Haber fotoğrafı: Shura (Alexandra Verjenskaya)


Bir Şehr-i Stanbul ki... demiş Nedim. Gerçekten de ne şehirmiş yahu! Neler olmuş, kimler gelmiş, kimler geçmiş neler yaşamış, kimisi hala keşfedilmeyi bekleyen ne izler bırakmış… “Şubat ayı aşk ayı, aşkla ilgili bir şeyler yaz,” deyince Editörümüz Gila, beni çok etkilemiş olan gerçek bir aşk romanının ardından inanılmaz bir şekilde ortaya çıkan bilinmeyenleri ile nasıl karşılaştığımı paylaşayım, dedim. Bu aşk hikâyesini küllerinden silkeleyen esasında sevgili Nermin Bezmen. Külleri aralamasına maşa olan, İstanbul’un yakın geçmişini her açıdan tırnakları ile kazırcasına çıkartıp bize kazandıran merhum Jak Deleon… Nerede yayınlanmış, nerede okumuşum bilmiyorum ama bazı kahramanları ile şifahen de olsa yollarımız kesişmiş olduğundan çok duygulanmış, atmışım arşivime. Sizin ve onların affına sığınarak, naçizane aktarmaya çalışacağım…

Kazı-kazı bitmiyor “aşk”ın altı
Büyük aşklar yaşanmış, efsane olmuş dünya yüzünde. Aşk bir yerde yaşamın güçlüklerine karşı insanın motivasyonu ya, her ülkenin sanatı üzerinden bize ulaşır kendilerine has aşklar. İşte bu aşk da bir İstanbul masalında yaşanmış ve tarih olmuş olanlardan.
“Kurt-Seyt ve Shura” hem kitabı hem de filmiyle beni çok etkilemişti. Nermin Bezmen’in anne tarafından dedesi Kurt Seyt’in hikâyesiydi bu. “Ailesinin öyküsünü sansürsüz ve bu kadar detaylı paylaşan ilk yazarım,” diyor zaten Nermin Hanım. Beni etkileyen bu içtenlik miydi, yoksa ben de bir göçmen torunu olduğum için çekilen çilelerin kulak misafiri olarak hayatın bir noktasında es verilip başka topraklarda bir bilinmezde yeniden devam ettirilmeye çalışılmasıyla yaşanan travmalar mıydı, bilmem?

Kurt Seyt


Kurt Seyt ve Shura’nın aşkı

Kurt Seyt, Çarlık Rusya’sına önemli hizmetleri olmuş toprak zengini, varlıklı bir Kırımlı Türk olan Mirza Eminof’un en büyük oğludur. Yaşadıkları yerlerde uzaktan uzağa kurt seslerini duyan bebekler korkup ağladıkları için, adlarına Kurt adı katıldığında bu korkuyu yenecekleri düşünülerek ona Kurt Seyt denmiştir. Öte yandan, Alexandra adının kısaltılmışı olan Shura-Shurucka (Şuracık) diye çağrılan Alexandra Julianova (Julian kızı) Verjenskaya ülkenin birçok yerinde maden ocakları olan bir ailenin henüz 16 yaşındaki ortanca kızıdır. Ana dili gibi Fransızca konuşan, piyano çalan, elitlerin balolarında boy gösteren, Çaykovski müziği ile büyümüş, sosyal yaşamı renkli bir kız... Bir baloda dans ederek tanışan gençlerden Shura, ilk görüşte âşık olmuştur Kurt Seyt’e; fakat Kurt Seyt, yakışıklı olduğu kadar çapkın, ilk zamanlar Shura’ya olan ilgisini öteki maceraları gibi geçici gördüyse de kader ağlarını örmüştür. Örmüştür de aşkları aileleri için olumsuzdur. Mirza Eminof, çocukları için kendi gibi Müslüman ve Türk kökenli aileler kurmalarını hedeflemiştir ve Shura’ya oğlunun birçok macerasından biri gibi bakmaktadır. Aynı şekilde Verjensky ailesi de kızlarına bir Baron yakıştırmakta, Kurt Seyt ile ilişkisi kesinlikle reddedilmektedir. Atatürk’ün bağımsızlık faaliyetlerine gizlice silah temin etmekte olan Kurt Seyt, Çar’ın ordusu mensubu üst düzey bir subay olarak Bolşeviklerce ölüm listesinde yer alınca, silahları yüklediği gemilerden birine binip, öldürülmekten kaçan binlerce Beyaz Rus asilzadesinin kaderince yanında Shura ile İstanbul’a gelirler.

Pera’da yeni bir hayat

Çaykovski müziği eşliğindeki balolardan sonra, aşıklar kendilerini Kalyoncukulluk’ta Mösyö Kostantinides’in işlettiği bir çamaşırhanede buldular. Shura, Seyt’in ardından, dilini, dinini, kültürünü bilmediği yabancı bir ülkeye ailesini terk ederek gitmeyi göze alacak kadar güçlü bir kadındır. Bir gün geri dönme ümitleri Kırım’ın düşmesiyle sona erer. Zamanla Kurt Seyt, Mösyö Kostantinides’in satışa çıkardığı çamaşırhaneyi, Çar Nicholas II’nin babasına hediyesi monogramlı saati elden çıkararak satın alır.
Peki, diyeceksiniz ki, “Artık bir ekmek tezgâhları da olduğuna göre hiç mi evlenmeyi düşünmediler?” Nermin Bezmen, hikâyesini dönemin şartları ışığında değerlendirirken Rus mültecilerinin -birbirlerini ne kadar severlerse sevsinler- bir yere ya da birbirlerine bağlanmaktan korktuklarını görüyor. Geleceğin neler getireceğini bilmiyorlar, nasıl bir rüzgârla buralara savruldularsa, bir başka rüzgârla başka istikametlere savrulmayacakları ne malumdu? Kaldı ki, hür bir ruha sahip olan Seyt Eminof’un evlilik fikrine alışması için henüz çok erkendir.
İyi ki!.. İyi ki, diyorum çünkü aşklarına gölge düşürecek bir olay yaşanır ve Shura’yı birinin kolunda gördüğü bir günün akşamında sevdiği eve de dönmeyince, ihanete uğradığını düşünerek hemen o gece ilk önüne gelenle beraber olur. Oysa, yeni göç dalgası ile Shura’nın amcası, ablası ve yeğenleri de İstanbul’a gelmiştir ve o genç Shura’nın yeğenlerinden biridir. Ailesinden Seyt’i saklamaya devam eden Shura, artık onlarla kalacaktır ama sabah eve döndüğünde, sevdiğini geceyi geçirdiği kızla yakalayınca, aldatılmışlığı aldatarak daha katlanır hale getireceği sanılan bir girdaba kapılır aşıklar. Farklı çevrelerde teselli ararken bir arkadaşı Seyt’i, bir Türk kızı ile aile kurmaya yönlendirince, o kızgınlıkla Seyt, muhafazakâr bir çevreden gelen Mürvet ile hayatının hatasını yaparak iç güveysi evlenir. Bundan sonrası aşklarını halen içlerinde yaşatan sevgililer için mutsuzluktur.


Kurt Seyt, eşi Mürvet ve kızları Leman ve Şükran ile

İki sevgili fırsat buldukça beraber olmaktan kendilerini alıkoyamazken, Seyt Mürvet’i seviyor mudur? Tutucu fikirleri ile kocasına uyum sağlayamadığı gibi üstelik de hamile kalan Mürvet’e acıdığı için mi beraberdir? Hamileliği duyan Shura ilişkiyi bitirme kararı almış, bir Fransız gemisinin kaptanı Alain (…) ile yaşamaya başlayınca, çıkmaza düşen Seyt her üçü için en doğru kararı alıp, hiç değilse Shura’yı güvenli bir gelecek ve evlilik verebilecek olan Kaptan Alain’e, gemisi Fransa yönünde limanı terk etmek üzereyken kendi elleri ile teslim eder.

Bir tesadüfün araladığı kapıdan içeri bakınca

Yıl kaç bilmiyorum, Anadolu yakasında ünlü tamburimiz Ercüment Batanay bir mekân açmıştır. Bir cumartesi akşamı arkadaşlarla gittiğimizde, sahnede piyanoda Madam Taskin, gitarı ile ona eşlik eden ve şarkı söyleyen de Todori Negroponti’dir.


Shura'nın kızkardeşi Madam Taskin - Barones Valentina (Tinuçka)

Madam Taskin / (Barones Valentina von Clodt Jürgenzburg)
Eşi Baron Konstantin, Bolşeviklerce öldürüldükten sonra 1920’lerde İstanbul’a gelen Barones Valentina von Clodt Jürgenzburg, İstanbul Radyosunun ilk kayıtlı piyanisti olur. Majik sinemasında ve Balalayka Orkestrası ile birlikte Rejans’ta, barlarda, otellerde çalar, ikinci evliliğini kendi gibi bir piyanist olan Alexander Taskin’le yapar. Yaşamının geri kalanını hayat arkadaşı Todori Negroponti ile sürdürürken, hakkında birçok yazı yayımlanan, söyleşiler gerçekleştirilen ve hayatı hakkında en çok bilgi sahibi olunan Beyaz Rus göçmeni olur.

Theodore (Todori) Negroponti
Tavernayı taverna yapan, tavernacıların babası olarak bilinen Rum asıllı Todori, Galatasaray’daki St. Antuan Kilisesi’nin ilerisinde -muhtemelen kendi işlettiği- bodrum bir tavernada, piyanoda Madam Taskin eşliğinde gitarı ile Tango, Rebetiko, Rusça parçalar, akla gelen her telden müzikler yaparak girer gece hayatına. “Kafasına koyduğu rakı bardağını düşürmeden sirtaki oynardı,” diyor kayıtlar.
Bu ikili, artık yok olmuş bir devrin, İstanbul’un “Belle Epoque” diye adlandırılan parlak devrinin kalıntılarıydılar. Yaptıkları müzik hem orta yaşlarımızda olan bizlere hitap etmiş hem aristokratik bir yaşantıdan buralara sürüklenmiş bu çiftin değişen müşteri profiline inat, halen ayakta kalma mücadelesi bizi derinden yaralamıştı. Adet edindik, artık her hafta sonu orada, bu yaşlı ikilinin müziği ile hem eskilere dalıyorduk hem de içten alkışlarla destekleyerek, belki de patronlarını etkilersek ekmek kapılarının süresini uzatabileceğimizi umuyorduk. Mekân kapandı, izlerini kaybettik. Ta ki bir gün, basında Nermin Bezmen’in onlarla fotosunun altını salt akıbetlerini öğrenmek için okuyana kadar…

Madam Taskin, Nermin Bezmen ve Todori Negroponti

Gerçekler bazen bir adım ötededir
Nermin Hanım, anne tarafından dedesi olan Kurt Seyt Eminof’un yarım kalmış büyük aşkı Shura’nın akıbeti hakkında başka nereden ne öğrenirim çabasındayken bir şekilde yolu kendi ifadesi ile “Bir tarih ve kültür arkeoloğu” ve “Beyoğlu’nda Beyaz Ruslar” kitabının yazarı Jak Deleon ile kesişince, Jak Bey onu, İstanbul’da halen hayatta olan Beyaz Rusların en renklilerinden Barones Valentine Clodt von Jürgenzburg, diğer adıyla, Madame Valentine Taskin ile tanıştırabileceğini söylüyor.
Bir cumartesi günü rahmetli eşi Pamir Bezmen ve Jak Deleon ile Tarlabaşı’ndaki evlerine öğlen yemeğine davetli olarak gittiklerinde, onları bekleyen: “Sofradakiler Pera’nın tarih olan kültüründen miraslardı sanki!” Rus, Ermeni, Arnavut, Rum… masada “Şerefe!”, “Nazdrovya!”, “Yassu bre pedimu!”, “Avec santé!” her dilden kalkan kadehler İstanbul’un eski kozmopolit güzelliğini yaşatıyordu. Bir ara Barones’in, “Siz bir şeyler yazmak istiyor... Öyle dedi Jak. Nedir siz yazmak istedi?” sorusuna coşkuyla içindekileri döken Nermin Hanım’a, Barones, Shura için Benim kız kardeş bu! demesin mi?

Ve perde!
Shura, birkaç hayal kırıklığı ve güç zamanların ardından nihayet, onu çok seven ve çok değer veren Frederic Aubrey Nash ile evlenip California’ya yerleşmiş, Sandra adında bir de kızı olmuş. “Çok genç öldü” demiş Barones Valentina, Todori’nin ona seslendiği şekli ile “Tinuçka”. Komünist rejimin özel izniyle, 40 yıl sonra 92 yaşında kızı Shura’yı görmeye giden annesi Yekaterina Nikolayevna ile yan yana gömülüymüş.


Shura, annesi Yekaterina ve kızı Sandra ile (1958)

Bu buluşmanın ardından altı ay süresince, muhtelif vesilelerle Madam Taskin (Valentina - Tinuçka), Nermin Hanım ile anılarını paylaşmaya devam ediyor, “Beni de yaz diyor,” ona. Dahasına ömrü yetmiyor. 1992 baharında 90 yaşında vefat edip İstanbul’daki Beyaz Rusların defnedildiği Şişli’deki Rum mezarlığına defnediliyor. Todori’nin (Negroponti) hayatı ise Atina’da noktalanıyor.
Hikâyenin devamını umarız kısa sürede Nermin Bezmen’in kaleminden daha detaylı olarak öğreniriz.

ÇIKMAZ yazdığı halde girdiğin sokağın adıdır AŞK...