ÇEVRE

İlk şehirlerin Mezopotamya ve Mısır’da kurulmaya başlandığı en eski zamanlardan 18. yüzyılın başlarına kadar, kırsal alanda ziraatla uğraşan kalabalık nüfus ve ekonomik faaliyetin oluştuğu şehirler arasında bir denge vardı. Şehirlerdeki hareket, esas olarak pazarlarda alım satımdan ve küçük ölçekli imalatlardan oluşuyordu. 18. yüzyılın ortalarından itibaren, Endüstri Devriminin de katkısı ile, şehirler orantısız şekilde büyümeye başladı. 20. yüzyılın başlarında Dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 15’i şehirlerde yaşardı. Ancak, 2007 yılına gelindiğinde bu oran yüzde 50’ye çıkmıştı bile. Tarihler ilerledikçe şehirler büyüyor ve kalabalıklaşıyor. 2050 itibariyle, gelişmekte olan ülkelerdeki nüfusun yüzde 64’ünün, gelişmiş ülkelerin nüfusunun ise yüzde 86’sının şehirlerde yaşayacağı öngörülüyor.
Şehirler insanlara pek çok olanak sunuyor -daha çok iş, daha iyi eğitim, daha ilginç eğlence olanakları gibi- ama bunun elbette ki bir bedeli var. Şehirlerin altyapıları bir yandan gelişirken, bir yandan yükü kaldıramayıp çöküyor, hava ve su kirleniyor, insan sağlığı bu durumdan kötü etkileniyor. Bedellerden biri de doğadan gitgide uzaklaşmak. Bu, sadece fiziksel sağlığımızı değil, akıl sağlığımızı da etkiliyor. Daha planlı bir şehirleşme bu duruma çözüm olabilir.


Stefano Boeri Mimarlık şirketinin Milano’da gerçekleştirdiği orman-kuleler

Bahçe-şehirler
1800’lü yılların sonu, 1900’ların başında doğayı şehirlere taşımak amacı ile bahçe-şehirler düşünülmüş. Fikrin başlangıç noktası İngiltere, fikir babası da Ebenezer Howard. Bahçe-şehirler, orantılı alanlarda konut, endüstri ve tarım alanlarını içeren yeşil kuşak ile çevrili, kendi kendine yeten topluluklar için planlanmaktaydı. Yeşil kuşaklı, planlı programlı kentler imar edilmiş. 1930’da tüm Dünyada böyle bir eğilim varmış, pek çok şehir planlamacı yeşil şehirler tasarlamış. İngiltere’de, Avrupa’da, Amerika’da, hatta Avustralya ve Afrika’da proje bahçe-şehirler yapılmış. Ancak bahçe-şehirlerin planlanması büyük ölçüde devlet desteği istiyor ve büyük alanlara ihtiyaç duyuluyor. Ya şehrin içini, hatta apartmanların kendilerini yeşillendirsek? Fikir çok yeni değil. Mesela 1896’da Viyana’da çevre dostu ve çok renkli bir binanın üstüne 200 ağaç dikilmiş! (Hundertwasserhaus) Yaratıcı bir kentsel ormancık projesi. :)

Şehirlerde dikey ormanlar

Yer sıkıntısı olunca şehirlere dikey ormanlar kuramaz mıyız diye bir fikir doğuyor. Yakın zamanda İtalyan Stefano Boeri Archittetti firması bu anlayışla, insanlarla diğer canlılar arasındaki ilişkiye odaklanan dikey ormanlar kurmaya başlamış.
İlk örnek, Milano’da Porto Nuova’da 80 ve 112 metre yüksekliğinde iki apartman. Projede dikey olarak 800 ağaç yer alıyor. Bunların bazıları büyük ağaç, bazıları daha küçük. Ayrıca 5.000 çalı ve çeşitli çiçekler var. Ağaçlarla beraber kuşlar ve başka hayvanlar da gelmiş. Projede bir grup botanikçi ve etolog, mimar ve mühendislerle birlikte çalışılmış. Bu ödüllü projenin ardından Fransa’da ve İsviçre’de tamamlanan başka projeler gelmiş.

Orman-şehirler
Dünyanın pek çok yerinde yapımı tamamlanmış veya sürmekte olan dikey orman projeleri var. Örneğin, Hollanda’da Utrecht şehrinde, tren istasyonuna çok yakın bir bina yapılıyor, binanın üstünde 360 ağaç, 9.640 çalı ve ayrıca çiçekler bulunacak. Binanın 2022 yılında bitmesi planlanmış. Çin’de de Huanggang ve Nanjing şehirlerinde Çinli mimari tasarım firmalarıyla ortaklaşa yapılan projelerin kuleleri tamamlanmış, bitkilerin bir kısmı vinç yardımı ile yerleştirilmiş, bir kısmı ise hala yerleştiriliyor. Bunlar yaşayan kuleler, çünkü üstlerinde yaşayan, nefes alan ve fotosentez yapan ağaçlar var. Liuzhou bölgesindeki muhteşem orman-şehir projesi ise birazcık gecikmiş durumda. Bittiğinde orman içinde 30 bin kişi oturacak. Ağaçlar her sene, 10 bin ton karbondioksiti ve 57 ton çevre kirletici maddeyi dönüştürecek. Her şey planlandığı gibi giderse, üç adet yaşayan kule de Kahire’de yapılacak. Bekleyen veya yapılmakta olan başka projeler de var.
Tabii ki Stefano Boeri Archittetti, Dünyadaki tek dikey mimari-orman tasarlayan firma değil. Örneğin Malezya’da Kuala Lumpur’daki dikey orman-yaşam alanı projesini Jean Nouvel isimli başka bir mimar gerçekleştirmiş. Singapur’daki Oasia Hotel’i ise Woha isimli bir Singapur firması tasarlamış.


Oasia Hotel - Singapur


Ağaç ve oksijen

Birçok faktörün neden olduğu aşırı karbondioksit atmosferimizde biriken ve iklim değişikliğine sebep olan bir maddedir. Ağaçlar karbondioksiti emer, karbonu depolayarak yok eder ve oksijeni havaya geri verir. Kötü kokuları ve kirletici gazları (azot oksitler, amonyak, kükürt dioksit ve ozon) emerler, kötü parçacıkları, yapraklarında ve kabuklarında hapsederek havadan temizlerler.
Dikey bahçeler de yataylar kadar şehirleri güzelleştirebilir, yollar ve otoyollar boyunca gürültüyü azaltabilir, biyoçeşitliliği olumlu yönde etkileyip kaybettiğimiz kuşları ve böcekleri şehirlerimize ekleyebilir, havadaki karbondioksiti alıp, onu çok ihtiyacımız olan oksijenle değiştirebilir. Üstelik, bunu suyu çok verimli bir biçimde kullanarak gerçekleştirebilirler. Kim bilir, belki çocuklarımızın ve torunlarımızın yaşayacağı şehirler bu şekilde planlanacak.

Kaynaklar
https://theconversation.com/the-urban-forest-of-the-future-how-to-turn-our-cities-into-treetopias-134624
https://en.wikipedia.org/wiki/Urbanization
https://en.wikipedia.org/wiki/Garden_city_movement
https://worldarchitecture.org/article-links/egcme/stefano-boeri-s-the-vertical-forests-are-growing-in-china-as-trees-are-starting-inhabiting-in-towers.html
https://interestingengineering.com/9-vertical-forests-around-the-world-that-look-like-jungles-in-the-city
https://www.architectmagazine.com/project-gallery/liuzhou-forest-city_o
https://www.weforum.org/agenda/2017/07/welcome-to-china-s-urban-forest/
https://www.bdcnetwork.com/blog/vertical-gardens-wellness-oases-urban-jungle