Gezimiz Rusya’ya… Türkiye’nin 27 katı olan devasa bir ülkeye sadece sekiz günlük bir turda sıra-sıra başkentleri, Saint Petersburg, Novgorod, Tver ve tabii ki Moskova’yı ziyaret ettik. Uğrayamadığımız Rusların ikinci başkenti Kiev ise maalesef Ukrayna-Rusya arasında bitmek bilmeyen bir savaşta…

Rusya’dan söz ederken Saint-Petersburg’u anlatmayacağım. Çünkü başta yıllardır ziyaret etmeyi gözlediğim Hermitage Müzesi olmak üzere öylesine sanatın zirvesini yaşatıyor ki… Fransa ve Batı kültürlerinin öylesine muhteşem bir sentezi ki… Üstelik çok bilinen bir görkem!

Satırlarıma Moskova’yı da almayacağım. Bu metropol de geçmişine sadakatle son derece iyi korunmuş, ter temiz, 7 gidiş - 7 dönüş şeritleriyle endamlı ve geniş caddeleri… Kremlin Meydanı, müthiş şıklık, zenginlik sergileyen alışveriş merkezleriyle Rusya’nın sanırım servet simgesi.

Öylesine büyük ki Rusya! Tarihi de bir o kadar derin… Slav kabilelerinden… Hunlara uzanan Keramik kültürü, Gotlar, Normanlar, Vikingler, Normanlar, Varegler… istilalar… yağmalar… savaşlar… Özellikle Orta Çağ’da Rus Çarlığı’nın temellerini oluşturan küçük, özerk prensliklere knezlik deniyor. Knezlik Orta Asya’da kurulan Slav devletlerine ve başta da Ruslara özgü bir yönetim anlayışı… Derken Viking kökenli bir lider olan Rurik önderliğindeki ilk knezlik… Rus Devleti’nin kuruluşunu simgeleyen ilk başkenti Novgorod, tam adıyla Veliki Novgorod’dayız (Rusça: Büyük Yeni Şehir).


Suzan Nana Tarablus

Veliki Novgorod - Büyük Yeni Şehir
Moskova- Saint Petersburg arasındaki yolu üzerinde yer alan Novgorod Knezliği’nin kurucusu Rurik’in kente gelişi 862 yılı olarak tarihleniyor.  

Barındırdığı yüzlerce tarihî eserle, Dünya Mirası Listesi’nde olan Novgorod II. Dünya Savaşı’nda Alman işgalindeydi. Bu, 300.00 kadar nüfuslu küçük tarihî şehir İkinci Dünya Savaşı sırasında yıkılmadıysa da önemli hasarlar gördü. Novgorod, Ağustos 1941’den Ocak 1944’e kadar Alman kuvvetleri tarafından işgal edildi. Bu dönemde, şehrin mimarisinin çoğu, tarihî binaları, kiliseleri ve anıtları da dahil olmak üzere ağır hasar gördü veya yok edildi. Ancak ünlü Kremlin ve Ayasofya Katedrali işgalden sağ kurtuldu ve daha sonra restore edildi.
Savaştan sonra, Novgorod’un zengin kültürel mirasını yeniden inşa etmek ve korumak için kapsamlı restorasyon çalışmaları yapıldı. Bugün, özellikle Rusya’nın en eski şehirlerinden biri olarak tarihî önemiyle tanınıyor ve anıtlarının çoğu UNESCO Dünya Mirası alanları olarak listeleniyor.

Rusya’nın Milenyum Anıtı
Anıt, Novgorod kentinde bulunan önemli bir heykeldir. Kentin Kremlin’inde (Kremlin Rusça kale anlamında) 1862’de açılan anıt, geleneksel olarak Vareglerin 862’de gelişine tarihlenen Rus devletinin kuruluşunun 1.000. yıl dönümünü anmak için yaratılmıştı.


Son derece etkileyici olan Milenyum Anıtı’nın tasarımı, Rus sanatçı Mikhail Mikeshin’e ait. 15,7 metre yüksekliğinde ve 65 tondan fazla ağırlığa sahip. Anıt, karmaşık bir tasarımla Rus tarihinin farklı yönlerini simgeleyen üç ana seviyeyi kapsıyor: En üst katmanında, Rusya üzerindeki ilahi korumayı simgeleyen bir melek tarafından tutulan büyük bir haç var.
Orta katmanında prensler, çarlar, kilise liderleri ve Alexander Nevsky, Korkunç İvan ve Büyük Petro (Bizim tarihimiz ondan “Deli” Petro olarak bahseder) gibi kültürel figürler dahil olmak üzere, Rus tarihinin 17 önemli figürü tasvir ediliyor. En altındaki katman ise Rus tarihinin çeşitli dönemlerini temsil eden, altı bölüme ayrılmış 109 kabartma figür içeriyor.

II. Dünya Savaşı sırasında, metal elde etmek için eritmeyi amaçlayan Alman işgalciler tarafından söküldüyse de anıt sonunda kurtarılmış ve savaştan sonra restore edilmiş. Günümüzde ise dayanıklılığın ve Rus tarihinin kalıcı mirasının bir sembolü olarak durmakta.

Rusya’nın Milenyumu Anıtı sadece bir sanat eseri değil, aynı zamanda Rus tarihi ve birliğinin güçlü bir sembolü. Rus devlet yapısının sürekliliğini ve çeşitli liderlerin ve kültürel figürlerin ülkenin gelişimine katkılarını vurguluyor.



St. Sophia Katedrali

Milenyum Anıtı’nın yakınında Novgorod’un dinî merkezi St. Sophia Katedrali Rusya’nın en eski taş yapılarından biri... İstanbul’daki Ayasofya ile mimari benzerlikleri olan katedral, Ayasofya ile kıyaslandığında, arada ciddi bir cüsse farkı ortaya çıkmakta. 1040-1050 yılları arasında inşa edilen Katedralin büyük bronz kapısı, Almanya’da Magdeburg’ta yapılmış, üzerinde İncil’in Eski Ahit ve Yeni Ahit bölümlerinden sahneler barındırıyor. St. Sophia Katedrali’nin dışında sergilenen çanlardan biri ise, II. Dünya Savaşı gazisi: Bombardımanlarda kocaman bir delik açılmış…
Kilisenin içinde yer alan ikonların Rusya’ya Bizans’tan getirildiği bilinmekte. Moğol İstilası döneminde yağmalanana kadar Rusya’nın ikona yapım merkezi Kiev şehriydi. Sonraki dönemde Novgorod önem kazanmaya başlamış. 14-15. yüzyıllarda Novgorod şehrine özgü bir ikona üslubu gelişmiş.