Fotoğraflar: Bilge Serdar Samanlı

Endüstriyel mirasa hayranlık duyduğumdan ötürü Haliç’teki Tersane-i Amire, ya da şimdiki adıyla Haliç Tersanesi, ilgi alanlarım içerisinde yer almaktadır. Dünyanın hala çalışan en eski tersanesi olan Haliç Tersanesi, artık sanatseverlere de hizmet etmektedir.

Tersane-i Amire’nin geçmişi 1455’e dayanmaktadır. Burası, neredeyse İstanbul’un Fethi ile yaşıttır. 1455 yılında Fatih Sultan Mehmet, Haliç’in tersane yapımı için uygun olduğuna karar vermiştir ve Kaptan-ı Derya Hamza Paşa’yı, Haliç’e tersane inşa etmesi için görevlendirmiştir. 1455 yılında Tersane-i Amire, birkaç göz ile cami ve divanhane ile hizmete girmiştir. 1515 yılında ise tersane genişleyerek Galata’dan Kasımpaşa’ya kadar uzanan bir alana yayılmıştır. Yıllar içinde büyümeye devam eden tersane havuzlar, kızaklar, gözler, atölyeler, fabrikalar ve okullar gibi farklı yapı türlerini barındıran muazzam bir gemi inşa kompleksine dönüşmüştür. Uzun yıllar sadece kürekli ve yelkenli gemilerin inşa edildiği Tersane-i Amire’de ilk buharlı gemi 1837 yılında denize indirilmiştir.



1913 yılında Tersane-i Amire Haliç, Camialtı ve Taşkızak tersaneleri olmak üzere üçe ayrılmıştır. Bu üç tarihi tersaneden günümüzde yalnızca Haliç Tersanesi’nde gemi inşa ve onarım faaliyetleri gerçekleştirilmektedir. Camialtı ve Taşkızak tersaneleri, Tersane İstanbul projesi kapsamında yeniden işlevlendirilmektedir. Bu projede müzeler ve sanat galerilerinin yanı sıra otel ve rezidansların bulunması, projenin tartışılmasına neden olmaktadır.

İstanbul Sanat
Orijinal işlevini sürdürmekte olan Haliç Tersanesi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin restorasyon çalışmaları ile koruma altına alınmış ve tersane yerleşkesi içerisindeki İstanbul Sanat isimli sanat ve kültür merkezi, 3 Mart 2024 tarihinde İstanbullu sanatseverlerin ziyaretine açılmıştır. Tersanede 3 havuz ve iki kızağın yanı sıra atölyeler ve yönetim binaları bulunmaktadır. Tersanenin yakın zamandaki en ünlü konuğu, Şehir Hatları’nın en büyük ve en hızlı vapuru olan Paşabahçe vapuru olmuştur.



1952 yılında İtalya’da inşa edilen ve uzun yıllar Adalar ve Yalova yolcuların gönlüne taht kuran Paşabahçe, 2010 yılında hizmetten alınmış ve Beykoz rıhtımına bağlanmıştır. On yılı aşkın bir süredir burada çürüyen, hatta bir ara batırılacağı söylenen tarihi gemi, Şehir Hatları İşletmesi’nin çabaları sonucu Haliç Tersanesi’nde büyük bir onarım geçirmiş, 2022 yılında tekrar seferlere başlamıştır. Haliç Tersane’nde ayrıca deniz taksileri ve belediye hizmet tekneleri inşa edilmekte, tarihi havuzlarda, sığabilecek büyüklükte her türlü deniz aracının bakımı yapılmaktadır.


Açılış sergisi “Ah Güzel İstanbul”
Tersane yerleşkesi içinde bazı binalar İstanbul Sanat projesi kapsamında müze ve kültür merkezi olarak hizmete açılmıştır. Açılış sergisi olan “Ah Güzel İstanbul”, farklı dönemlere ait ünlü ressamların eserlerini sergilemektedir. Bu ressamlar arasında “Asker Ressamlar Kuşağı” göze çarpmaktadır. III. Selim (1785-1807) ile II. Mahmud (1898-1839) dönemlerinde Osmanlı İmparatorluğu’nun başlattığı modernleşme hareketleri en çok askeri alanda etkisini göstermiştir. 1794 yılında açılan Mühendishane-i Hümayun’da verilen perspektif, ışık-gölge ve çizim dersleri Harbiye, Bahriye ve Tıbbiye’de okuyan askeri öğrencilerin ilgilerini çekmiş ve bu öğrenciler “Asker ressamlar” olarak anılmıştır.

II. Mahmud’un devlet dairelerine kendi portrelerini astırması sanata olan ilgiyi tetiklemiş ve portre-silsiname geleneğinde yeni bir dönem başlatmıştır. Bu dönemde Osman Hamdi Bey, Osman Nuri Paşa, Süleyman Seyyid gibi sanatçılar Paris’e gönderilmiş ve oryantalist-akademik eğitimden geçmişlerdir.



Tanzimat (1839) ile Islahat (1856) Fermanları döneminde yurt dışına giden sanatçılar dönüşlerinde sanat derslerine hoca olarak katılmışlardır. Gene o dönemde, Paris usulü salon sergileri İstanbul’da da düzenlenmeye başlamıştır. Bütün bu gelişmeler, 1883 yılında Osman Hamdi Bey’in Sanayi-i Nefise Mektebi’ni kurması ile kurumsallaşmıştır.

Klasik atölye eğitimi modelinde eğitim veren Sanayi-i Nefise Mektebi’nden mezun olan Sami Yetik, Şevket Dağ, Hikmet Onat, İbrahim Çallı, Ahmet Ziya Akbulut gibi sanatçılar 1909 yılında, ilk sanatçı birliği girişimi olan Osmanlı Ressamları Cemiyeti’ni kurmuşlardır. Feyhaman Duran, Hüseyin Avni Lifij ve Tomas Efendi gibi sanatçıların katılması ile büyüyen girişim ile Osmanlı tarihinde ilk defa sanatçıların meslek grubu olarak sivil alanda örgütlenmesi sağlanmıştır. Bu cemiyetteki sanatçılar, Cumhuriyet kurulduktan sonra Güzel Sanatlar Akademisi’nin çekirdek kadrosunu oluşturmuşlardır.