Bir gölge gibi süzüldü kapılardan, duvarlardan bana mısın demeden... Ruhların her birisine ayrı ayrı girdi… Liza’nın, Terry’nin, İzi’nin, Betty’nin, Moris’in, İnci’nin ve her birinin benliğinin sesine büründü ve bir ailenin yaşamını, dramını, travmalarını ve bir yandan da ülkede olan tarihî olayları ve sıkıntıları aktardı. O, bir gölge gibi bir aile destanını kaleme aldı. İşte Stella Trevez...

“Yüreğimin Yarısı Liza” adlı yeni kitabınız hayırlı olsun. Bu inanılmaz hayat hikâyesini kaleme almak sizin için çok özel ve anlamlı olmalı. Yazma yolculuğunuz nasıl başladı, bize bahseder misiniz?
Yüreğimin Yarısı Liza” benim için çok değerli ve her kelimesini bütün benliğimle hissederek yazdığım bir biyografi. Yıllarca içinde hapsettiği duyguları ilk kez bana açtığı ve ailenin kanatsız meleği Liza Elver’i benim kalemimden yaşattığı için İzi Kohen’e ne kadar teşekkür etsem az. İlk görüştüğümüz günü hiç unutmuyorum. Güzel ve samimi bir sohbetten sonra, “Bana kısaca hikayenizi anlatır mısınız?” diye sorduğumda kendisinden sadece iki-üç cümle alabildim. Yaşadıkları trajik olayı bildiğimden onu üzmemek adına konuşması için üstelemedim. Nasıl olsa zaman içinde her şeyi anlatır diye düşündüm. Oysa öyle olmadı. İzi Bey, aradan elli yıl geçse de hala aynı yoğun duygular içinde olduğundan konuşmaktan kaçınıyordu. Onun için zor, benim için ise duygu yüklü ve heyecanlı bir yolculuktu. Zaman içinde Kohen ve Elver ailelerinin fertleriyle tanışıp onlardan bilgi edindim. Özellikle İzi Kohen’in eşi Betty Kohen ve Liza Elver’in kızı Terry Rasier’in destekleri sayesinde kitabı tamamlayabildim. Samimi söylemem gerekiyorsa onlar olmasaydı bu olağanüstü hikâye de olmazdı.


Hikâyenin kahramanların İzi Kohen, yazar Stella M Trevez ile

Kitabınızın her bölümünde hikâyeyi başka bir karakterin ağzından okuyoruz. Yazarken bu kişilerin ruhuna girmek sizi nasıl hissettirdi?
Bir buçuk yıl süren yazım aşamasında, sadece aile bireyleriyle yaptığım görüşmelerde zorlandım diyebilirim. Aradan geçen elli yıl zarfında, adeta bir tabu gibi hiç konuşulmamış, halı altına süpürülmüş acılarını dile getirmek onlar için neredeyse imkânsızdı. Zorlamadan, incitmeden sormak, anlatmalarını sağlamak benim için de oldukça zordu. Bazen tek bir cümle, hatta bir bakış, bir iç çekiş bile onların ruhuna girmem için yeterliydi.

Liza Elver’in asırlık tarih kokan hayatını ve anılarını yazarken neler öğrendiniz?
Sorunuza çok klişe bir cevapla başlayacağım; bugüne kadar yazdığım bütün kitaplarım benim çocuğum gibi, ellerimle büyüttüğüm, sevgimle yoğurduğum çocuklarım… Hepsi benim için özel ve kıymetli ama biliyorum ki, bir gün bana, “Hangi kitabın sende derin bir iz bıraktı?” diye sorarlarsa, hiç düşünmeden “Yüreğimin Yarısı Liza” diye cevap vereceğim. Liza Elver’in hayatını kaleme almak gerçekten bir ayrıcalıktı. Ben o güzel insanı hiç tanımadan sevdim, hem de çok sevdim. Annem gibi, teyzem gibi… Bana kattıkları saymakla bitmez. Ondan fedakârlığın, sevginin, ölümsüz aşkın ve “iyi insan” olmanın gerçek tanımını öğrendim.

“İnsan acı çekiyorsa canlıdır, başkasının acısını çekiyorsa insandır” diyor Tolstoy. Kitabınızda bir uçak kazası gerçekleşiyor ve tüm aile büyük bir yasa boğuluyor. Böyle zor bir dönemi yazmak sizin için çok zor olmuş olmalı.
Moris ve İzi Kohen kardeşler, anne ve babalarını yitirdikleri o elim kazayı anlatırlarken, adeta o günü yeniden yaşıyor gibiydiler. Kelimeler kesik kesikti ve cümleleri hep yarım kalıyordu. Onları dinlerken dinmeyen acılarını yüreğimde hissettim. O süreci kaleme almak, iki kardeşin duygularını yansıtmak benim için gerçekten çok zordu.


Soldan sağa: İzi Kohen, Stella Trevez, Karen Zaharya ve Betül Özberk

Hikâyenizdeki olayları anlatırken ne kadarını gerçeğe dayandırdınız ne kadarını kurguladınız?
Yazdığım hiçbir biyografide kurguya yer vermedim. “Gerçek hayat öyküsü” diye adlandırılan biyografiye, hayali bir karakter ya da yaşanmamış bir olay yerleştirmek okuru aldatmak anlamına gelmez mi? Zaten İzi Kohen’in de bana söylediği ilk şey; kitapta gerçek dışı tek bir kelime bile istemediğiydi. “Yüreğimin Yarısı Liza” tüm çıplaklığıyla gerçekleri anlatan bir hikâyedir.

Biyografik romanı diğer türlerden ayıran özellikler nelerdir?
Bir kurgu romanda yazar tamamen özgürdür. Ne yazmak ne anlatmak istediğine karar verdikten sonra hikâyenin içine kendi yarattığı karakterleri yerleştirir. Onların kişilikleri ve özellikleri, yazarın hayal gücüne bağlıdır. Biyografide ise yazar, adı geçen kişileri ve konuları kendisine aktarılan şekilde yazmak zorundadır. Bence en önemlisi de hikâyeyi içselleştirebilmesi için yazarın empati duygusunun kuvvetli olması gerekir.

Sizce iyi bir biyografi romanının olmazsa olmaz unsurları nelerdir?
İlk aklıma gelenler; yazar kendisine anlatılan konularla ilgili kapsamlı bir araştırma yapmalı ve hatalardan kaçınmak için kaynaklarını dikkatlice kontrol etmelidir. İyi bir biyografi romanı, sadece bir hayat hikâyesini anlatmaktan öte, okuru derinden etkileyen ve duygusal bir bağ kuran bir deneyim sunmalıdır. Bunu başarmak için, yazarın, duygularını ustalıkla aktarabilmesi ve okurun onunla empati kurmasını sağlayabilmesi gerekir.

Okurlarınızdan nasıl geri dönüşler aldınız?
Kitap çıkalı henüz birkaç hafta olduğundan yorum aldığımız kişiler, Kohen ve Elver ailelerinin bireyleri, yakın dostlarımız ve benim birkaç okurum oldu. Samimi söylemem gerekiyorsa, geri dönüşler tam umduğum gibi. Yani kısaca, yorumlar bizi çok mutlu ediyor diyebilirim.


Stella M. Trevez
1956 yılında İstanbul’da doğdu. Ortaöğretimine Sainte Pulcherie Fransız Okulu’nda başladı ve 15 yaşında İsrail’e giderek orada Neve Hadassa Lisesi’ni bitirdi. On iki yıl briç öğretmenliği yaptıktan sonra birçok farklı alanlarda çalıştı. 2000 yılında, İsrailli medyum bir hahamın, “Sen bir kitap yazacaksın” sözleri yazarlık yolunda ilk adımını atmasına vesile oldu. “Ben 44 Yaşındayım, Oğlum 53”, “Ben 50 Yaşındayım, Oğlum 59”, “Söz Yaşlarım”, “Ölü Oyuncaklar”, “Raya’nın İtirafı”, “Babam İçin” ve en son “Yüreğimin Yarısı Liza” adlı kitapları yayınlandı.
Stella Trevez evli; bir kızı, bir oğlu ve iki torunu var.