Haber fotoğrafı: Billy Wilder, “The Apartment” filminde Shirley MacLaine’i yönetiyor (1960)

Ben bir yazarım, sadece yazar. Yönetmenliğe, başkaları yazdığım diyaloglara müdahale etmesin diye başladım. Genelde filmlerimi kâğıt üzerinde tamamlamayı severim.”- Billy Wilder

Berlin’den Hollywood’a uzanan bir yolculuk
Hollywood’un altın çağının en parlak ve çok yönlü film yapımcılarından ve yönetmenlerinden biri olarak kabul edilen BILLY WILDER, 1906 yılında Avusturya-Macaristan’ın Sucha Beskidzka kentinde (şimdi Polonya) Yahudi bir ailenin çocuğu olarak Samuel Wilder adıyla dünyaya geliyor. 50 yılın üzerindeki kariyer hayatı boyunca ve bir o kadar filmde imzası olan yönetmen aynı zamanda yapımcılık, senaristlik ve erken dönemlerinde gazetecilik de yapıyor. Billy Wilder’ın yaşadığı hayatın ilk dönemi İkinci Dünya Savaşı öncesi Berlin’den Hollywood’a uzanan bir yolculuğu kapsıyor. Wilder, Berlin’de yerel gazeteler için muhabir olarak suç ve spor hikâyeleri yazıyor sonra düzenli bir iş teklifi alıyor. Sinemaya ilgisi oluşunca senarist olarak çalışmaya başlıyor. 1929’dan 1933’e kadar on iki Alman filmi yapıyor. Nazilerin yükselişe geçmesiyle birlikte Paris’e taşınıyor. Burada ilk yönetmenlik denemesi olan Mauvaise Graine (1934) filmini çekiyor. Film vizyona girmeden önce 1934’te Hollywood’a geçiyor ve Charles Brackett ve Walter Reisch ile birlikte Akademi Ödülü’ne aday gösterilen Ninotchka (1939) filminin senaryosunu yazıyor. Bu filmle büyük bir başarı yakalıyor.


“Stalag 17” filminde William Holden (1953)

Wilder’ın yönetmenliği, yazının önceliğine dayanıyor
Yönetmen, sonraki dönemlerinde mesleğini soranlara şöyle tarif ediyor; “Ben bir yazarım, sadece yazar. Yönetmenliğe, başkaları yazdığım diyaloglara müdahale etmesin diye başladım. Genelde filmlerimi kâğıt üzerinde tamamlamayı severim.” Wilder yönetmenliği çerçevesinde daima yazıya öncelik verirken yönetmenliğini; “Dikkati üzerine çeken çekimler seyirciyi hikâyeden uzaklaştırıyor” fikri üzerine kuruyor. Wilder’ın filmleri sıkı bir olay örgüsü ve akılda kalıcı diyaloglar içeriyor. Seçtiği konuların, ana akım eğlencenin sınırlarını zorladığı da oluyor. Yönetmen, konuyu seçtikten sonra senaryoyu aktörlerin kişiliğine göre büküyor, bu durumda performansı sınırlarının ötesine zorlamaktan daha iyi sonuç aldığı da belli oluyor. Wilder, aktörlerle çalışma konusunda büyük bir yetenek sergiliyor. Karakterleri ciddiye alıyor ve aktör-karakter bağını oldukça kuvvetli kuruyor.

Filmin adı: The Apartment / Türü: Romantik, Dram / Yapım tarihi: 1960 / Süresi: 125 dakika
Yönetmen: Billy Wilder / Senaryo: Billy Wilder, IAL Diamond / Yapımcı: Billy Wilder
Oyuncular: Jack Lemmon, Shirley MacLaine, Fred MacMurray, Ray Walston, Jack Kruschen, David Lewis, Hope Holiday, Joan Shawlee, Naomi Stevens, Johnny Seven / Orijinal dili: İngilizce


İki film, iki eksen çizgisi

Yönetmenin Almanya’daki filmleri ayrı bir inceleme konusu oluşturuyor. Billy Wilder’ın en sevdiği filmler sorusu her dönemde seyircisinin gözünde “Some Like It Hot” ve “The Apartment” olarak cevap buluyor. Marilyn Monroe’nun: “Nobody’s perfect” sözü Shirley MacLaine’nin “Shut up and deal” cümleleri, Billy Wilder seyircilerinin akıllarından çıkmıyor. Sine-Yorum Yönetmen Sineması dosyalarında Billy Wilder’ı kendini tanımladığına inandığı iki filmi üzerinden inceleyelim: “The Apartment” ve “Some Like It Hot”. Buyursunlar!..


“Some Like It Hot” - “Bazıları sıcak sever”, Tony Curtis, Jack Lemmon ve Marilyn Monroe (1959)

Başka bir kasaba, başka bir iş, kendi başımayım

“The Apartment” filmi, şirket kariyerinde yükselme umuduyla dairesini üstlerinin evlilik dışı ilişkilerini yürütmek için kullanmalarına izin veren bir sigorta memurunu, Baxter’ın hikâyesini anlatıyor. Ofis binasındaki asansör operatörüne ilgi duymaya başlıyor, ancak kadının personel müdürüyle ilişkisi olduğunu öğreniyor. “The Apartment”ın hikâyesi, Gezgin Yahudi’nin hikâyesi olarak yorumlanıyor. Sinema çevrelerince Wilder’ın seyirciye sadece hiç olmayan cesaretine ulaşan talihsiz bir adamın hikâyesini değil, dünyayı dolaşmaya yaşayan bir Yahudi’nin hikâyesini anlattığı düşünülüyor. Filmin ana karakteri Baxter’ın yöneticileri Kirkeby, Dobisch, Vanderhoff ve Eichelberger olarak adlandırılıyor. Baxter’ın oturduğu dairenin bulunduğu apartmandaki komşuları Dr. Dreyfuss, Bayan Dreyfuss ve Bayan Lieberman… Bu senaryo karakterleri Yahudi olmayan otorite figürleri ile Polonya Yahudileri arasındaki mücadeleyi gösteriyor. Dr. Dreyfuss, Baxter’a hayat tavsiyesi verdiğinde, “Bir mensch ol” diyor, aslında doktor bunu “bir insan” olarak tanımlıyor. Wilder, “The Apartment”ta iki kültür arasında kalan Baxter’ın karşı karşıya olduğu maddi başarının cazip olduğu ahlaksız, manipülatif bir geniş toplum çiziyor ve bunun karşısına etik davranmanın, insan olmanın ve geleneklerin yaşatıldığı “ev” hissini de Bayan Dreyfuss’un pişirdiği “tavuk suyuna çorba” ile koruyor. Baxter’ın kolilerini toparlarken söylediği şu söz aslında her şeyi açıklıyor; “Başka bir kasaba, başka bir iş, kendi başımayım.”

“Sunset Boulevard” çeviri adıyla “Sunset Bulvarı” film afişi


Bir insan olmaya karar verdim

Filmin doruk noktasında Baxter seçimini yapıyor ve yönetici tuvaletinin anahtarını Sheldrake’e geri veriyor Anahtar, Baxter’ın istediğini düşündüğü tüm ayrıcalıkları ve aidiyet duygusunu temsil ediyor. Baxter kendi aydınlanmasını yaşıyor, Sheldrake’e “Bir insan olmaya karar verdim,” diyor. Baxter’ı, Gezgin Yahudi figürü olarak görürsek, bir yerden bir yere taşınmayla hayatı geçecek olan bu arketip figürü asla tam olarak uyum sağlayamıyor ama her zaman bir şekilde hayatta kalmayı başarıyor.

Beş ödül birden alan ilk yönetmen
“The Apartment” filmi United Artists tarafından dağıtılıyor ve 1960’ın en çok hasılat yapan sekizinci filmi oluyor. 33. Akademi Ödülleri’nde En İyi Film, En İyi Yönetmen ve En İyi Senaryo dahil olmak üzere beş ödül kazanıyor. 1994’te Kongre Kütüphanesi Ulusal Film Arşivi’ne dahil edilmek üzere seçilen yirmi beş filmden biri oluyor. Wilder, aynı film üzerinden (The Apartment) yapımcı, yönetmen ve senarist olarak Akademi Ödülü kazanan beş kişiden biri ve bunu başaran ilk kişi oluyor.

En iyi Amerikan Komedisi
1959’da United Artists’in çıkardığı Yasak Dönemi komedi filmi Some Like It Hot’ta “Eh, kimse mükemmel değildir” cümlesi filmin son şakası olarak dikkat çekiyor. Gişede başarılı olan film, ilk yayınlandığında film eleştirmenleri tarafından pek beğenilmiyor ancak En İyi Yönetmen ve En İyi Senaryo da dahil olmak üzere altı Akademi Ödülü adaylığı alıyor. Eleştirel itibarı kuvvetli bir şekilde artıyor. 2000 yılında Amerikan Film Enstitüsü filmi şimdiye kadar yapılmış en iyi Amerikan komedisi olarak seçiyor. Wilder’ın yönettiği diğer önemli filmler arasında One, Two, Three (1961), Irma la Douce (1963), Kiss Me, Stupid (1964), The Fortune Cookie (1966) ve Avanti! (1972) yer alıyor. Yönetmeni tanıyabilmek için tüm filmlerini zamana yayarak izlemenizi öneriyorum.


“The Seven Year Itch” - “Yaz Bekârı”, Marilyn Monroe ve Tom Ewell (1955)


Wilder’ın belgesel filmi
1945’te Wilder bir Amerikan belgesel filmi çekiyor. Death Mills veya Almanca Die Todesmühlen olarak bilinen film Alman izleyicilere Nazi rejiminin işlediği vahşetleri öğretmek üzere tasarlanıyor. Wilder filmin İngilizce versiyonuyla tanınıyor.

Lütfen bana söyleyin “Annem nerede?”
96 yaşına kadar hayatta kalan senarist ve yönetmen Billy Wilder erken dönemde ailesini toplama kamplarında kaybediyor. Wilder’ın annesi, büyükannesi ve üvey babası Holokost’un kurbanları olarak kayıtlarda geçiyor. Wilder, Thomas Keneally’nin Schindler’in Gemisi kitabını son filmi yapmayı umuyor, “Bunu annem, büyükannem ve üvey babam için bir tür anıt olarak yapmak istedim” diyor ve Steven Spielberg’in uyarlaması Schindler’in Listesi’ni övüyor. Wilder, bir Alman gazetesinde Holokost’u inkâr edenlere de şöyle yazıyor: “Eğer toplama kampları ve gaz odaları hayal ürünü olsaydı, lütfen bana söyleyin - annem nerede?
Billy Wilder bu dünyadaki yolculuğunu tamamladığında gazeteler “Kimse mükemmel değil” başlığını atıyorlar; bu Some Like It Hot’a bir gönderme olarak kabul görüyor. Ben de The Apartment filminden bir göndermeyle satırlarımı sona erdiriyorum: “Shut up and dealKapa çeneni ve kağıtları dağıt!
Keyifli seyirler. Sine-Yorum’dan dostlukla…