İlk kez Türk sinemasında Netflix´in yayını - altı bölümlü KULÜP dizisi, inanıyorum ki yalnız Yahudilerin değil bütün izleyicisinin büyük beğenisini kazandı. Beğeninin ötesinde beni en çok mutlu eden ise sinemamızda Müslüman olmayan vatandaşların ötekileştirilmeden gösterilmesi, gayrimüslim unsurların karikatürleştirilmeden yaşamlarının olağan akışı içinde yansıtılması oldu.

KULÜP 1950’li yılların en görkemli gece kulübünü, yaşananların merkezine oturtmuş olsa dahi asıl görülmesi gereken Matilda’nın 17 yıl önce işlediği cinayettir. Karnında çocuğunu taşıdığı Mümtaz’ı gözünü kırpmadan öldürten o soğukkanlılık Matilda’ya nereden geliyor?

Bu cinayet 1942 yılında işlendi. Matilda, babası ve ağabeyiyle mutlu bir genç kızlık geçirirken, sevgilisi Mümtaz para karşılığında, gayrimüslim ve zengin olduklarından aileyi yetkililere ihbar ediyor. Üstelik Matilda’nın babasının şirketinde bir çalışan olduğu halde Asseo Ailesini sırtından bıçaklıyor. Varlık Vergisi’ni ödemelerine rağmen baba ve ağabey Aşkale’ye taş kırmaya gönderiliyor; oradan da ölüm haberleri geliyor. Asıl görülmesi gereken gerçek, Matilda’nın ihbarcının para alışverişine tanık olması ve Mümtaz’ın hain olduğu sonucuna varmasıdır. Kızgınlığı ve öfkesini yenemeyip karnında çocuğunu taşıdığı sevgilisini gözünü kırpmadan öldürmesinin nedeni, Yahudi oldukları için babasının ve ağabeyinin suçsuz yere cezalandırılmış olmasıdır. Ritüellerini hapisteyken dahi aksatmayan Matilda dinine, toplumuna son derece bağlı bir kadın!

***

Bir Sabah Galata’da Uyandım”, “Çek Kayıkçı Balat’a”dan sonra, bu ay gün yüzü gören ‘İstanbul Üçlemesi’nin sonuncusu “Kuşaktan Kuşağa Kuzguncuk Yolculuğum” kitaplarımda amacım ülkemizde Yahudi olma durumunu anlatmaktır. Sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel dönüşüm merkezi olan İstanbul’un farklı semtlerinde yaşayan Yahudiler, tarihsel tedirginlikleri her daim koynunda besledi. Ayırımcılık, ötekileştirme hep vardı. 1934 Trakya Olayları, 1941 Mayıs’ında 18-45 yaşlarındaki “azınlık” mensubu erkeklerin askere alınarak çalışma kamplarında çalıştırıldığı 20’ler Sınıfı Nafıa Askerliği, 1942 Varlık Vergisi... Lâkin geçmişe ait bu olaylar, toplumların kolektif hafızasının yansımalarının da ifadesi. Mübadiller, sığınmacılar, göçler… Bunlar da elan yaşananların akislerine benzer değil mi? Konu ettiğim semtlerin, gayrimüslim tarihinin en canlı yerinde Yahudi cemaati duruyor. “İstanbul Üçlemesi”nin bütün kitaplarında, gündelik yaşam pratiklerinden tutun, siyasi davranış pratiklerine kadar, kamusal alanda bir Yahudi olarak kendini ortaya koymanın ne demek olduğunu vermeye özen gösterdim. O dönemlerde hayatın kendi sularında akıyor olması, komşuluk ve dayanışma kavramlarının geçerliliğini yitirmemesi, insanların yan yana gelecekleri ortamların yaratılması hayata nefes aldıran etmenlerdi.

Gözden kaçırmamak gerekir ki, etnik bellek unutulmuyor. Ancak hayat hatırlayarak devam edenlerin elleriyle daha ileri taşınıyor, önyargılara rağmen bir arada yaşama kültürü devam ettiriliyor. Birlikte yaşama inadı ancak geniş katılımlı bir diyalog ve müzakere ortamında sağlanıyor.