Haber fotoğrafı: Dünyanın ilk metro sistemi Londra Metrosu


Metroların günümüzün dünyasında yeri tartışılmaz. Büyük kentlerin trafik sorununu önemli ölçüde azaltan ve hatta gelişmişliğin de en önemli ölçütlerinden biri olan metrolar şehir içi ulaşımın olmazsa olmazıdırlar.

Metroların tarihinde kısa bilgiler
İlk metro 1863 yılında açılan Londra Metrosudur. 1890 yılında da elektrikle çalışır duruma geldi. Şanghay Metrosu, 676 kilometre uzunluğuyla ve 345 durağıyla dünyanın en uzun metrosudur. Kiev, dünyanın en derin metro istasyonlarına sahip. Arselena adlı duraktan binmek için aşağıya 106 metre inmeniz gerekiyormuş; Şişhane durağının derinliğinin 31 metre olduğunu düşünürsek fark daha iyi anlaşılır. Moskova Metrosu dünyanın en güzel istasyonlarına sahip. Saray duvarlarını anımsatan mimarisiyle Moskova Metrosu, görenleri kendine yıllardır hayran bırakmayı sürdürüyor. İşlemeleriyle dikkat çeken metro bu yönüyle pek çok kente de ilham olmuştur.


Baker Street Waterloo Demiryolu Yolcu Platformu, Londra, Mart 1906

Londra Metrosu
1863 yılında açılan Londra Metrosunda 270 istasyon var. Düşük yolcu oranı ve istasyonların yakınlığından dolayı bunların 40’ından fazlası artık kullanımda değil ve bu nedenle hayalet istasyonlar olarak adlandırılıyorlar. Hayalet istasyonlardan biri olan Down Street Station 1907’de açıldı, ancak düşük kullanım nedeniyle 1932’de kapatıldı. Fakat 1939’da tekrar bambaşka bir nedenle açıldı: İstasyon savaş zamanı bombalama durumunda hükümet operasyonlarını korumak için ofis ve odalara dönüştürüldü. Winston Churchill ve onun savaş kabinesi, II. Dünya Savaşı sırasında burayı sığınak olarak kullanmış ve “hangar” olarak adlandırmıştır.




Çizgi ve rengin gücünü yansıtan akım: Art Nouveau Metrolarda
Paris Metrosu, Mimar Hector Guimard
Fransız mimar Hector Guimard tarafından, Paris’in 141 farklı noktası için tasarladığı metro girişleri, şehrin en önemli simgelerindendir. Guimard’ın tasarımları, Fransa’nın 1800’lü yılların sonunda yaşadığı Belle Époque devrinin bir parçasıdır. Güzel Çağ olarak da adlandırılan Belle Époque, 1871 yılında Fransa-Prusya Savaşı’nın bitişinden 1914’te I. Dünya Savaşı’nın başlangıcına kadar süren bolluk ve refah dönemi olarak tanımlanabilir. Bu bağlamda bu devir, Osmanlı Devleti’nin Lale Devri ile benzerlik göstermektedir ve Fransa’daki pek çok sanatçı eserlerini özgürce üretebilmiştir. 1900’de gerçekleşen Exposition Universelle fuarında şehrin modern bir metro hattına ihtiyaç duyduğuna kanaat getirildi. Dönemin mimarlar topluluğu Société Centrale des Architectes, inşa edilecek metronun girişlerinin tasarlanması için bir yarışma düzenledi. Yarışmayı başka bir mimarlık firması kazanmasına rağmen, dönemin belediye yetkilisi Adrien Benard bu kararı yok sayarak ve metro girişlerini tasarlaması için yarışmaya dahi katılmamış olan Hector Guimard’ı görevlendirdi. Guimard, Art Nouveau stilinin kıvrımlı ve dinamik yapısını aktarabilmek için, taşa göre çok daha uyumlu bir malzeme olan demiri seçti. Guimard, belli modüler strüktürel elemanlar çerçevesinde değişen beş farklı giriş modeli tasarladı. Guimard’ın seçtiği yeşil rengi ve girişlerde yazan Métropolitain yazısı ve fontu her bir girişte ortak olarak kullanılmış. Orijinal olarak 141 tane yapılan Paris Metro girişlerinden günümüze yalnızca 86’sı kalabildi. Kalan istasyonlar pek çok sanatçıyı etkileyerek Metro stili adı verilen tarzın öncüsü oldu ve çok kısa bir süre popüler olan Art Nouveau’nun en önemli örneklerinden biri haline geldi. Montreal, Şikago, Lizbon, Moskova gibi dünya şehirlerinde Guimard’ın tarzını örnek alan metro girişleri bulunmaktadır.




Viyana Metrosu, Mimar Otto Wagner
1894 ve 1901 yılları arasında mimar Otto Wagner, bu büyüyen Avrupa şehrinin kentsel ve banliyö bölgelerini birbirine bağlayan yeni bir raylı sistem olan Stadtbahn’ını tasarlaması için görevlendirildi. Otto Wagner demir, taş ve tuğla ile 36 istasyon ve 15 köprü inşa etti. Çoğu Art Nouveau tarzında dekore edilmiştir. Demirin yapı malzemesi olarak kullanılması mimari için önemli bir devrim hareketi olmuştur. Demirin kullanımının yanı sıra Art Nouveau’nun karakteristiklerinden biri de camım yoğun kullanımı, bunun bir sonucu olarak ışık ve aydınlatma çözümleri olmuştur.




Moskova Metrosu
Josef Stalin döneminde 1931’de inşası başlatılan Moskova Metrosu, günümüzde büyüklük bakımından New York, Paris veya Londra metroları ile karşılaştırılsa da iç mimari ve dekorasyon bakımından dünyanın en güzel metrosu olduğu herkes tarafından kabul edilmektedir. Her biri sanat harikası olarak kabul edilen 182 istasyonda her gün yaklaşık 9,2 milyon kişi yolculuk etmektedir. Moskova Metrosu devlet tarafından işletilmektedir. Komünist partinin emrine göre, metroyu bütün ülke halkı yapacaktı. Bu nedenle ülkenin dört bir yanından getirilen kadın-erkek işçiler, mahkûmlar, Kızıl Ordu askerleri, Komünist Gençlik Birliği’nin (Komsomol) 13 bini aşkın üyesi yapım çalışmalarına katılmış. Komsomol üyelerinin boş zamanlarında yaptıkları katkılardan dolayı Komsomolskaya İstasyonu’na onların adı verilmiş. Moskova Metrosu II. Dünya Savaşı sırasında Sovyet liderleri için önemli bir sığınak ve savunma yeri olarak kullanılmıştır. Düşmanın Moskova kapılarına gelmesi durumunda metronun tahrip edilmesine dair bir emir yayınlandı. 15 Ekim 1941'de dönemin Demiryollarından Sorumlu Halk Komiseri Lazar Kaganoviç, 3 saat içinde metronun yok edilmesi talimatını verdi. Tüm vagonlar ve ekipmanlar boşaltıldı. Atölyelere mayın döşendi, elektrik kabloları kesildi. Metro ağını su ile doldurmak için hazırlıklar yapıldı. Dinamo İstasyonunda işçiler yürüyen merdiveni söktüler. Sokol Deposu’ndan tüm vagonlar çıkarıldı. 16 Ekim 1941’de Moskova Metrosu ilk defa çalışmadı. O gün; metro açılışından beri çalışmadığı tek gün olarak kayda geçti. Akşam metronun tahribatı emri iptal edildi




Tokyo Metrosu
Tokyo metrosu 30 Aralık 1927 tarihinde açılmış olup Asya’nın ilk metro sistemidir. Sistem 304,1 km uzunlukta olup 13 hat ve 285 istasyona sahiptir. 20 Mart 1995 tarihinde Aum Şinrikyo örgütü tarafından metroda gerçekleştirilen Sarin gazı saldırısı sonucu 13 kişi hayatını kaybetti ve 5.000’den fazla kişi yaralandı. İnşaat konusunda dünyanın en önde gelen ülkeleri arasında yer alan Japonlar, bunu biraz da sahip oldukları hareketli coğrafyaya borçludurlar. Küresel bir güç olmayı başaran Japonlar, son yıllarda çeşitli çalışmalar yürüterek dünyanın en hızlı trenini de yapmayı başardılar. Tasarlanan bu tren test aşamasında saatte 600 km’lik hıza ulaşmış ve dünya rekoru kırmıştır. Uzakdoğu ülkeleri arasında en işlek metro hattına sahip olan Tokyo Metrosu, dünya genelinde de Asya’nın önde gelen Pekin ve Şangay metroları sonrasında üçüncü sırada yer alır. Japonya’da şehirler çok kalabalık. Bilhassa sabah, trafiğin yoğun olduğu saatlerde, yolcular metrolara girmek için zorlanıyorlar. Bu yüzden metrolara sığamayan yolcuları itmek için, duraklarda çalışan beyaz eldivenli görevliler var. Bunlar günde 12 saat çalışarak, ayda ortalama 1.200 dolar kazanabiliyorlar. İttirdikleri gibi, duraklarda kalabalıktan inmeyi başaramayanları da kollarından çekip dışarıya çıkmalarına yardım ediyorlar.



New York Metrosu
Dünyanın en eski toplu taşıma sistemlerinden olan New York Metrosu 9 Ekim 1863 tarihinde açılmış, ilk yeraltı istasyonu ise 27 Ekim 1904’de hizmete girmiştir. Dünyanın en büyük ağına sahip olan New York metro sistemi, 1,370 km uzunluğunda olup 27 hat ve 472 istasyondan oluşmaktadır. Belediye Başkanı Rudolf Giuliani’in gerçekleştirdiği temizleme operasyonundan sonra suç oranlarında hatırı sayılır bir düşüş olmuştu. Önceleri, 7/24 çalışan metrolarda seyahat etmek oldukça tehlikeli olabiliyordu. Eskiden bilhassa bazı semtlerde, trenlerin özel çeteleri, mafyaları mevcutmuş, çok kötü kokarmış, grafitilerden geçilmezmiş, hatta belli bir saatten sonra binilmesi sakıncalıymış. Yıllar evvel bir kez, trenin tamamen boşaldığı bir istasyonda, binen kişileri görünce tedirgin olduğumu anımsıyorum. Maalesef, yakın zamanlarda New York metrolarında yine 1980 yıllarının terör olaylarına rastlandığı söyleniyor: bir kadın metro durağında beklerken raylara itildi. Kadın ve onu kurtarmak için peşinden atlayan bir kişi olay yerinde can verdiler. Geçtiğimiz sene ise bir metro sürücüsünün yüzüne insan pisliği atıldı. Ayrıca yaşanan bir dizi bıçaklama olayı da cabası...

Şehirlerde metroların kullanımı
Günümüzde metroların, büyük ve kalabalık şehirlerde yaşayanlara zaman ve para açısından kazandırdıkları çok değerli. Hatta, İngiltere ve Fransa’da, insanların metro beklerken vakitlerini değerlendirebilmeleri için, akıllı telefonlarla ilgilenmek yerine bir şeyler okumalarının daha faydalı olacağı düşünülerek, kısa hikâye otomatı oluşturuldu.


Kullanıcılara ücretsiz sunulan bu hikâyeler 1,3 ila 5 dakika süren farklı seçeneklere sahip. Otomatlarda, gerilimden romantizme birçok türde hikâye bulunuyor. Ben de herkes gibi, günlük hayatımda metroların getirdiği nimetlerden faydalanıyorum. Ancak seyahatte olduğum zaman, şehirlerin yeraltında dolaşmaktansa meydanlarını, anıtlarını, yapılarını izlemek adına metroları kullanmayı tercih etmiyorum. Bilhassa Paris ve Londra gibi oldukça karmaşık bir metro ağına sahip kentlerde, yeraltındaki labirent gibi tünellerinde vakit geçirmek bana yazık geliyor. Yeryüzüne çıkınca derin bir nefes almak geliyor içimden, tuhaf bir benzetme olacak ama, tıpkı denize atladığınızda suyun yüzüne çıktığınız gibi... Bazı şehirlerde bir otobüse binip, hattın sonuna kadar gidip gelmek sıkça yaptığım bir şeydir. Bazen bir şehrin tadı yürüyerek de çıkar.