Giderek hızlanan, köklerinden kopan bir dünyada, geleneklerin taşıyıcıları olan toplulukların hikayeleri daha da kıymetli hale geliyor. “Turna Misali” de tam bu döneme denk gelmiş bir film. Senaryosunu Eyüp Boz ve İffet Eren Danışman Boz’un yazdığı, Yönetmeni İffet Eren Danışman Boz’un incelikli bakışıyla çekilen yapım, Anadolu Yörüklerinin göç yolculuğunu hem bir yaşam biçimi hem de bir hafıza mekânı olarak ele alıyor.

Film, sadece bir aile hikâyesi anlatmıyor; aynı zamanda kaybolmaya yüz tutan bir kültürün, tıpkı göç eden turna kuşlarının kanadında taşınan bir sır ya da dua gibi, gelecek nesillere aktarılmasını hatırlatıyor. Bu yönüyle “Turna Misali”, kimlik temalarıyla ilgilenenler için de beklenmedik derecede tanıdık bir duygu taşıyor: Köklerini koruma çabası, belleği aktarma arzusu, göçün ağırlığı ve ailenin bu yolculuktaki birleştirici gücü kalbimizin derinliklerine ulaşıyor.



Bir Ailenin Sessiz Çığlığı
Başrollerde Sennur Nogaylar ve Necmettin Çobanoğlu’nun yer aldığı film, göçebe yaşamın ağır ama yalın ritmini, bir ailenin çatlaklarından geçirerek anlatıyor.

Kadının yükü, erkeğin direnci, gençlerin kendi yolunu çizme arayışı; biz, hepimiz…

Her karakter, sadece Yörüklere değil, kimliğini korumaya çalışan bütün halklara ait evrensel bir hikâyeden... Sennur Nogaylar’ın beden dili ve sesiyle yücelttiği Aksak Ailesinin reisi Gülsüm Ana “her ne pahasına olursa olsun göçe geleneksel yöntemlerle, develerle göçmeye kararlıdır.” Ailesinin göçü terk etmesini ve yerleşik yaşama geçmesini istemeyen Gülsüm Ana’nın direncini ve geleneksel göç hazırlıklarını, kaybolmaya yüz tutmuş, var olmak için günümüz dünyasının mecbur kıldığı değişime karşı verdikleri sessiz mücadeleyi anlatıyor.

Görüntü yönetmeni Eyüp Boz’un kamerası, Anadolu’nun yaylalarını sanki bir kadim kutsallık hissiyle çekiyor. Güneş ışığının dağlardaki kırılması, çadır dokusunun rüzgârdaki titreyişi, sürülerin ağır ağır yürüyüşü… Bütün bu görsel anlatı, filmin duygusal omurgası izleyiciyi de yolculuklarına dahil ettiriyor.



Turna: Yolculuğun, İnancın ve Hafızanın Kuşu
Turna kuşları, Orta Asya’dan Anadolu’ya uzanan çok köklü bir sembol. Hem göçün kutsallığını hem bu yolculuğun bilgece kabulünü, hem de sürüden kopmama direncini anlatır.

Yahudi geleneğinde de kuşlar —özellikle dönüşü, umudu ve Tanrı’ya yönelen kalbi simgeleyenler— metaforik olarak güçlü bir yere sahiptir. Turnanın göç ritmi, insanoğlunun yüzyıllara yayılan zorlu yolculuklarına şaşırtıcı derecede yakın bir anlam taşır:

Yer değiştirmek zorunda kalmak ama hafızayı taşımaya devam etmek.

“Turna Misali” işte bu ortak duyguda buluşuyor. Film politik bir söyleme ihtiyaç duymadan, yalnızca bir halkın kendi yolunda kalma çabasını anlatıyor; izleyene ise göçün insan ruhunda açtığı sessiz yankıyı hatırlatıyor. Film, merkezine insanı koyarak; aidiyetin, mücadelenin, değişimin ve kaybın evrensel duygusunu bizlere izlettiriyor. Ellerin hünerini, kadının gücünü, emeğini, unutulmak istenen gelenekleri ama en önemlisi yaşayan, çatışan korkuları ve bir o kadar da umutları olan Yörükleri kültürleriyle de bizlere anlatıyor.

Uluslararası Yolculuk: Yörük Hikâyesinin Dünyaya Açılması
Film, Türkiye’deki gösterimlerinden sonra çeşitli ülkelerde de ilgi gördü.

Dünya prömiyerini Tokyo Uluslararası Film Festivali’nin “Asian Future” seçkisinde yaptı; ardından Amerika’dan Avrupa’ya uzanan birçok festivalde izleyiciyle buluştu.

Yörüklerin sessiz ve derin yaşamı, Tokyo’dan New York’a, Alaska’dan Balkanlara uzanan bu yolculukta kültürel bir köprüye dönüştü. Bu da yapımın en dikkat çeken yanlarından biri: Sessiz bir dünya hikayesi, aldığı ödüller ile sınırları aşarak evrensel bir dile büründü.

“Turna Misali”, birçok uluslararası başarı elde etti. Bunların arasında:
IFFNY – International Filmmaker Festival of New York

• En İyi Uzun Metraj Film

• En İyi Görüntü Yönetmeni

Anchorage International Film Festival, Alaska

• Mother of Cultural Exchange Award (Kültürel Değişim Ödülü)

Nartugan Film Festivali

• En İyi Film

Uluslararası Kadın Yönetmenler Festivali

• Jüri Özel Ödülü

Bu ödüller, filmin küresel karşılığının sadece sinemasal değil, aynı zamanda kültürel bir değer taşıdığını gösteriyor.

Yörüklerin dünyası, sinemanın dili sayesinde izleyiciye ulaşıyor ve göçün sadece yer değiştirme olmadığı gerçeğini anlatıyor.

Göç, aynı zamanda bir dil, bir gelenek, bir hafıza biçimi.

Yörüklerde göç bir zorunluluk değil; bir kimlik biçimi.

Göç ettikçe kaybolmayan, aksine taşınan bir kültür…

Bir halkın hafızasını ve geleneklerini anlatarak aslında tüm insanlığın ortak hikâyesine ayna tutuyor.

Turnanın Kanadı Gibi Hafif, Yörük Ateşi Gibi Kalıcı
Sessiz, ağır ilerleyen, ama izleyenin içine işleyen bu anlatı turnanın gökyüzünde süzülen çizgisi gibi…

Kendi köklerini, kültürel belleğini ve yolculuğunu önemseyen her izleyici için film, aslında güçlü bir hatırlatma:

Bazı hikayeler asla kaybolmaz. Yalnızca taşıyıcısını değiştirir. Köklerimizi koruma çabamız, aktardığımız hikayelerimiz bizi hep, tekrar birleştirir.

Ve belki de hepimizin içinde, bir yerlerde, hala göç yolunu bilen bir turna vardır. Hep…