Haber fotoğrafı: Katliamın ilk başladığı mekân - Hotel Meina


Meina, İtalya’nın Piedmont bölgesindeki Novara iline bağlı, Milano’nun 77 kilometre kuzeybatısında, Torino’nun yaklaşık 100 kilometre kuzeydoğusunda ve Novara ilinin 40 kilometre kuzeyinde bulunan Maggiore Gölü’nün güney kıyısında buluna bir kasabadır. Bu şirin sayfiye kasabasıyla tanışmam 2012 yılında bir kitapta okuduğum kısa bir paragrafla gerçekleşti:
İşgalle birlikte İtalya’da da Yahudi takibatının Almanlara mahsus ölümcül versiyonu işlemeye başladı. Açılış, “Leibstandarte Adolf Hitler”e bağlı bir SS taburunun Lago Maggiore’de bulunan bazı küçük yerleşimlerde 15-23 Eylül arasında gerçekleştirdiği bir dizi katliamla yapıldı. Aralarında pek çok çocuğun ve yaşlının da bulunduğu, bir kısmı Hotel Meina’nın müşterileri olan 54 Yahudi öldürüldü. Otelin sahibi, Milano’da bir halı dükkânı işleten Alberto Behar adında İstanbullu bir Yahudi’ydi. Behar ve ailesi, Türkiye Konsolosu Nebil Ertok’un güçlü girişimiyle kurtarıldı.”


Konu, Türkiye ile çifte bağlantısı nedeniyle ilgimi çekmişti…
Biraz daha araştırınca konuyu daha net anlama imkânım oldu. İtalyan Yahudileri 8 Eylül’de imzalanan ateşkes antlaşmasını büyük coşkuyla karşıladı. Ancak Hotel Meina’da kalmakta olan Selanik’ten kaçmış Yahudiler, daha önce yaşadıklarına dayanarak, haberi ihtiyatla karşıladılar. Almanların bu olaya seyirci kalması mümkün değildi. Nitekim korktukları başlarına geldi.
11 Eylül 1943 sabahı, Albay Kruegel komutasında, doğu cephesinden dönmekte olan bir komando birliği, SS Leibstandarte Adolf Hitler (Adolf Hitler özel koruma birliği) birliği Majör Gölü bölgesine geldi ve Baveno köyündeki Beaurivage Oteline yerleşti. 15 Eylül günü bu birlik Hotel Meina’ya baskın düzenledi. Otel misafirleri arasında bulunan 16 Selanik Yahudi’sini otelin 4. katındaki bir odaya hapsetti ve bu kata tüm giriş çıkışları yasakladı. Otelin sahibi Alberto Behar Türk pasaportunu göstermesine rağmen sorgulanmak üzere Baveno’ya götürüldü. Ancak Milano Başkonsolosu Nebil Ertok’un girişimleriyle Alberto Behar 17 Eylül’de otele geri götürüldü. Behar ailesine, dışarı çıkmamak kaydıyla, otel içinde serbest dolaşma izni verildi. Fakat otelin 420 numaralı odasında hapsedilenlere odadan çıkış ve başkalarıyla görüşme izni verilmedi. Hatta aralarında çocuklar olmasına rağmen 1-2 gün yiyecek ve su verilmedi. Nihayet 3. gün odaya gıda ve içecek götürülmesine izin verildi.
22 Eylül gecesi Albay Krueger otele gelerek hapis tutulanlardan 12 kişiyi sorgulamak üzere bilinmeyen bir yere götürdü.
Bir sonraki sabah köyde ve otelde korkunç bir söylenti dolaşmaya başladı. Gölde çok sayıda ceset bulunmuş ve karaya çıkartılmıştı. Bazıları bu cesetleri teşhis etmişti: bunlar Hotel Meina’nın tutsaklarıydı. Hepsi kurşun ve süngü darbeleriyle feci şekilde öldürülmüş sonra da boyunlarına birer taş bağlanıp göle atılmıştı. Otelde kalan, aralarında 2 çocuğun da bulunduğu 4 tutsak, 23 Eylül gecesi aynı şekilde götürüldü ve diğerleriyle aynı kaderi paylaştı.
Hotel Meina’da bu trajedi yaşanırken çevre köylerde -Baveno, Arona, Orta, Mergozzo, Stresa, Pian Nava, Novara köylerinde- de benzer katliamlar yaşandı ve feci şekilde öldürüldükten sonra kurbanların çoğu Majör Gölü’ne atıldı.
Bazı köylerde ise katliamı maskelemek için Naziler çeşitli senaryolar ürettiler. Örnek olarak, köyü sakinleştirmek için Baveno’da öldürülen Pirelli’nin Londra temsilcisi Mario Luzatto ve Avusturya kökenli Emil Serman’ın tüm mal varlıklarını fakirlere bağışlayıp huzurevine çekildikleri duyuruldu.
Bölgede en son trajedi 8 Ekim’de Intra köyünde yaşandı. Ünlü İtalyan Yahudi banker ailesinden genç Riccardo Ovazza İsviçre’ye kaçarken yakalandı. Köyün okulunda saatler süren işkence sonrası feci şekilde öldürüldü. Cesedi okul kazanında yakıldı. Ertesi gün baba Ettore Ovazza ve ailesi çevre bir köyde ele geçirildi. Mussolini’nin sadık sempatizanı ve Faşist Parti üyesi olmasına rağmen tüm aile öldürüldü ve cesetleri yakıldı. Birçok köyde köy sakinlerinden bazıları ise Nazilerle iş birliği yaparak pek çok hayatın sona ermesine katkıda bulundu.
Diğer taraftan, bölgedeki birçok Yahudi aile ise olayları önceden haber alarak veya insancıl köy sakinlerinin de yardımıyla kaçmayı başardı.



Bu olay İtalya’da Holokost’un başlangıcı oldu
Nihayet 11 Ekim günü Alman komando birliği, arkalarında tespit edilebilmiş 57 Yahudi kurban bırakarak bölgeden ayrıldı. Bu olay İtalya’da Holokost’un başlangıcı olarak tarihe geçti.
Artık olayı ayrıntılarıyla öğrenmiştim. Ancak öğrenmek istediğim bir konu daha vardı. Acaba Yad Vaşem’in “Uluslararası Dürüst” ünvanına layık bir şahsiyetle mi karşı karşıyaydım?
İnternet’te yaptığım araştırmada bulduğum bilgiler şöyleydi: “Nebil Fuat Ertok, 1941-44 yılları arasında Milano Başkonsolosu olarak görev yaptı. Birçok Türkiye asıllı Yahudi’yi Nazilerin elinden kurtardı. İtalyan kaynaklarında ismi genellikle Niebil Hertok veya Hertog olarak kullanılmaktadır.”
Tabii ki bulduğum yeterli bir bilgi değildi. Aklıma, kitaptaki referanslar arasında Milano’da Holokost arşivlerinin bulunduğu CDEC’e (Centro di Documantazione Ebraica Contempoarana) başvurmak geldi. CDEC’in yöneticisi ve kitapta da referans olarak gösterilen Bayan Liliana Picciotto’dan aldığım cevap ise aynen şöyleydi:
Sn. Delevi,
Milano Türkiye Konsolosu Ertok’un adı bize, Türk vatandaşı ve Majör Gölü kıyısındaki Meina Otel’inin sahibi Alberto Behar’ın kızı Becky Behar tarafından verilmiştir. Behar’lar Ertok’un yakın dostu olup 1943 yılında, zor savaş günleri esnasında, kendisini Majör Gölü kıyısındaki villalarında misafir etmişlerdir. Ertok’un misafir mi edildiği yoksa kiracı mı olduğu konusunda net bir bilgimiz yoktur.
Ertok, Alman Birliklerinin göl kıyısında birçok Yahudi’yi katlettiği dönemde, özellikle Behar’lara çok yakın davranmış. Hotel Meina, Selanik’ten gelen birçok İtalyan pasaportlu Yahudi için hapishane olarak kullanılmış. 1943 yılı Eylül ayı ortasında bu zavallı aileler otelden çıkartılıp feci bir şekilde katledilmişler. Behar’lar ise özellikle Türkiye pasaportlu olduklarından bu olaydan sağ kurtuldular. O dönemde Türkiye tarafsız bir ülke olduğundan Avrupa’daki vatandaşları Nazilere karşı koruma altındaydılar. Anlaşıldığı kadarıyla Ertok bu olaylar esnasında Almanlarla temasa geçmiş, ancak Behar’ların sağ kalmaları Almanların o dönemdeki dış politikaları sayesinde olduğu kanaatindeyim.
Umarım bu bilgiler araştırmanıza katkıda bulunacaktır.
Saygılarımla,
Liliana Picciotto


Kurtulan ve öldürenin yakınları

Bu açıklama her şeyi açıklıyor görünse bile benim soruma cevap vermiyordu. Başvurduğum birkaç yerden daha olumsuz cevaplar alınca, bu araştırmamın yönünü değiştirmeye karar verdim. Artık hedefim, adı sıkça geçen Hotel Meina’da neler olup bittiğini ilk ağızdan anlamaktı.
Araştırmamda, olayların hep Alberto Behar’ın kızı Becky Behar’ın ağzından aktarıldığını gördüm. Bir şekilde ona veya ailesine ulaşmam gerekiyordu. Aramaya koyuldum. Ancak ufak bir ayrıntıyı atlamıştım. Olaylar esnasında 14 yaşında olan Becky Behar zaman içinde evlenmiş ve soyadı değişmiş olabilirdi. Ancak 1,5 yıl sonra, tesadüfen YouTube’da rastladığım Rossana Ottolenghi adlı bir bayanın annesinin Becky Behar olduğunu ve Meina olayları konusundaki bir videosunu görünce bunun farkına vardım. Uzun süren uğraşlar sonucunda Rossana Ottolenghi’ye ulaştım. Olayları tekrar kendi ağzından dinledim. Bir süre sonra kendisine Başkonsolos Nebil Fuat Ertok’u Yad Vaşem’e ‘Uluslararası Dürüst’ olarak teklif etmeyi önerdim. O da büyük heyecanla kabul etti. Belgeler, kitaplar, tanıklıklar, filmler, gazete kupürleri vs. içeren oldukça kalabalık bir dosya hazırladım ve Kudüs’teki Yad Vaşem Holokost Müzesi’ne Rossana’nın imzasıyla gönderdim. Bir süre sonra nedense, Yad Vaşem’de bulunan Alberto Behar’ın tanıklığında ve diğer belgelerdeki özetle “Dopo l’arresto iniziale poterono salvarsi per l’intervento diretto del Console della Turchia / İlk tutuklanmamın ardından Türk Konsolosunun doğrudan müdahalesiyle kurtarılabildim” cümlesine rağmen dosya kabul edilmedi.


Meina’da yapılan anma törenleri
Rossana ile yazışmalarımız devam etti, her sene Meina’da yapılan anma törenlerine çağırdı. Bu yaz başında, bu senenin 80. yıldönümü anması olduğunu ve mutlaka gelmemi söyledi. Bir süre sonra da törenin programını gönderince gerçekten gitmem gerektiğini anladım. Niye gerçekten gitmem gerekiyordu? Uzun süredir bu konularla ilgilenmeme rağmen aynı ortamda katleden-katledilen-kurtaran-kurtulan aile yakınları bir araya gelecek ve buna ilk kez şahit olacaktım.
Konuşmacılardan biri Maite Billerbeck idi. Billerbeck, Meina katliamını gerçekleştiren SS birliğinin komutanının -yani katliam emrini veren ve bizzat gerçekleştiren Hans Röhwer’in- kız kardeşinin torunu yani küçük yeğeniydi. Onun haricinde, bölge Yahudilerini sandalıyla İsviçre’ye kaçıran şahsın torunu; kurtulanları temsilen Rossana Ottolenghi; öldürülenleri temsilen Selanik’ten Prof. Maria Plastira bulunmaktaydı. Törenin tüm ayrıntılarını Şalom Gazetesi’nde üç hafta sırayla naklettiğim için tekrarlamayacağım. Yıllarca konu üzerinde çalıştıktan sonra olayların bölgesini ziyaret etmenin ve anma törenine katılmanın verdiği rahatlamayla dönüş trenime doğru yola çıktım.