Yaz mevsiminin sona ermesiyle birlikte İstanbul birbirinden seçkin ve uluslararası sanat etkinliklerinin merkezi haline geldi. Bunlardan biri de, iki sergi mekânını -Yapı Kredi bomontiada ile Zülfaris Sinagogu- gezme fırsatı bulduğum ve fotoğraf severlere gerçek bir görsel şölen yaşatan ‘212 Photography Istanbul’du. Festival kent halkına, Anadolu ve Avrupa yakasındaki yeni mekânları ve farklı disiplinleri kapsayan içeriğiyle zengin bir sanat deneyimi sundu.
Bu yıl dördüncüsü, 1-11 Ekim tarihleri arasında gerçekleşen ve İstanbul’un değişik noktalarına keşif rotası sunan festival, Yapı Kredi bomontiada, Akaretler Sıraevleri A 37-39, Zülfaris Karaköy, Tarihî Hüsrev Kethüda Hamamı, Yeldeğirmeni Sanat, Müze Gazhane ve Kalyon Kültür’de sanatseverler tarafından ziyaret edildi.
Alanında tanınan pek çok uluslararası fotoğraf sanatçısının eserleriyle katıldığı ‘212 Photography Istanbul’, sergi programına ilaveten ziyaretçilerine atölye çalışmaları, söyleşiler, sanatçı buluşmaları, film gösterimleri, performans/dans gösterileri, pop-up konserler ve fotoğraf yarışması dâhil olmak üzere birçok farklı etkinlik sundu. Festival, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Daire Başkanlığı ve Kültür AŞ iş birliğinde düzenlendi. Ayrıca Hollanda Başkonsolosluğu, Avusturya Kültür Ofisi, Norveç Ankara Büyükelçiliği, Institut Français Turquie, İstanbul Cervantes Enstitüsü, Goethe Institut, Beşiktaş ve Kadıköy Belediyeleri de destek verdi.
‘212 Photography Istanbul’un ana mekânı olan Yapı Kredi bomontiada’da Thomas Albdorf, Diana Artus, Helena Blomqvist, Scarlett Hooft Graafland, JeeYoung Lee, Rosa Muñoz, Esra Özdoğan, MODI ve Yapı Kredi’nin katkılarıyla gerçekleşen Uzaktaki / Yakındaki sergisi meraklılarıyla buluştu. Zülfaris Karaköy’de ise, Levon Biss ve Jonas Bendiksen sergileri vardı.
Zülfaris’in mistik ortamında büyüleyici bir sergi: ‘microsculpture’
Asıl adı ‘Kal Kadoş Galata’ olan ve bir zamanlar sayısız düğün/cemaat etkinliğine tanıklık eden sinagog, 1985’ten beri artık ibadethane olarak kullanılmıyor. Daha sonraları restore edilerek uzun yıllar 500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi’ne ev sahipliği yapan tarihî bina, bugün geldiğimiz noktada sergi ve farklı etkinlikleri ağırlayan bir mekân konumunda.
Zamanın acımasız dokunuşlarına yenilse de biraz, Zülfaris eşsiz tavanı, muhteşem sütunları, kristal avizeleri ve süslemeleri hâlâ çok güzel, hâlâ göz kamaştırıcı…
Binanın giriş katında Magnum üyesi, ünlü Norveçli fotoğrafçı Jonas Bendiksen’in çeşitli insan hallerini filme aldığı yavaş çekimli (slowmotion) videoları vardı. Bazılarını izledikten sonra diğer sergi için merdivenleri tırmandım.
Sinagogun ana salonuna çıktığımda üst katlara da konuşlanmış olağanüstü bir manzara karşıladı beni. Büyük portreler halinde, birbirinden egzotik, muhteşem renkleri ve ince ayrıntılarıyla gözlerimi kamaştıran onlarca böcek fotoğrafıyla karşı karşıyaydım. Bir süre hiç kımıldamadan hayranlıkla ortamı seyrettim, hissetmeye çalıştım. Zülfaris ile bu muhteşem yaratıklar adeta bütünleşerek bir renk cümbüşü oluşturmuşlardı. Kendimi farklı bir evrene ışınlanmış gibi hissettim. Bir sergi, mekânına bu kadar mı yakışırdı…
Her görseli uzun uzun seyrettim; bir mikroskobun merceğinden bakar gibi gördüğüm ince detaylar inanılmazdı. Böceklerin üzerindeki incecik tüyler bile sayılabiliyordu. Renkleri ise gökkuşağından bile muhteşemdi. Doğanın mükemmeliyetine, mucizelerine ve Levon Biss’in sabrına, yeteneğine şapka çıkardım. Sergiyi izleyemeyenlerin namına üzüldüm.
Levon Biss’i tanıyalım
Levon Biss’in fotoğrafları, böcek dünyasının güzelliğini, nefes kesici ayrıntılarla sunar ve unutulmaz bir izleme deneyimi sağlamak için büyük ölçekli formatta basılır. Microsculpture’daki her bir resim, yaklaşık 8.000 ayrı fotoğraftan oluşturulmuştur.
İngiliz fotoğrafçı Levon Biss, 25 yıllık fotoğraf kariyerinde doğa fotoğrafçılığı öncesinde röportaj, portre, belgesel ve spor fotoğrafçılığı yaptı. Eserleri koleksiyonlara girdi. Fotoğrafları Time, The New York Times ve GQ gibi yayınların kapaklarında yer buldu. 2016’da iki temel tutkusunu birleştirdi ve bol ödüllü Microsculpture projesini hayata geçirdi.
Microsculpture, Levon Biss’in böceklerin dünyasına büyüteç tuttuğu eşsiz bir çalışma. Makro fotoğrafçılıkta yeni bir çığır açan bu projede Biss, böceklerin gövdelerindeki en ince detayları, en hafif renkleri bile ortaya çıkaran çözünürlükte benzersiz bir fotoğrafçılık yöntemini hayata geçirdi. Bu yöntemde her bir tür böcek, özel bir mikroskop altına yerleştiriliyor ve bölümler halinde yaklaşık otuz farklı çekim yapılıyor. Her bölüm, böceğin fotoğraflanacak alanını özel aydınlatma ile öne çıkartıyor. Bu yöntemle tek bir böcek fotoğrafı için mikroskop lensleri kullanılarak ortalama on bin kare fotoğraf çekiliyor. Her bir portrenin yaratılması yaklaşık dört hafta sürüyor ve ortaya sanat ile bilimin muazzam birlikteliği çıkıyor. Biss’in Oxford Üniversitesi Doğal Tarih Müzesi koleksiyonu ile çalıştığı bu meşakkatli proje Avrupa, Ortadoğu ve Birleşik Devletleri’nde dur, 21’den fazla ülkede sergilendi.