Her ne kadar eskisi gibi kış yaşanmadığından ve kar yağmadığından söz etsek de bu iki kelime akla ilk, Uludağ’ı getirmektedir. Ancak bu görkemli dağa, sadece kayak merkezi olarak anılmasından çok öncelerinde ruhani nitelikler yüklenmişti ve “Olympos” yani Tanrı Dağı olarak adlandırılıyordu. Bizans döneminde ise, yükseklerde kurulan manastırlar nedeniyle “Keşiş Dağı” olarak isimlendirildi. 1925 yılına gelindiğinde Cumhuriyet tarihinin ilk tırmanışını gerçekleştirerek zirvesine çıkan kişi ise soyadını ona günümüzdeki ismi olarak verecekti; Dr. Osman Şevki Uludağ. O yıllarda dağcılıkla başlayan ilgi, kış aylarında kayma tutkusunu da yeşertmeye başlıyordu. Takvimler 1930’lu yıllara geldiğinde ise kayakla özdeşleşen kış tatilini Uludağ ile beraber insanlara tanıtan bir isim karşımıza çıkıyor; Prof. Dt. Alfred Kantorowicz.

Türkiye Cumhuriyeti’nin 10. Yılına denk gelen 1933 yılında, Almanya’da Nazizm iyiden iyiye kendini hissettirmiş ve özellikle Yahudilere göç yolları gözükmüştü. O esnada bir üniversite reformunu gerçekleştiren Atatürk Cumhuriyeti ise, Almanya’dan zorunlu sürgün olacak pek çok bilim adamına kucak açmıştı. Prof. Philipp Schwartz, dönemin ünlü bir Patoloji uzmanıydı ve Türkiye’ye kabul edilmesini istediği isimler arasında Alfred Kantorowicz de vardı.

Alfred Kantorowicz ülkesi Hitler’in gölgesi altına girerken Bonn Üniversitesi’nde çalışıyordu. Tıp eğitimin üzerine Diş Hekimliği eğitimini de tamamlamış ve zaman içinde ülkenin tanınmış diş hekimleri arasına girmişti. O günlerde pek muteber olmasa da, sadece bozulan bir organı tedavi ile değil, nasıl korunması gerektiği ile de ilgileniyordu. Hatta 1910’lu yıllarda ilkokullarda kurulacak diş tedavi merkezleri ile küçük yaştan itibaren bu bilincin yerleştirilmesini savunmuştu.

Nazi rejiminin iktidara geldiği 1933 yılında çıkarılan Ulusal Kamu Hizmeti Kanunu ile Ari ırktan olmayan kişilerin kamu hizmetlerinden atılması kolaylaştırılmıştı. Üniversitelerde de imzaya açılan Pro Adolf Hitler (Hitler’e bağlılık yemini) bildirisini imzalamayanlar önce uyarılmakta, inatlaşmaları halinde ise işlerine son verilmekteydi. Hatta görevden atılanların bazıları tutuklanarak toplama kamplarında gözetim altında tutulmaya başlamıştı. Hem Yahudi hem de karşıt parti üyesi olan Kantorowicz, bu dönemde göz önünde olmamak için izne çıksa da dönüşünde kimilerine göre bir öğrencisinin ihbarı, kimilerine göreyse eşinin onu teslim olmaya iknası sonrası tutuklanır ve Bonn Hapishanesine gönderilir. Karısı Annemarie, bu dönem sonrası vicdan azabı çektiği için kendini köprüden Ren Nehrine atar ancak kurtarılır. Lakin bu travmanın sonucu gelişen psikolojik rahatsızlığı onu ölene dek bırakmaz.


Kantorowicz sonrasında Börgermoor Toplama Kampına gönderilir. Sonunun ne olacağını bilmez halde beklerken kilometrelerce uzakta, Türkiye’de Prof. Schwartz Türk yetkililere bu hocanın mutlaka üniversiteye kazandırılması konusunda ikna turları yapmaktadır. Nihayetinde devreye Atatürk girer ve resmî bir mektupla Kantorowicz’in İstanbul’a gönderilmesini ister. İki ay kadar Almanlar hiçbir cevap vermez. Bunun üzerine Atatürk dönemin Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras’ı çağırıp Almanya’ya bir nota verir ve cevap verilmemesinde bir kasıt olup olmadığını sorar. Bu notadan 48 saat sonra Alfred Kantorowicz İstanbul’a gönderilir.

Kantorowicz, Türkiye’ye gelir gelmez kolları sıvar ve modern diş hekimliğinin öncüsü olur
O zamana dek Cerrahi bölümünün bir parçası olan Diş Hekimliğini başlı başına bir disiplin olarak kabul ettirip, eğitim süresini 4 yıla çıkarır. Ülkede eksiklik belirgin olan Diş Hekimliği kitaplarını yazar. Hatta 1934 yılında ülkemizi ziyarete gelen İran Şahı Pehlevi’nin dişlerini de Dolmabahçe Sarayı’nda kurulan bir merkezde 3-4 gün içinde tedavi eder, protezini yapar.

Kantorowicz kış sporlarına, özelikle kayağa çok meraklıdır ama uzun süre uzak kalmıştır. Almanya’dan gelen birkaç arkadaşıyla uygun bir kayak yeri ararken buldukları yer Uludağ’dır. İstanbul Üniversitesi’ndeki arkadaşlarıyla oluşturdukları kayak grubu giderek büyür ve tanınır. Uludağ’ın bu anlamdaki bilinirliğinin artışıyla beraber sadece kayağa ilgi artmaz kış tatili de ülkenin gündemine girer.

İlk eşinden 1936 yılında ayrılan Kantorowicz’in dört çocuğu vardı. Bilim alanına katkıları çok olsa da maalesef aile yaşantısında hüzün onu bırakmadı. Üniversite’de çalıştığı dönemde oğlu onun sekreteri olan kız ile nişanlandı. Ancak Kantorowicz bir süre sonra oğlunun nişanlısı olan bu hanımla evlenmeye karar verir. Bir kayak tatili için Uludağ’da iken bunalıma giren oğlu havagazı ile intihar eder. Bu intihardan etkilenen Prof. Kantorowicz köpeklere havagazı verip oğlunun nasıl öldüğünü anlamak için uzun süre deneyler yapar.


Berlin’de yaşadığı evde halen bulunan anı plaketi

Ülkemizdeki yaşantısı sonrası 1950 yılında tekrar ülkesine dönen Kantorowicz 6 Mart 1962’de 82 yaşında yaşamını yitirir. İlk eşi Türkiye’de kalır ve çocuklarıyla birlikte Bebek’e yerleşir. Burada evde yaptığı tahtadan elişlerini satarak ve çevredeki insanlara elişi dersleri vererek geçimini sağlar. Arnavutköy-Bebek çevresindeki dönemin insanları ona “Madam Kantor” diye hitap ederlermiş.

Kışın, kayağın ve Uludağ’ın hatırlattığı bu bilim insanını öncü, yaratıcı, maceralı, trajik ve özverili yapısıyla hatırlıyor ve Türkiye’ye kattıkları için teşekkür ediyoruz. Yudmemayn… (Mekânı cennet olsun)

Kaynakça:
Koptagel - İlal G. Osmanlı Bilimi Araştırmaları XI/1-2 (2009-10)
Reisman A. J Hist Dent. 2007 Spring; 55 (1): 6-16