Klasik tanıtım yazısı olmasın istedim. Onu Wikipedia da veriyor. Sıra dışı ve çağ dışı bir yaşamı olan (çağ dışı diyorum çünkü artık böylesine sarsılmaz bir idealizme böylesi bağlılık kalmadı artık), büyük müzik adamı ve büyük direnişçiyi, yani Theodorakis’i, ölümü için yapılan yorumlardan tanımaya çalışacağız.
Evet, 2 Eylül’de sabah haberleri duyurdu 96 yıllık bir ömrün noktalanışını.
Theodorakis ve Livaneli
Yunan basınından: Yunanistan, ruhunun bir bölümünü kaybetti. / Eğitmen, entelektüel, radikal, vizyoner, büyük milliyetçi Mikis’imiz gitti. / Yunan müziği dâhisini kaybetti. / Büyük Yunan milliyetçisi, ünlü bir besteciyi kaybetti ulusumuz. / Büyük besteci, politikacı ve yazar, modern Yunanistan’ın en önemli ve en çok tartışılan kişiliklerinden birinden öksüz kaldık. / Yunanistan, 96 yaşında vefat eden “Başmeleği” Mikis Theodorakis’e veda ediyor. (Başmelek sıfatı burada adından türetilen bir çifte metafor. Mikis adı, esasen Mihali’nin kısaltılmışı ve bilindiği üzere baş meleğin de adı Michael yani Mikail, üstelik soyadı Theodorakis’in tam çevirisi de “Allah’ın armağanı”.)
Reuters: Zorba’nın bestecisi 96 yaşında öldü.
The New York Times: Mikis Theodorakis, Greek composer and Marxist rebel dies at 96. / Yunanlı besteci ve Marxist isyancı 96 yaşında öldü.
L’Ultima Ora: E morto l’uomo del Sirtaki. / Sirtaki’yi besteleyen adam öldü.
Alman basını müziğine olduğu kadar, politik duruşuna da geniş bir yer verdi: “Müziği bir teselli, ama aynı zamanda bir direniş simgesiydi” diyerek.
Türk basını: Theodorakis sonsuza uçtu.
Hürriyet: Dünyaca ünlü Yunan besteci Mikis Theodorakis hayatını kaybetti.
Bir süre onunla müzikte iş birliği yapan Zülfü Livaneli de duygularını yazılı paylaştı: “Ulusunun düşman olarak algıladığını dost bilen, Türk-Yunan dostluğunun gelişmesi için 20 yıldır çaba gösteren, kısacası, insan ruhunun acılardan, savaşlardan, sürgünlerden, aşktan ve ihanetten süzülmüş en has halini temsil eden, hayatta ve sanatta en büyük dostlarımdan birini Mikis Theodorakis’i kaybettim. Acısı çok derin.”
Türkiye ziyaretinde Cumhurbaşkanı Erdoğan ile
Patrik Bartholomeos da İstanbul Rumları adına yaptığı konuşmada: Mikis Theodorakis her dönemin toplumsal mesajının dinamizmini ustaca birleştirerek müziğini benzersiz bir şekilde anlamlandırma konusunda ender bir yeteneğe sahipti. Özgürlük, eşitlik, demokrasi, adalet, dayanışma ve barış gibi evrensel idealler için canla başla çalışarak müziğiyle dünyanın her yerinde sayısız kalbe dokundu. Özellikle Ekümenik Patrikhane’ye olan sevgi ve saygısının yanı sıra Ege’nin iki kıyısının barış içinde yaşaması için dostluk köprüleri kurma gayreti ve inancını daima hatırlayacağız.
Alman radyosu: Canto General “filmi için yaptığı müziğin sözleri Pablo Neruda’ya ait” dedi.
Focus dergisi: “Hiç kimse Yunan zihniyetini bu kadar özgün bir şekilde yorumlayıp tüm dünyaya duyurmayı başaramadı. O sadece bir besteci, müzisyen ve orkestra şefi değil, bir direniş savaşçısı ve politikacıydı,” diye belirtiyor...
Die Zeit gazetesinde “Birçok Yunanlı için Mikis Theodorakis bugüne kadar halkın sesiydi. Gazete, “Müziği, özellikle askeri cunta zamanlarında bir teselli ama aynı zamanda bir direniş simgesi olarak kabul edildi.”
Yunan bestecinin ölüm haberi, Alman devlet televizyonu ARD’nin ilk kanalında ise, Mikis Theodorakis’in özellikle Yunan-Türkiye ilişkilerini iyileştirme çabasındaki siyasi eylemi vurgulandı.
Rus basını, ezel ebet ideolojisini paylaşan sanatçıya arka çıkmış, Cunta askeri rejimi tarafından hapsedildiği bir sırada “Kommersant” adlı finans gazetesi, Leonard Bernstein, Arthur Miller, Harry Belafonte ve Dmitry Shostakovich’in, bestecinin serbest bırakılması için ortak çağrısını hatırlatarak “Sirtaki hapiste” başlığı ile çıkmıştı.
Ardından 1967’de Mikis’i Sovyet Komsomol’ü (komünist gençliği birliği), cesaret ve hürriyet temalı şarkılarıyla gençliği faşizmin baskılarına karşı çıkmaya yüreklendirdiği için mükâfatlandıracaktı.
Nitekim duygu ve mücadeleyi aktaran müzik besteleme yeteneği, belki de en iyi “The Ballad of Mauthausen” adlı bestesinde sergileniyor. Bu müzik, Holokost hakkında yazılmış en güzel müzik parçalarından biri olarak tanımlanmıştır.
Theodorakis ile eşi, Dalyan Çeşme'deki ana evinin yeni sahiplerince uğurlanıyor
Baba Giritli, anne Çeşmeli
Girit kökenli olmanın verdiği yiğitlik, doğruluk, duyarlılık ve faşizm karşıtlığı gibi özellikleri onun kişiliğinin hep ana hatlarını teşkil etti. “Yiyeceğin, eğitimin, konforun yoksa, sıkıntı çekersin ama hürriyetin yoksa, sen de yoksun! İnsan sayılmıyorsun çünkü!”
Hürriyeti ön planda tutuşu ve insan hakları savunuculuğunu memleketinin ve dünyanın ana hedefi göstermesi ile Nobel Barış Ödülü’ne bile aday gösterildi. Sosyalist olarak başladığı mücadele kademelerinin sonlarına doğru, Yunan halkının politik görüşü ne olursa olsun, birliği için çalıştı.
“Hep iki sesle yaşadım; biri müzik, diğeri politika…”
Tüm Yunanlıların ağzında dolaşan 1000’den fazla şarkı yanında, opera, senfonik müzik, oda müziği, oratoryolar, bale, kilise müziği, antik drama müziği, tiyatro, sinema müzikleri, sanat türküleri... her türden besteler yaptı.
Eserleri, uluslararası müziğin önde gelen isimleri tarafından da seslendirildi. Efsanevi Beatles grubu, İngilizce olarak “Honeymoon song”, Edith Piaf “Les amants de Teruel”, Shirley Bassey “Life goes on”, Dalida da “Tren 8’de kalkıyor” adlı Yunanca şarkıyı Mon frere le soleil” adı ile seslendirdiler.
Beatles grubu ile
Onca işkence ve davaya rağmen sanatla yoğrulmuş bir yaşam
Yunanistan’ın Nazi işgalinde, ulusal iç savaşında, sonra da askeri Cunta döneminde solcu ve direnişçi olarak inanılmaz işkencelere maruz kalırken, sürgünlere gönderilirken, arkadaşlarını işkence masalarında, idam mangalarının önünde yitirirken, arada Atina ve Paris konservatuarlarında eğitimini sürdürüyordu. Hiç ön planda tutmamış olmasına rağmen, hayatının kadını yani eşi Myrto Altınoğlu ile hani derler ya, hastalıkta ve sağlıkta, ölüm onları ayırana kadar birlikte yaşadı ve çiftin Margarita ve George adında iki çocukları oldu. Doğduğu yer olan Girit’e ve ailesine bağlılığı nedeniyle Hanya’nın Galata köyünde toprağa verilmeyi isteyen Mikis, ailesinin bu arzusuna inatla karşı geleceğini bildiği için, henüz hayattayken Hanya Belediye Başkanı’na bir yazı ile bu son arzusunu bildirmiş, üstelik ne zaman öleceğini de bilmediğinden, “Ola ki sizin göreviniz sona ermişse, yeni Belediye Başkanına bu yazımı iletiniz” diyerek durumu garanti altına almıştı. Nitekim, Giritlilik damarı demiştik ya, kökenlerine bağlılığı, inatçılık ve isyankârlığı olduğu gibi “Babamın kanını taşıyorum damarlarımda” diyen kızında da kendini gösterince, vefatı üzerine ilan edilen üç günlük na’şının ziyarete açılmasının ardından kızı Margarita onu yazlıklarının da bulunduğu Korint Yarımadası’nda defnini isteyince, ölmeden önce cenaze yeri ve şekli konusunda yazılı vasiyeti olanlara bu hakkı tanıyan Yunan yasaları uyarınca, mahkeme her türlü vasiyet dışı cenaze işlemine blokaj koydu. “Gidenin artık kendisi hakkında hiçbir arzusu olamaz. Arzu hakkı ailesindedir artık” sözleri ile babasının isyankâr kişiliğini yansıtan Margarita’yı yasa ve kardeşi George, sonunda ikna etmeyi başardı ve ailenin: “Bizim acımız bize yeter, babamızın son arzusuna uyacağız” demeci ile defin krizi çözülmüş oldu.
Kızı Margarita ile
Bir röportajında kendisine sorulan:
Yıllar sonra, Yunanlıların sizi nasıl hatırlamasını isterdiniz? İç Savaş’ın ve 50’lerle 60’lardaki solun savaşçısı imajınızla mı, 70’lerdeki olgunluk döneminizde halka “Karamanlis veya tanklar” çağrısında bulunma cüretindeki Mikis olarak mı, sonralarda merkez sağcı Miçotakis’in destekçisi olarak mı, Makedonya Devleti kuruluş mücadelesindeki Mikis mi, lirik Mikis mi, politik Mikis mi? sorusuna:
“Sadece yalnız bir mücadeleci olarak anılmak isterim” şeklinde cevaplayan Mikis, “Ne yaptıysam halktan aldım ve ona geri verdim. Komünist olarak yaşadım ve gene komünist olarak ölmek isterim” diyerek efsanesine son noktayı koyuyordu.