle diyor:
“Badiou’nun perspektifinden ilham alarak, dansın düşüncenin metaforu olmak bakımından beden-düşünce oluşu gibi, Anita Sezgener'in arketipsel şeysiler’ini de benzer bir biçimde, fakat dans yerine çizimlerle izleyicinin bakışına sunulan bir beden-düşünce metaforuyla anlamlandırabiliriz.”
Çizimleri dansa yakın bulmasını senin bu sorunla uyuşturdum. İçe kapaklanan bir müziğe sarmalanan amorf bedenlerden bahsedebiliriz çizimlerde. Müziği kesik kesik ama bir yandan da akışlı çizimlerin.

Biraz da kitabımızdan bahsedelim mi? Desenlerinin bir kitap olarak yayınlanmasının gerekli olduğunu düşünüyordum ama bunu bu kadar kısa bir sürede kotarabileceğimizi tahmin etmemiştim. Galiba karşılıklı birbirimizi tetikleyen güzel bir süreçte sanki kendi yatağında akan bir su gibi ilerledik. Beni en çok heyecanlandıran farklı dizilerini bir araya getiren öğelerin nasıl görselleşebileceğiydi. Geriye dönüp baktığında seni en çok heyecanlandıran hangi evreydi?
2021’de Antalya Kültür Sanat’ta küratörlüğünü yaptığın Şairler Neden Resim Yapar? sergisine beni de davet ettiğinde çok sevinmiştim, bu sürecin bir kitaba evrileceğini, 20 yıllık çizimlerin arasından beraber seçeceğimizi hiç düşünmemiştim. Obiçim Yayınlar’ın yayın koordinatörü Buğra Giritlioğlu, “Anita, senin çizimlerini kitaplaştıralım mı?” diyene kadar. Kitabın küratörlüğünü üstlendiğin için çok teşekkürler. Kitaba hep onları çağırdığım şekilde bir isim verdim: Arketipsel Şeysiler (2000-2022). Kitaba senin yani senin, Pınar Asan’ın ve Fırat Arapoğlu’nun harika sunumları büyük bir katkı sağladı. Benim için çok özel bir kitap oldu. Geriye dönüp baktığımda beni en çok heyecanlandıran, senden bana gelen davetti. Çizimlerin bir sergi kapsamında görünür olacakları düşüncesi. Önemsediğim bir göz tarafından görünmek. Uzun zamandır dilediğim bir şey gerçek olmuş oldu.

* Fanzin: İngilizce FANatic ve magaZINE kelimelerinin kısaltılmasıyla oluşturulan finansal kaynaklardan ve hiyerarşik yapılardan uzak alternatif bir basılı materyaldir. Farklı yöntemlerle çoğaltılan örnekleri olmakla beraber genellikle fotokopi aracılığı ile çoğaltılarak, satış amacı güdülmeden dağıtılan yayınlardır. 

Dr. Necmi Sönmez, Düsseldorf’ta yaşıyor ve çalışmalarını bağımsız yazar, editör ve küratör olarak sürdürüyor. Tate, Staatliche Museen Berlin, Borusan Contemporary, Kiasma, Kunsthalle Deutsche Bank, Kunstmuseum Bochum, Sabancı Müzesi, Kunsthaus Göttingen, Stiftung Zollverein başta olmak üzere birçok uluslararası kurumla ortak projeler üretiyor.