Kasım 2021’de “Isınan Dünyamıza Ağıt” isimli yazımda belirttiğim gibi güncel sistemimiz ekolojik olarak sürdürülemez bir noktaya geldi. Çok da uzak olmayan bir gelecekte, bugün içinde bulunduğumuz sistemin sonu gelecek; bu, ya şiddet dolu ya da medeni bir son olacak. Şiddet dolu sonumuzu betimleyen Mad Max serisi, 2009 yapımı Yol, Tanrı’nın Kitabı gibi onlarca Hollywood filmi var. Bu şiddetli sonda çok kuvvetli doğal afetler, kıtlık ve açlığın sonucunda kaos ve bu kaosun sonucunda katliamlar var. Peki bu barbarlıktan nasıl kurtulabiliriz? Mevcut sistemimizden medeni çıkışımız nasıl gerçekleşebilir?

Ekolojik krizden nasıl çıkacağız?
Fransız-Avusturyalı yazar Andre Gorz “Ecologica” isimli kitabında ekolojik krizden medeniyetimizi koruyarak nasıl çıkabileceğimizden bahsediyor. Gorz’a göre medeni bir çıkış için önümüzde iki seçeneğimiz var. Bunlardan birincisi Gorz’un “teknokratik” yaklaşım olarak adlandırdığı seçenek. Bu seçenekte insanlık bilime dayanarak ekosistemi analiz eder, hangi teknolojilerin ekolojiye zarar verdiğini ve atmosferdeki hangi karbondioksit seviyelerinin sürdürülebilir olacağını belirler. Doğal kaynakların yağmalanmasının sınırlandırılmasını ve bunun yerine okyanusların, havanın, toprağın uzun vadeyi düşünerek yönetilmesini savunur. Atık azaltma, geri dönüşüm politikaları ve çevreyi koruyan teknolojilerin geliştirilmesinin bir ihtiyaç olduğunu kabul eder. Bu yaklaşımda ekolojiye yardımcı olacak kuralları, sınırlamaları ve cezaları yürürlüğe koyan devletlerdir. Ancak Gorz’a göre, devletlerin koyacağı kurallar bizi ekolojik felakete getiren zihniyetin ve ekonomik çıkarlar sisteminin değişmesini sağlayamaz. Nihayetinde, teknokratik yaklaşım endüstriyel üretimin ekolojiye zarar vermeden devam etmesini hedefler. Ekolojik krizin farkında olsa da mevcut sistemin devamını sağlamaya çalışır.
Ben bu satırları yazarken iklim değişikliği konferansı COP26’yı geride bırakmış bulunuyoruz. Boş yeminler, kimsenin yerine getirmeyeceği hedefler ve liderlerin gerekli adımları atmaktan korkması her sene olduğu gibi bu seneki konferansı da hayal kırıklığıyla sonuçlandırdı. Bugün COP gibi konferansların neticede hiçbir şey başaramamalarının sebebi liderlerin mevcut sistemi değiştirmekten korkmalarıdır.



Farklı bir sistem gerek
Gorz’a göre ekolojik felaket karşısında hayatta kalmak için ihtiyacımız olan “farklı bir ekonomi, farklı bir yaşam tarzı, farklı bir medeniyet ve farklı sosyal ilişkilerdir.” Güncel sistemimizdeki “çok üret ve çok tüket” zihniyetini ortadan kaldırmak için “kendi ürettiğimiz hiçbir şeyi tüketmediğimiz ve tükettiğimiz hiçbir şeyi kendi üretmediğimiz” toplumumuzdan kopmalıyız. Kaynaklarımızı koruduğumuz, ihtiyaçlarımıza ve amaçlarımıza ortakça karar verdiğimiz, özgür bir medeniyet için Gorz, “yeterlilik” kavramını içselleştirmemiz gerektiğini söylüyor. Gorz’a göre endüstriyel toplumdan önce “yeterlilik” kavramı insanların yaşamlarına o kadar yerleşmişti ki, “Mümkün olduğunca çok iş yaparsam bir günde ne kadar kazanabilirim?” gibi bir soru sormak kimsenin aklına gelmiyordu. Tam tersine, sorulan soru “Dün kazandığım ve gündelik ihtiyaçlarımı karşılayan maaşı alabilmek için bugün ne kadar çalışmalıyım?” idi. Fakat kapitalizm ve endüstriyel üretimle beraber artan üretim gücü bu dengeyi değiştirdi çünkü artık insanların gündelik ihtiyaçlarından çok daha fazlası üretiliyordu. Bu fazla arz üzerinden kâr sağlayabilmek için artan üretimin artan tüketime ihtiyacı vardı, yani ekonominin büyümesi için insanın gündelik ihtiyacından daha fazla tüketmesi gerekiyordu. Kapitalist düzenden dolayı mevcut sistem acıktıkça yiyen, yedikçe acıkan, açlığı hiç dinmeyen bir canavara dönüştü.



Reklam kampanyaları insanlarda yeni ihtiyaçlar ve arzular yaratıyor
Bu yeni düzen için Apple ve iPhone’dan örnek verebiliriz. Varsayalım ki, Apple 100 adet yeni model iPhone üretiyor. Üretiminden kâr edebilmesi için bu yeni modelin satın alınması lazım, fakat aslında kimsenin bu en yeni modele ihtiyacı yok. Bu durumu çözmek için Apple, reklamcılardan ve pazarlamacılardan destek alıyor. “Yeni modelimizde dört değil beş kamera var, bir önceki modelden on kat daha hızlı, bu modeli alırsanız herkesten farklı olursunuz!” gibi reklam kampanyaları insanlarda yeni ihtiyaçlar ve arzular üretmiş oluyor, artan talep sayesinde tüm telefonlar satın alınıyor, daha fazlası üretiliyor ve bu döngü devam ediyor. Aynı zamanda ürünlerin dayanıklılığını ve tamir edilebilirliğini azaltarak ürünün eskimesi hızlanıyor, bu da satışı artırmanın en önemli yollarından biri haline geliyor. Şimdi bu örneği sadece iPhone üretimine değil, küresel ekonomik sisteme uyarlarsak içinde bulunduğumuz durumun vahametini daha net görebiliriz. Üretimde kullanılan minerallerin, sera gazının ve binlerce ton atığın doğaya verdiği zararı düşününce bu döngünün dünyayı ekolojik krize nasıl sürüklediğine şaşırmamak gerek.



Yeterlilik ve özgürlük
Andre Gorz’a göre bitmeyen açlığıyla kapitalizm, “yeterlilik” fikrini içselleştirebileceğimiz bir yaşam tarzını ve aynı zamanda daha az çalışma ve daha az tüketmenin daha iyi, daha özgür bir hayata erişim sağlayabileceği görüşünü gerçekdışı kılmıştır. Fakat buna rağmen, Gorz için insanın kendini sınırlaması, ekolojiyle uyumlu bir endüstriyel uygarlık için ve ekolojik kriz karşısında hayatta kalabilmek için tek özgür yoldur. Bu yeni uygarlıkta insanlar ihtiyaç ve arzularının karşılanması için ne kadar çalışmak istediklerine kendileri karar vermelidir. Bu karar, örneğin daha düşük bir üretkenlik pahasına insan doğasına uygun, daha rahat ve tatmin edici bir şekilde çalışmaya yol açacaktır. Ayrıca, harcanması gereken çabayı sınırlandırabilmek için ihtiyaçları ve arzuları sınırlamaya da yol açacaktır. Gorz’a göre evrensel temel gelir, otomasyon, azaltılmış çalışma saatleri, tarım kooperatifleri ve karşılıklı yardımlaşma ağları gibi “eko-sosyal” politikalar hem insanların daha az ve daha sağlıklı çalışmalarına yardım edecektir hem de doğayı korumamızı sağlayacaktır.
Gorz için gerçek zenginlik, vaktimizi kendi istediğimiz gibi harcayabilme özgürlüğüdür. Eko-sosyal politikaların temel amacı daha az çalışma ve tüketme ile artan özgürlük ve güvencenin arasındaki bağı kurmaktır, böylece hepimiz için daha özgür, daha rahat ve daha doyurucu hayatlar sağlamaktır.
Gorz’a göre bu sadece bireysel eylemlerle sağlanamaz, böyle bir hayatın garantisini devlet kurumlarından talep etmemiz gerekir. Tam da bu sebeple eko-sosyal politika bireysel bir mesele değil, siyasi bir meseledir. Doğanın korunması ve özgür bir hayatın yeniden yapılandırılması birbiriyle doğrudan bağlantılıdır. Doğayı korumak da özgürleşme çabası da hayatın ve ekolojinin ekonominin egemenliğinden çıkarılmasını talep eder. Ekonomik mantığın tek amacı büyümektir, her zaman daha fazlasını ister, daha fazla arz, daha fazla talep, daha fazla arzuyu tatmin edebilecek daha fazla ürün. Bugün kendimizi içinde bulduğumuz ekolojik krizin sorumlusu tam da bu ekonomik mantıktır. Eğer buna müdahale etmezsek bu mantık dünyanın sonunu getirecektir. Bu mantığı sonlandırmak için yapmamız gereken “yeter!” diyebilmektir.