Pınar Çelikel’in yeni kitabı Katre, kadın olmanın çetrefilli, meşakkatli ve muhakkak ki efsunlu öyküsünü 13 kadının ağzından anlatıyor. Bu varoluş türünün biraz da her daim direnmek olduğunun altını çizerek…

Katre’nin kahramanlarından Aksaray’da yaşayan, Zübeyir Ağa’nın üçüncü karısı Demet’in şu sözleri kitabın sırtını dayadığı gücün özeti gibi:
Anam hep derdi, ‘Soy anadan ilerler,’ diye. Ben de öğrendiklerimi, anamdan gördüklerimi Kız’a aktarıyordum işte.” (s. 91)


Pınar Çelikel

Pınar Çelikel’in öykü kitabı birbirini tanımayan, farklı zamanların, mekânların, yaşantıların kahramanı 13 kadının ağzından güçlü, dokunaklı hikâyeler anlatıyor. Bazen bir buz parçasının ansızın erimesini, bazen havanın kar toplamasını, bazen bir düğümün çözülmesini bazen bir anın düğüm olmasını sükunetle, ince ince örüyor. Kimi Modalı kimi İsfahanlı, biri 16 yaşında, öteki 40… “Hepsi bir damla olan, ama bir araya gelince ummanları oluşturan o kadınların”, kadın olmanın ortak paydada bizi buluşturan hikâyesi bu.

Çelikel zor bir işe soyunup her kadını kendi ağzından konuşturmuş. Kitabın tek anlatıcı erkeği, Han. Kurtlar Vadisi ve Polat hayranı olsa da ağabeyine kıyasla daha duyarlı olmasıyla bu kadınların arasında durmayı hak etmiş gibi. Gençliğiyle, zapt edemediği cinsel enerjisiyle nasıl başa çıkamayacağını bilemeyen, tıpkı yengesi Fatma gibi ona da ailesi tarafından çoktan biçilmiş o kalıba sığamayan Han bunca dişinin arasında, akılda kalan bir ses.

Katre, İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Bölümü mezunu,1995’ten bu yana çeşitli mecralarda gazetecilik yapan Çelikel’in dördüncü kitabı. Yazarın diğer kitapları; 35 Çok Güzel Gelsene (2017), Kendimi Ararken Seni Buldum (2018), Ya Bir Bulutsan (2020). Yazar aynı zamanda İstanbul Üniversitesi Eski Yunan Dili Edebiyatı son sınıf öğrencisi; özellikle Eski Yunanca, Latince, Antikçağ̆ felsefesi ve tarihi çalışıyor.

Hayatını bedeniyle kazanan Nalan’dan “Hakka yürümüş” bir Mevlevi dedesi sayesinde yok saydığı acısıyla yüzleşen çevirmen Katre’ye, 1927’nin Tire’sinde mektebe yazılan dört kız çocuğundan biri olan Süreyya’dan Gezi’de biber gazından yanan gözlerini cesaret edip kalbine de diken Elvan’a, annesinin tüm itirazlarına rağmen ressam olmak isteyen Aslı’dan evlilik adıyla kanıksadığı düzlükte kendini birden denklemin dışında bulan Ebru’ya bu kadınlar maddeyle ruhun her halini gürül gürül hissediyor. Yaptığı işten, yaşadığı evden, dostluktan, seksten, hayattan yani, koşulları ne olursa olsun zevk almak istiyor. Bedenine, yaşına, içine doğduğu sosyal konumuna “rağmen” özgür olmak istiyor. Şöyle diyor, Elvan:
İstemediğimiz hayatlar yaşamak zorunda kalmamızın nedenlerine direnmek gerektiği fikri hoşuma gidiyor. Bu neden bir baba da olabiliyor, bir koca da, bir başbakan da.” (s. 67)

Gezi parkı protestolarının unutulmaz sloganlarından birine cevap veriyor adeta, Çelikel’in kahramanları: “Nerdesin aşkım, burdayım aşkım”: Kendi özüne çıkan bir aşk, bu.