“Bir daha benim mahallemden bile geçme
Seni serseri, kabadayı seni
Öğrendim ki, Paşalimanı’nda
Kendine hafifmeşrep bir sevgili bulmuşsun
Hadi be serseri, bas git
Sevgilinle öpüşün, koklaşın, eğlenin, oynaşın
Artık Atina’ya gelmeyi bile unut
Çek git be kabadayı
Artık beni kaybettin, arasan da bulamazsın
Ben de artık her akşam Kalamaki’de eğleneceğim
Hem de genç bir kasapla günümü gün edeceğim.”

“Paşalimanı” isimli bu güzel şarkıyı Roza Eskenazi’nin sesinden dinlemek isterseniz:
https://youtu.be/gcM0-e7WcNU

Rembetiko sever misiniz? Ben çok severim. Özellikle de 1990 yılında, 9. İstanbul Uluslararası Film Festivali’nde, 1983 yapımı “Rembetiko” adlı Costa Ferris filmini seyrettiğim zamandan beri… Görmediyseniz filmi hararetle tavsiye ederim. Hem konusu, hem işlenişi, hem müziğiyle bir başyapıttır.


1930’lu yıllarda Pire’de Rembetler

Rembetiko, 19. yüzyılın sonlarından yaklaşık 1950’lere kadar Yunanlıların en yoksullarının, en itilmiş kakılmışlarının, sosyal normlarla ters düşenlerinin sevdalarını, kıskançlıklarını, hüzünlerini, kızgınlıklarını, uyuşturucu ve içki alışkanlıklarını, hapse girip çıkmalarını, yasak aşklarını yansıtan bir müzik türüdür. Meyhanelerin, pavyonların, Kafe Aman’ların (adlarını şarkılardaki “Aman Aman” nakaratından alırlar), batakhanelerin, esrar tekkelerinin müziğidir. 1922’de yaşanan Kurtuluş Savaşımız ve ardından yaşanan mübadele, Rembetiko’nun gelişmesinde bir dönüm noktası olmuştur. Yunanistan’ın kent merkezlerine kitleler halinde akan yersiz yurtsuz sığınmacılar kendi enstrümanları ve müzikleriyle rembetlere katıldılar; acılarını, özlemlerini, dertlerini, kırgınlıklarını şarkılara döktüler, kendi Kafe Aman’larını açtılar.

“Rembetiko” filmi, ünlü şarkıcı Marika Ninou’nun müzikle örülmüş yarı biyografik öyküsüydü. Ben size Marika Ninou’yu değil, bir zamanlar hem onu hem de yetişmekte olan nice yeni sesleri destekleyen, müzikseverlere tanıtan, ana akım müzik ortamının içine sokan başka bir müzik efsanesini anlatmak istiyorum.


Roza Eskenazi ve saz arkadaşları, 1930’lar

Bir zamanlar Amerika’da Blues’un imparatoriçesi Bessie Smith iseydi, Yunanistan’da Rembetiko’nun kraliçesi de Roza Eskenazi idi. (1920-30’larda Bessie Smith’in lakabı buydu.) Blues’lardan bahsediyorum, çünkü pek çok müzik otoritesi, Rembetiko’yu Yunanistan’ın Blues’u olarak nitelemiş. Hiç kimsenin uluslararası kayıt şirketleriyle anlaşması yokken, Amerikan kayıt şirketleri ile anlaşması olan tek Yunanlı şarkıcı Roza Eskenazi idi. 1930’larda posterleri tüm gramofon dükkanlarını süsler, insanlar onun fotoğraflarına bakıp hayallere dalardı. Ne yazık ki Roza Eskenazi hakkında, bahsettiğim Costa Ferris filmi tarzında bir film yapılmamış. Roy Sher adlı bir İsrailli yönetmen 2011 yılında, Roza’nın söylediği bir şarkının isminden esinlenen “My Sweet Canary” (Benim Tatlı Kanaryam) adlı dokümanter bir film yapmış. Üç müzisyen, dünyanın çeşitli yerlerinde Roza’nın izini takip etmiş; gittiği şehirlere gitmiş, buraları filme almışlar. Onu hatırlayanlarla röportajlar yapılmış. Türkiye’den, Yunanistan’dan, İsrail’den sanatçılar Roza Eskenazi’nin şarkılarını söylemişler. Film çeşitli festivallerde gösterilmiş, ancak çok aramama rağmen bulamadım, satışı bile yoktu. Buna karşılık, ararken bol bol müzik dinledim. İnternette filmi süsleyen şarkıların bulunduğu “My Sweet Canary Ensemble” adlı bir konser kaydı mevcut, ayrıca Roza’nın sesinden kimi videolarla süslü pek çok kayıt var.

Seyredemediğim dokümanter filme ismini veren “Benim Tatlı Kanaryam” bir aşk şarkısı. İki aşığın öpüşmelerini, koklaşmalarını, sevdalarını anlatıyor.
Benim Tatlı Kanaryam:
https://youtu.be/t2ZKR6OldHE



Roza Eskenazi ve ailesi. Babası Avram, annesi Vida, abisi Nisim ve kardeşi Sami.
Kız kardeşi fotoğrafta yok.


Peki, Roza Eskenazi kimdi?
Roza Eskenazi, Sara Eskenazi adıyla İstanbul’da doğmuştu. Sefarad bir aileye mensuptu. Bir abisi, bir erkek kardeşi, bir de kız kardeşi vardı. Verdiği röportajlarda 1910 yılında doğduğunu söylerdi, ama inanan yoktu, muhtemelen kendisini on, hatta on beş yaş genç göstermeye çalışıyordu. Çocukken ailesi Selanik’e taşındı. Hiçbir zaman okula gitmedi, ama komşu bir hanımdan okuma yazma öğrendi. İlk başlarda sadece Türkçe bilirken kısa zamanda Rumca öğrendi. Küçücük yaşta şarkıcı olmaya karar verdi. Sahneye çıktı ve annesinden dayak yedi. İçinde bulunduğu dönem düşünüldüğünde bir genç kızın “şarkıcı” olmasının “kötü yola düşmek” ile bir tutulduğunu ve ailesinin onun bu kararını kabul edemeyeceğini anlamak zor değil. İsmini değiştirip Roza oldu, 1910’larda Ermeni bir kabare grubuna katılıp Pire’ye gitti. Tiyatrolarda Türkçe, Rumca, Ermenice ve Ladino şarkılar söyledi, dans etti. Yine 1910’larda Kapadokyalı zengin bir Rum gence âşık oldu, adamın ailesinin Roza’yı istememesine rağmen kaçıp evlendiler. Kocası maalesef erken öldü, Roza’yı bir çocukla bıraktı. Çocuğu kocasının ailesine bıraktı, sahnelere döndü. Oğlunun Roza’yı Atina’da bulması ve tekrar bir araya gelmeleri 1935’i bulacaktı. 1940’larda beraber gece kulübü işletecekler ve bir daha hiç ayrılmayacaklardı.


Kabare için çekilmiş bir gençlik fotoğrafı

Panagiotis Toundas tarafından keşfedildi
Roza, 1920’lerde meşhur Yunan besteci Panagiotis Toundas tarafından keşfedildi. Repertuarını Türk sanat müziği eserlerinden her çeşit İtalyan müziğine, Türk halk müziğinden Yunan folk şarkılarına kadar genişletti. Toundas onu Columbia Records’tan Vassilis Toumbakaris ile tanıştırdı. Bu, Roza’nın, 1960’lara kadar neredeyse hiç kesintiye uğramadan devam eden kayıt kariyerinin başlangıcıydı. 1930’ların ortasına gelindiğinde, Columbia Records için 300’den fazla şarkı kaydetmiş ve onların en popüler yıldızlarından biri olmuştu. Kaydedilen müziklerin bir kısmı Yunanistan’dan ve İzmir’den halk şarkılarıydı. Ancak, Roza’nın yerel müzik sahnesine en büyük katkısı, yaptığı Rembetiko kayıtlarıydı, özellikle de İzmir ekolündekiler… Çok geçmeden ünü Yunanistan ve Yunan diasporasının çok ötesine taştı. Mısır’da, Arnavutluk, Sırbistan ve diğer Balkan ülkelerinde, hatta Amerika Birleşik Devletleri’nde defalarca konserler verdi; oralarda da meşhur oldu. Şarkı söylediği dillere Arapça, Yidiş ve çeşitli Balkan dillerini ekledi. Bir müzik eğitimi olmamasına rağmen besteler yaptı, şarkı sözleri yazdı.

1930’larda yeniden evlendi. İkinci bir oğlu oldu. Maalesef eşi çok içki içiyordu, içki yüzünden erken öldü. Ama gelecekte bu oğlundan üç torun sahibi olacaktı.



Yunan direnişçilerini ve Yahudileri sakladı
1940’larda İtalyanlar ve Almanlar Yunanistan’ı işgal ettiler. Roza mücadeleyi bırakmadı. Bir yandan oğluyla gece kulübü işletti. Diğer yandan Yunan direnişçilerini ve Atina Yahudilerini hem evinde hem de kendi gece kulübü Krystal’da saklamaya başladı. Hem Atina’dan hem Selanik’ten bazı Yahudileri kaçırmayı başardı. Yüksek rütbeli bir Alman subayı olan sevgilisine ve sahte vaftiz kâğıtlarına güveniyordu ama foyası ortaya çıktı, üç ay hapiste yattı. Konsantrasyon kampına gönderilmekten Alman subayı sevgilisinin ve oğlunun çabalarıyla zor kurtuldu, savaşın kalanını saklanarak geçirmek zorunda kaldı.

Uzun kariyeri boyunca Roza, sadece Columbia Records’tan Vassilis Toumbakaris ile değil, Odeon/Parlophone’u kuran Minos Matsas ile de iyi ilişkiler geliştirmişti. Bu ona, Marika Ninou ve Stella Haskil gibi başka ünlü şarkıcıların kariyerlerine de destek olma imkânı sağladı. Roza onları, Allilovoithia müzisyenler birliği ile tanıştırdı ve kısa bir süre içinde onlar da Vassilis Tsitsanis ile birlikte kayıtlar yapmaya başladılar…

1950’lerden sonra yavaş yavaş unutulmaya başlanan Rembetiko, 1970’lerde yeniden hatırlandı. Roza’nın plakları elden ele dolaşmaya başladı. Geç yaşında Roza çeşitli TV Show’larında boy gösterdi. 1977 yılındaki son gösterisine kadar sahnede kaldı.



Roza hiçbir zaman geleneksel yaşayan bir insan olmadı
Gençliğindeki evliliklerinden bahsettik, son aşkından bahsetmesek olmaz. Roza Eskenazi 1947’de, hayatının devamını birlikte yaşayacağı Christos Philipakopoulos ile tanıştı. Christos evliydi ve Roza’dan onlarca yaş küçüktü. Buna rağmen birbirlerine âşık oldular, çok bağlandılar. Bu, Roza’nın vefatına kadar farklı şekillerde ve aralıklı da olsa devam eden bir ilişki oldu. Araya Roza’nın turneleri, hatta Amerika Birleşik Devletleri’nde bir süre kalabilmek için 1958’de kâğıt üstünde yaptığı bir evlilik bile girdi, yine de ölene dek, hatta sonrasında bile ayrılmadılar. Roza, son yıllarını Christos ile beraber geçirdi. Doğuştan Yahudi olmasına ve bunca sene boyunca böyle bir ihtiyaç hissetmemesine rağmen, belki dindarlaştığı için, belki de Christos için, 1976’da Rum Ortodoks inancını tercih etti, vaftiz oldu ve Rozalia Eskenazi adını aldı. Son iki yılında rahatsızdı. 1980 yılında öldü. Christos seneler sonra öldüğünde aynı mezara gömülmüş. Korint Körfezinde Stimo’da, aynı haçın altında sonsuzluğu paylaşıyorlar.



Roza Eskenazi arkasında 500’den fazla kayıt bıraktı
Yumuşacık, tatlı, soprano bir sesi vardı. Şarkı yorumlarken sözlerin anlamını hissederek, dinleyenlere de hissettirerek söylermiş, bu açıdan Edith Piaf ve Billie Holiday’e benzetilirmiş.

Müzikle başladık, müzikle bitirelim, şayet seyrederseniz son şarkı klibiyle göz okşuyor, göbek atan genç kadın çok güzel, dans eden yaşlı kadın da Roza Eskenazi. Şarkının meali şöyle: “Uyuşturucuyu çektiğinde başın dik olur; kendini kral, diktatör, hatta Tanrı zannedersin. Uyuşturucuyu çektiğinde mutlu olursun, ama sonra polisi görüp kaçarsın. Kafan güzelse dünyayı pespembe görürsün, Yunanistan’ın çöküşüne bile gülersin.”

Hem uyuşturucuyu öven hem de yöneticileri yeren bu şarkı, bir zamanlar Yunan diktatör Ioannis Metaksas tarafından yasaklanmıştı. Bu kararın neticesinde hem şarkının bestecisinin, hem Roza Eskenazi’nin başı derde girmiş, başka pek çok geleneksel Rembetiko sanatçısı da marjinalize edilmişti.

“Bir tutam uyuşturucu” isimli bu ilginç şarkıyı dinlemek isterseniz:
https://youtu.be/W16xj0_Fnpc

Kaynaklar:
https://ekmekvegul.net/guncel-dosya/sesleri-hala-yankilanan-kadinlar-6-roza-eskenazi
https://www.filmplatform.net/wp-content/uploads/2013/11/My_Sweet_Canary_presskit_final.pdf
https://youtu.be/Dhha0mKODu0
https://jwa.org/encyclopedia/article/eskenazi-roza
https://tr.wikipedia.org/wiki/Roza_Eskenazi
https://esefarad.com/biography-rosa-eskenazy-1883-1980/