Hollywood Star Stüdyo portrelerinin en parlak döneminden on yıllar sonra bile bu ikonik görüntüler film tutkunlarını, güzel kadınları ve yakışıklı erkekleri takibine alanları ve tabi ki fotoğrafçılarla birlikte sayısız insanı hala büyülüyor. Doksan yılı aşkın - neredeyse bir asır önce bu büyülü dönemin tam olarak nasıl olduğunu anlayarak zihinlerde yeniden inşa etmek elbette imkânsıza yakın. Bu dönem -Star Stüdyo Portre geleneğinin icat olduğu dönem ve fotoğrafların (gerçekten) nasıl o kadar kusursuz olduğu konusunda bugün bile hala tartışmalar sürmekte. Aynı teknikler hatta daha gelişmiş olanları kullanılmaya çalışıldığı halde aynı etkileri yeniden canlandırmak çok zor. Ancak yine de günümüzde hala bu fotoğraflar ve görsel etkileri stüdyo portre fotoğrafçılarının ortak dili olmaya devam etmekte.


“Yüzünde sürekli bir gülümseme taşıyan kimse, altında ürkütücü denebilecek bir sertliği gizler.” 
Greta Garbo


Aydınlatma teknikleri
Bu portrelerin teknik yönleriyle ilgili bazı mitleri ve yanlış anlamaları da ortadan kaldırma çabası sürüp gitmektedir. Çağdaş dergilerdeki yıldızlarla ilgili makalelerin büyük çoğunluğu, elbette, görüntülerin ardındaki mitleri desteklemek için yazılır, bu nedenle fotoğraflara, çoğu zaman, rötuş ve makyaj konusunda çok da gerçekçi olmayan anlatılar eklenir. Aydınlatma planlarının ise son zamanlarda ticari sır olarak korunduğu gerçeği veya o zamanlar ve şimdi birçok fotoğrafçının teknik olarak bundan bir zevk aldığı gerçeği göz ardı edilmemelidir.


"Çok zengin oldum, çok güzel oldum, çok ünlü oldum, ve çok mutsuz oldum.”
Brigitte

Star Stüdyo ‘Portre’ çekimleri
Hollywood Star Stüdyo portrelerinde genel olarak kullanılan kameraların özelliklerine vurgu yapılır. Uzun poz süreleri, keskin olmayan objektifler ve yavaş filmler teknik açıdan incelenir. Çok çeşitli aydınlatma birimleri ve etkileri üzerinde durulur. Işıkların isimleriyle ilgili terminoloji bile belli bir standarda tabi değildir. Çoğu zaman, fotoğrafçıların bireysel olarak ürettiği ışıklarının adları, genel terimler olarak kullanılır. Hollywood Star Stüdyo Portreleri, bu açıdan stüdyo aydınlatmasının temellerini sabitler. Herhangi bir portreye bir Hollywood havası verebilecek bazı temel kurallar vardır. Pozlar buna bariz bir örnektir. Makyaj, saç, kıyafet ve takılar ya zamansız olmalı ya da 1930’lar ve 1940’ların orijinallerine mümkün olduğunca yakın olmalıdır. Arka planları basit tutmak gerekmektedir. Dramatik gölgeler çok önemlidir. Yine de, Hollywood’da her şeyin her zaman göründüğü gibi olmadığını unutmamak gerekir. Hollywood’a ait hiçbir şey bir medium’a indirgenemez. Çünkü bir zamanlar Fransız reklamcı Jacques Séguéla’ın unutulmaz sözcükleriyle ifade ettiği gibi Holywood daha beyaz yıkar.


“Bacaklarım güzel değil aslında, sadece onlarla ne yapacağımı iyi biliyorum.” Marlene

Savaş ve ‘büyülü masallar’
1900’ler itibariyle yeni yüzyıl insanının büyük atılımlar yaparak ileri gitme çabaları, 1914’de Büyük Savaş’ın patlak vermesiyle fazlasıyla yön değiştirmişti. Kısa süreli bir çekişme gibi başlayan savaş bir kırıma dönüştüğünde insanların antropolojik beklentileri de yıkım içine girmişti. Buna karşın savaşan ülkelerden biri olan Amerika, ne olursa olsun ilerlemeci bir tutumdaydı. Bir yandan da tüm dünyada teknolojik gelişmeler devam etmekteydi. 1920’lerin sonlarına doğru güçlükle kapanan yaraların yerini 1930 yılı siyasal ve ekonomik çöküntüleri alınca, yeni yüzyıl insanı can çekişmeye başladı. Ve efsaneleri her zamankinden fazla anımsamaya… Efsanelerde ve mitolojide her şey, tüm savaşlara karşın ne kadar da büyülüydü. Ve asıl şimdi ihtiyaç vardı tüm bu büyülü masallara…

Bir düş imparatorluğu Hollywood’un keşfi
Ve bir gün, aslında tam da yaşananların sertleştiği günlerden biri olan 1924 Baharında Metro Goldwyn Mayer (MGM) binası tüm ihtişamıyla dikilmekteydi. Orası Amerika, Hollywood’du. Ve HOLLYWOOD bundan böyle hep büyük harflerle yazılacaktı. İnsanlık için söylemek istediği çok sözü vardı. Yitirilmiş olan tüm beklentileri geri getirmeye adanacaktı. Tüm kırık dökük egoları güçlendirmeye çalışacak ve ileriye doğru atılan her adımda “insan”ın değerleri üzerinde çalışacaktı.
Kısaca özetlemek gerekirse Hollywood’un keşfi, sinemadan çok düş üreten bir sinemaydı. Bay Lumierre’in icadı, her şey bir yana bize hareketi göstermek için hazırlanmış bir donanımdı. Görevi bize gerçeği düşündürtmekti. Beverly Hills sihirbazları onu bir fantazmalar aynasına dönüştüreceklerdi. Bundan sonra yeni bir ırkın, starların doğuşuyla sanayi çağımızın büyülü masalları başlıyordu. Yarı insan yarı tanrı Olympos Tanrılarını ve mitoloji kahramanlarını yeni bir yaklaşımla ele alan ‘modern tanrısallık’, yeni star kültüyle birlikte yeni bir din de yaratacaktı. Tüketim toplumumuzun yetkin ürünü star, dinin ve siyasetin sırayla bozduğu temel antropolojik beklentileri yakalıyordu.

Modern tanrısal yaratıklar - “star”lar
Peki bunları nasıl yapacaktı MGM? Star sisteminin kodlarını oluşturmakla işe başladı. Ve o modern tanrısal yaratıkları; “star”ları saklandıkları karanlık kuytudan çıkarmakla…

“Star”lar! Nedir star?

Star, kişileri canlandıran bir aktörden fazla bir şeydir.
Hollywood’u bir düş imparatorluğuna dönüştüren “Star” ırkı, öyle bir zamanda varlık göstermişti ki, ne öncesi ne de sonrası önemli değildi. Gelmiş, görevlerini yerine getirmiş ve hiç silinmemek üzere gitmişlerdi. Sayıları ve varlık gösterdikleri zaman aralığı böyle büyük bir değişim için oldukça sınırlı görünüyordu. Metro Goldwyn Mayer’in meşaleyi devraldığı 1930’lu yıllar ile 1960’lı yılların sonları tüm insanlık adına sloganlar atmak için yeterli olmuş, 20’yi geçmeyen sayıları da sonrasındaki sayısız aktör ve aktristi bu büyülü yörüngeye çekebilmişti.



Marilyn Monroe ile yaşadığı aşk sonucunda Hollandalı gazeteci Hans Jorgen Lembourn “star”ın tanımını yapmıştır. Lembourn’a göre “Star bizim birleştirici aynamızdır. Fantazmalarımızın yaratıcısı ve kolektif çiftliğimizdir. Her birimiz orada bireyselleşiriz, ama hepimiz yeniden buluşuruz. O düşlerimizin komünizmidir.”

Star aynı zamanda markadır
İletişimin yol göstericisi stardır. Her birimizin onda kendini bulduğu ve herkesle özdeşleşen tek varlık, hem de birçok varlık olan star... Markanın da bütün işlevi budur. Herkes orada zevkini bulmalı ve o hepimizi hoşnut etmelidir. Yani MGM’den sonra star aynı zamanda markadır. Marka olmanın bütün özelliklerini taşır. Tüm beklentilere, değişmeden yenilenmek suretiyle cevap verir. İnsan bir süre sonra kullandığı çamaşır tozuyla bile ilişkisini duygusal bir boyutta yaşamaya başlayabilir. Marilyn Monroe, Woolite deterjanlarının reklamlarında rol almaya başladığında halk, Marilyn’e duyduğu bağlılığı bu ürüne de yansıtmıştı. İnsan, duygulanımlara öncelik verir, markalar da bu nedenle var olmuşlardır.


“Bir kadının elbisesi dikenli tel gibi olmalı ki görevini yaparken manzarayı kapatmasın.” Sophia

Star slogan atar
Star konuşmaya başladığı anda mutlaka söyleyecek bir söz bulmuştur. Ve bunu en vurucu şekilde söylemenin yolunu da o icat etmiştir. O uzun ve ağdalı cümleler kuramaz. Çünkü gizemini sözcüklerinden ses tonuna kadar korumak ve bir kerede söylemek zorundadır. Çok uzaklarda olursa izlenemez, çok yaklaşırsa ele geçer. İşte bu nedenle star mesajlaşır ve slogan atar. Bu davranış biçimi, sonrasında kitlesel düzeyde yaygınlaşır. Star sistemiyle birlikte 50’lerin sonunda reklam sektöründe ve gazetecilikte de ağdalı ve uzun anlatım dili, yerini sloganlara bırakmıştır. Slogan atmak, geçmiş yüzyılların felsefi önermelerini bile etkisi altına almıştı. Örneğin Fransız filozof ve bilim insanı Rene Descartes’ın “Düşünüyorum, öyleyse varım” önermesi bir dönemin popüler sloganı olarak kullanılan, “varım ve düşünüyorum!” biçiminde yazılır olmuştu.
Dolayısıyla bugün sıkça telaffuz edilen ve kulaktan dolma bir bilgi olan “star olunmaz, star doğulur” miti de yıkılmaktadır. Marka olmak bir tasarı, bir projedir. İnandırmak, uzun süreli olmak ve dikkat çekmek için kişiliğin üç unsurunu olağanüstü kılmak gerekir. Bu unsurlar fizik, karakter ve stildir. “Yani star doğulmamakta, büyük bir emekle star olunmaktadır.” Kısacası “star” asri zamanların efendisidir. Bütün insanların en eski düşünün: sürekli olmak, hiç yaşlanmamak ve hiç ölmemek olduğunu düşündüğümüzde “star”ların bu düşlerin somut varlıkları olarak nasıl bir değer taşıdıkları da görünür olmaktadır. Catherine Deneuve’u yeni Marilyn Monroe diye takdim ettiklerinde, “Saçma! Marilyn bir mittir. Bir mit, karşısına bir kadın çıkarılarak yıkılmaz. Tanıdığım en yeni anti mit, zamandır” demekle yetinmiştir.


“Tanıdığım tüm erkekler Gilda’yla yatağa girdiler ve benimle uyandılar.” Rita

Asri zamanların efendisi
Belki de onları anlamak konusunda asıl başarımız, onlar hakkında kurduğumuz düşlerle bizi büyüleyen “star”ların da düşleri olduğunu bilmek olacaktır. Ancak onların düşleri büyüktü. Onların düşleri “kendilerini adamaktı”. Dünyanın savurganlığına kendilerini adamak…
Başardılar da. Bugün, her şeyin en çabuk tüketildiği yerde, iletişimin oyunbaz çocuğu internette bile, adları yine büyük harflerle yazılıyor. Onlar, gelişimin ve değişimin her aşamasında yine varlıklarını muhafaza ediyorlar. Anti mite; yani zamana ait değiller. Bu tanrısal varlıklar, bedensel varoluşlarını zamanın ve tüketimin akışkanlığına bırakarak gitmişlerdir. Şimdi miras bıraktıkları “star sisteminin kodları” vardır ve bu kodlar Hollywood’un yaşaması için de en büyük nedeni oluşturmuştur. Büyük olasılıkla bundan sonra yeniden yaratım ve yeni starların varlığı söz konusu olmayacaktır. Fakat bu bir çöküşü, bitişi işaret etmemektedir.
Bugün onlara ait fotoğraflara bakarken ne fotografik bağlamda yarattıkları etkiyi, ne fotoğrafa kazandırdıkları yeni anlatım biçimleri ve teknik öğeleri düşünüyorum, benim de çoğu çağdaşım gibi kusursuz görünümlerin yansıdığı sayısız büyülü aksi izlerken yüzüme sürekli bir tebessüm terkediliyor…

Sözcükler, fotoğraflar, nesneler, düşler bana Alfred Hitchcock’a ait bir önermeyi hatırlatıyor;
“Mantıktan daha önemli bir şey vardır, düş gücü.”