VEDA - Reyhan Oksay*

PROF. DR. DOĞAN KUBAN 95 yaşında yaşamını yitirdi. Ülkemin ve dünyanın başı sağ olsun. O da biz de şanslıydık. Şanslıydık; uzun yaşamında bizlere çok sayıda eser kazandırdı. Şanslıydı; zira 95 yıl boyunca biriktirdiklerini kâğıda dökebilecek kadar uzun yaşadı; yaşarken değeri anlaşıldı ve hep takdir gördü.

Onunla aynı dergide buluşmak ise benim için de büyük bir şanstı.
Mimardı, mimarlık tarihçisiydi, akademisyendi, restoratördü. Yazardı, eleştirmendi ve öğretmendi. Ama her şeyden önce tam bir aydın ve aydınlanmacı idi. Cumhuriyet Bilim Teknoloji ve Herkese Bilim Teknoloji dergilerindeki makalelerinde, en zor konuları bile herkesin anlayacağı duru bir dille, herkesten farklı bir bakış açısı ile yerleşik değer yargılarını yerle bir ederek anlatıyordu. Onu okuduktan sonra her seferinde küçük bir “silkelenme” durumu yaşıyorduk.
Dergimizin amiral yazarıydı. Herkes okumaya önce onun yazılarından başlardı. Hatta Cumhuriyet gazetesinin eki olarak çıktığımız dönemlerde, düzeltme servisindeki arkadaşlar Kuban’ın yazılarını düzeltmek için neredeyse birbirleriyle yarış ederlerdi. “Acaba Doğan Kuban bu hafta ne yazdı?” merakı hiç sönmedi ve sönmeyecek.


Ruhan Oksay ve Prof. Dr. Doğan Kuban

 
Tam bir bilim insanı
Bir bilim insanında bulunması gereken niteliklerin başında yılmadan araştırma ve öğrenme merakı, kuşkuculuk, sorgulama ve multidisipliner yaklaşım gelir. “Bilim kuma kabul etmez” derdi. Yani bilime kendisini o kadar adamıştı.
Doğan Hoca’nın çalışmalarına bir göz attığınızda mimariyi tüm boyutlarıyla -siyasi, ekonomik, kültürel, sosyolojik, antropolojik vb...- ele aldığını görürsünüz. Mimarlık tarihi alanında ülkemizin ve dünyanın değme uzmanlarına taş çıkartırdı.
Sanatın her yönüyle ilgilenirdi ama müzik bilgisi rakip tanımazdı.
Anadolu, İslam ve Türk mimarisini ülkemizde en iyi inceleyen bilim insanıydı. Kuban’ın en büyük kaygısı sahip olduğumuz bu değerli eserlere gereken özeni göstermiyor olmamızdı. Özellikle Divriği Ulucamisi’nin Kıble Taçkapısı ve Şifahane Taçkapısı’ndaki yontuların zamanın yıkıcı etkisine yenik düşmesinden korkuyordu. Cennetin Kapıları / Gates of Paradise isimli kitabında geniş bir biçimde ele aldığı Divriği Külliyesi ve kapılardaki bezeme sanatı ona göre Batı’nın Mona Lisa’sı ile boy ölçebilecek boyuttaydı. Her gün biraz daha kırılgan hale gelen bezemelerin koruma altına alınması için resmî kurumlarla sürekli ilişki halindeydi. Umarım yetkililer bu uyarıları kulak arkası etmezler.
Kuban Mimar Sinan’a hayrandı. Selimiye Camisi üzerindeki çalışmaları bizlere bıraktığı en büyük mirastır.

İflah olmaz bir iyimser
Kuban, Osmanlı tarihini çok iyi okuyan bir bilim insanıydı. 700 yıllık imparatorluğun günümüze yansılamalarını da çok net bir şekilde değerlendiriyordu. Prof. Dr. Bozkurt Güvenç ile birlikte yer aldıkları “İki Bilge Konferansları”nda genellikle çağdaşlık ve uygarlık ile ilgili konuları tartışmaya açarlardı. Kuban demokrasiden, bilimden, sanattan, adaletten kopuk bugünkü yönetim modelini son derece tarafsız bir gözle irdeler ve tarihin geniş perspektifi içinde değerlendirildiğinde gelecekle ilgili hep iyimser tahminlerde bulunurdu. Bu tartışmalar sırasında muzip, hazırcevap ve nükteci tavrını hep korur, beklenmedik yorumlarıyla izleyiceleri şaşırtırdı.
Aramızdan sonsuza dek ayrılarak bizi son kez şaşırttı.

*Reyhan Oksay: Herkese Bilim Teknoloji Dergisi Yayın Yönetmeni Yardımcısı