PORTRE - Begüm Erda


Auschwitz’deki toplama kampında tutulan esirlerin kurtarılışının yıldönümü olan 27 Ocak, her yıl tüm dünyada Yahudi Soykırımı Kurbanlarını Anma Günü olarak idrak ediliyor. Kamplardan kurtulup hayatta olanların en gençleri bugün seksen ve doksan yaşlarında. Giderek sayıları çok azaldığından, bu kişilerle yüz yüze konuşmak, ilk ağızdan hikâyelerini dinlemek zorlaşıyor.
Bu hikayelerin hepsi çok değerli; bizimle ve anlaması oldukça zor, insanlığın dibe vurduğu bir tarihsel dönem arasında bağ kuruyorlar. Bir kişinin bünyesinde kamplarda yaşamış, acı çekmiş, hayatını kaybetmiş onlarca kişinin duygularını, düşüncelerini bize taşıyor, toplumsal hafıza oluşturuyorlar.


Suzan Alalu, Begüm Erda ve Eva Fastag (100 yaşında) ile kibbutzda, Mart 2017

Eva Fastag
Bugün 103 yaşında olan Eva Fastag da Holokost’tan sağ kurtulan az sayıdaki şanslı kişilerden biri. Onunla, uzun zamandır yuvası olan, Tel Aviv’den bir saat kadar uzaklıkta, İsrail’in en büyük ve zengin kibbutzlarından biri olan Ma’agan Michael’deki yaşlılar evinde tanıştım. Bir grup arkadaş olarak, hem İsrail’i gezmek, hem de kibbutz’da yaşayan dostumuzu ziyaret etmek için yaptığımız seyahat bana Eva’yı tanıma, hikayesini dinleme, onun yaşamının benim ruhumun da bir parçası olması fırsatını vermiş oldu.


Eva Fastag

Eva, 1917 yılında Varşova’da, Polonya’da doğmuş. İki yaşındayken ailesi, Rus işgali altındaki şehirdeki hayatın, geçim sıkıntısı, antisemitizm gibi zorlukları nedeniyle Belçika’ya, Antwerp şehrine göç etmiş. Diğer dört kardeşi de burada doğmuş. Eva önce Flaman devlet okulu, sonra da Fransız kız okuluna gitmiş, arkasından sekreterlik ve stenografi öğrendiği bir meslek lisesine devam etmiş. Almanca da öğrenmiş. Hayatını kurtaran da aldığı eğitimler, kazandığı beceriler olmuş.


Eva Fastag annesi Justine-Raabe, babası Jacob ve kız kardeşi Sarah ile

Brüksel’de bir sigorta şirketinde çalışırken, 1942 yılında, trenden indiğinde SS askerleri tarafından yakalanan Eva, Almanca bilgisi ve sekreterlik mesleği nedeniyle Mechelen’de Kazerne Dossin toplama kampına gönderilmiş. Eva’nın çalışma kampı zannettiği bu yer, gerçekte tutukluları Auschwitz’e göndermek için kurulmuş olan bir transit kamp imiş. Yaklaşık 25.000 Yahudi buradan Auschwitz’e gönderilmiş.


Mechelin’de Kazerne Dossin toplama kampı

Tutuklulara yardım
Eva’nın başlıca görevi kampa getirilen tutukluların isimlerini yolcu manifestosuna daktilo etmekmiş. Bu görevi yaparken Eva kamptaki tutuklulara da yardım etmeye çalışmış. Aile olarak birlikte aynı odada kalabilmeleri için bazı tutuklulara, kampa farklı tarihlerde gelmiş olmalarına rağmen birbiri ardına gelen numaralar vermiş. Aynı işlemi direnişçiler için de yaptığı için bazıları trenden kaçmayı başarabilmiş.
1942’nin Ağustos ayında, Eva’nın ailesi tutuklanmış ve Mechelen’e getirilmiş. Eva ailesinin Auschwitz’e gönderilmesini bir müddet geciktirebilse de engel olamamış. Kız kardeşi Sarah, Eva’nın tutuklanmasından bir gün önce İsviçre’ye kaçarak kurtulmuş. Sarah Türk Kızılay’ı vasıtasıyla Eva’ya bir yiyecek paketi göndermeyi de başarmış ancak paketin içindeki kuru yemişlere Nazi askerlerden biri el koymuş.

90 yaşında Aliya
Kampın özgürleştirilmesiyle birlikte Eva 9 Haziran 1944 tarihinde serbest kalmış. Bir erkek kardeşinin Varşova’ya gönderildiğini ve orada tifodan hayatını kaybettiğini, ailesinin diğer fertlerinin de Auschwitz’de öldürüldüğünü öğrenmiş. Eva evini kaybettiğini, orada Almanların yerleşip yaşadığını görünce anlamış. Bir yaşlılar evinde çalışarak, ancak yiyecek ve barınma ihtiyacını karşılayarak hayatını sürdürmüş. Kampta tanıştığı Abraham Dobruszkes bir sene sonra gelip kendisini bulmuş ve evlenmişler. Bir kızı olmuş, kızının üç çocuğu, onların da üçer çocuğu.
Eva ve eşi Belçika’da Ghent şehrinde yaşamışlar; kocasının vefatından sonra da kız kardeşi ile Fransa’da Strasburg’da oturmaya başlamış. Kızı da İsrail’e göç etmiş. Eva doksan yaşındayken kardeşinin bakım evinde yaşaması gerekince, Eva da kızına yakın olmak istemiş ve Ma’agan Michael’de yeni bir yaşam kurmuş.
Eva ile aynı dönemde Mechelen’de bulunan, çizim yeteneği olduğu için, posterlerin hazırlanması, mahkûmların boynuna takılan numaraların yazılması gibi işleri yapmakla görevlendirilmiş olan ve bu nedenle ölümden kurtulan Irene Awret, kamp anılarını yazdığı “Önce Beni Yakalamaları Lazım” (They’ll Have To Catch me First) adlı kitabında Eva’dan da bahsetmiş. Ondan çok etkilendiğini, birlikte avluda yaptıkları yürüyüşlerden çok zevk aldığını anlatmış. Eva’yı çok canayakın, biraz inatçı ve açık fikirli biri olarak tanıtmış. “Bu ufak tefek, büyük kahverengi gözlü, enerji dolu kızı oradan oraya sıçrayan bir sincaba benzetirdim” diye yazmış.


Eva Fastag, kibbutzdaki odasında, 2019

Holokost’u inkâr edenler de var
Eva uzun yıllar boyunca yaşadıklarından kızına, torunlarına ve yakınlarına bahsetmemiş. Yaşadıklarını tüm dünyaya haykırmak istemez mi insan diye aklımdan geçirsem de bunun hiç de kolay olmadığını fark ettim. Belki anılarını perde arkasına atınca acılarının da yok olacağını düşündü. Belki de ailesini bu geçmişin tanımlamasını istemedi. Ya da diğer birçok Holokost kurtulanı gibi insanların anlamayacağını, doğruyu söylemediğini, olanları abarttığını düşüneceği endişesini taşıyordu.
Holokost’u inkâr edenler de var, geçmişte yaşanan acıların üzerine bir de bu inkârın yarattığı acıyı ekliyorlar, yeni derin yaralar açıyorlar. Yapılan araştırmalara göre bazı kurtulanlar, yakınları dahil milyonlarca kişinin öldüğü Holokost’tan sağ çıktıkları için kendilerini suçlu hissediyor; belki de bu nedenle suskunluğu tercih etti Eva. Ya da insan anlatmak istese de yaşadıklarını tanımlayabilecek doğru kelimeler bulmak mümkün olur muydu?


Da Laaste Getuige (Son Tanık)
Son yıllarda, Auschwitz’de hayatlarını kaybedenlerin hikâyelerini anlatmaya fırsatları olmadı, bu nedenle ben anlatmalıyım diye düşünerek Eva yaşadıklarını aktarmaya başlamış. Bazı televizyon programlarına çıkmış, söyleşilere katılmış. Belçikalı yazar Pieter Serrien, kibbutzda onu ziyaret etmiş, röportajlar yapmış ve Eva’nın yaşamı Da Laaste Getuige (Son Tanık) adlı 2019 yılında çıkan bir kitapla hayat bulmuş. Kamplarda hayatlarını kaybedenlerin hikayelerinin kaybolması, onları bir kere öldürmek olurdu diye düşündüm, bu yaşamlar insanlık tarihinde yer almalı, gelecek nesillere ders olmalı, ışık tutmalıydı.

“Kim bir tanığı dinlerse o da tanık olur.” 
Eva’nın anlattıklarından sonra kendimi çok küçük ve olağan bir hayat yaşamış olmaktan dolayı suçlu hissettim, o ise karşımda devleşti. Elie Wiesel’in dediği gibi “Kim bir tanığı dinlerse o da tanık olur.”  Eva’nın sözleri ile yıllarca öncesine gidip, insan onurunun nasıl ayaklar altına alındığını, kampta çorba, biraz ekmek ve bazen reçel ile karnını doyurmaya çalışmanın imkânsızlığını, düzenli olarak Nazi askerlerinden dayak yiyen tutsakların çaresizliğini, belirsiz geleceğin insana yüklediği ağırlığı hissettim.
Aradan onca zaman geçmiş olmasına rağmen, anıları canlanınca gözyaşları o iri gözlerden sanki hiç durmayacakmış gibi akıyordu. Geçmiş, yaşanmış, geride kalmış, bitmiş bir şey değil; insanın içinde canlı bir varlık sanki, nefes alıyor, yaşıyor. Şimdiki zamana da, geleceğe de soğuk ve acıtan dikenli kollarını uzatıyor ve sarıyor. Zaman acılara ilaç, yaralara merhem olamıyor, hikayelerin etkisini, gücünü azaltamıyor. Sadece bu yaraları kabullenme ve onlarla hayatına devam etme becerisini kazandırıyor. Eva da uzun yıllar ağır depresyonla savaşmış, tam anlamıyla olağan bir hayat sürememiş.
Kibbutz’daki yaşamının Eva için bir liman olduğu belliydi. Orada kendini güvende hissediyordu. Kızının, yakın bir şehir olan Zikhron’da oturduğu için sık sık ziyarete gelebilmesi, onun için çok büyük bir mutluluk kaynağı idi. Kibbutzdaki dostlarının sevgisi, ilgisi ve desteği onu hayata bağlıyordu.


Eva’nın 100. Doğum Günü Partisi için Kibbutz’daki dostları tarafından hazırlanan davetiye

“Neden bunlar yaşandı?”
Kibbutz’un önünde tüm heybeti ile uzanan Akdeniz’in maviliği, havası, güneşi Eva’yı sakinleştiriyor olmalıydı. Küçük yaştan beri bir kitap kurdu olan Eva, hala bildiği dillerde felsefe kitapları ve romanlar okuyordu. Hafızası gayet kuvvetli, muhakemesi de yerindeydi.
Eva, yaşadığı depresyonu aşmış olsa da, zaman zaman içinde yaşayan geçmişle arasına mesafe koyabilse, kibbutzda dingin bir yaşam sürebilse de, bu sefer de cevabını bulamadığı sorular onu ruhunu kemiriyordu. “Neden bunlar yaşandı?” “Neden bizden nefret ediyorlar?” “Neden canavarlığın kol gezdiği bu dönem için yaşanmadı diyenler var?”

Not:
Eva Fastag (103) şu anda hayatta ve Ma’agan Michael’de yaşantısına devam ediyor. Artık çok yorgun, pek kimseyle görüşmek istemiyor ve hayata veda etmek istediğini söylüyor.