Yayınımızın yeni sezonuna girerken takdir ettiğim şair-yazar Nazım Hikmet’in bir çocukluk anısının onun hayatında nasıl derin bir iz bıraktığını anlatan hem bireysel hem de evrensel bir yaşam dersini yansıtan hikâyesini paylaşmak istiyorum:

Babası Nazım’a bayram için ayakkabı almaya karar verir. O günlerde şimdiki gibi ayakkabı satan bir mağaza yoktur. Birlikte bir ayakkabı ustasına giderler. Usta, Nazım’ın ayağını bir kartonun üzerine koyar ve iyice basmasını söyler. Daha sonra kurşun bir kalemle ayağının etrafını çizer. Bu karton onun ayakkabı numarasıdır. Babası, günlerce hayalini kurduğu ayakkabısının siyah ve bağcıklı olacağını söyler. Beklenen ayakkabılar bayramdan bir gün evvel ulaşır.


Çocuk Nazım Hikmet, kız kardeşi Melda ile

Çocuk Nazım onları giymez, yatağının altına koyar ve arada çıkartıp inceler. Uykusuz geçirdiği gecenin ardından evdekiler Nazım’ı, ayakkabı kutusu kucağında sandalyede otururken bulurlar. Devamını Nazım Hikmet’in anlatısıyla takip edelim…

Ayakkabımı babam giydirdi. Ayağıma olmamıştı ayakkabılarım. Dardı ve canımı yakmıştı; ama bunu babama söylemedim. O, ‘Sıkıyor mu?’ diye sordukça ‘Hayır,’ yanıtını veriyordum. ‘Dar, ayağımı acıtıyor’ desem geri gidecekti ayakkabılarım ve ayakkabıcının hemen bir yeni ayakkabı yapması olanaksızdı. O bayram sabahı canım yana yana yürüdüm. Bir süre sonra acı dayanılmaz oldu. Dişimi sıktım. Yürürken artık topallıyordum. Soranlara ‘Dizimi vurdum’ dedim; ama ayakkabılarımın ayağımı sıktığını kimseye söylemedim.”

Nazım, babasının sevgisi ve emeği yüzünden bu durumu dile getirmiyor, yaşadıkları karşısında sabrettiğini ve dişini sıktığını gösteriyor. Çünkü… Yaşam, zorluklar karşısında dayanıklılık ve uyum sağlama sanatıdır; en önemlisi yolculuğu sürdürmek, yürümeye devam edebilmek, sabretmek ve dayanma gücünü bulmak…

*** ***

Gerçekten kimi kez hayat dar ayakkabıyla yürümek gibidir… İklim krizi, politik gelişmeler, pahalılık, sevimsiz bir iş, sınırlı çevreler, zamanın durağanlığı, dostluklar… beraberlikler… Kimi zaman durduğumuz noktada mekânımız, dar ayakkabıya dönüşür… Kimi kez zenginlik… kimi kez yetersizlik… kimi kez başımızı koyduğumuz yastık… Canımız yansa da topallayarak ilerleriz… Nazım’ın hikâyesindeki gibi… hangi alanında olursa olsun hayatın getirdiği sıkıntılara, sınırlamalara, engellere rağmen dar ayakkabı ile yürüyebilmek bir sanattır. Aynen yaşam gibi…

DERGİmiz 2024-2025 yayın dönemine girerken, okurlarımıza zengin içerikler sunmayı hedefliyoruz… Her daim olduğu gibi, bu yolculuğumuzda da keyifle, dar ayakkabısız ilerleyeceğimizi biliyorum.

Not: Haziran sayımızda “Pekinel Kardeşler” ile gerçekleştirdiğimiz söyleşide, soyadları sehven “Pekiner” olarak basılmıştır, “Pekinel” olarak düzeltir özür dileriz.