Bir esaret ve özgürlük hikâyesidir İnci ile İstiridye arasındaki o esrarengiz ilişki… İstiridye için o minik kum tanesi canına kast eden bir yabancıdır önceleri, daha sonra bir savunma mekanizması olarak salgıladığı sıvı ile kum tanesini sarar sarmalar. İki ile sekiz yıl arasında birlikte yaşarlar… Ancak incinin güneş yüzü görmesi için istiridyenin kabuğunu aralaması gerek. Parıl parıl parlayan inci bu kez bir hanımefendinin boynunda geçirecektir ömrünü…
Gelin bu hikâyeden yola çıkarak “inci hakkında” tüm bildiklerimizi gözden geçirelim. Kleopatra’dan Mikimoto Kōkichi’ye uzanan yolculukta bakalım ne gibi parıltılar bulacağız.

 

Ana maddesi kalsiyum karbonat. Büyüdüğü yer bir yumuşakça. Aslında doğal bir süreç içinde gelişiyor ve büyüyor ama oldukça zaman alıyor. Adı “İnci”. İnci kelimesi Çince “çen-çu” sözcüğünden gelmektedir. Eski Türkçeye “yinçü” olarak evrilmiştir. Klasik edebiyatta inci yerine “mirvari” sözcüğü kullanılır.
Nisan yağmurları sırasında kabuklarını aralayan istiridyenin içine bir kum zerreciği kaçar. Savaş işte o anda başlar. Kum zerreciği istiridye için yabancı bir maddedir. Yumuşakça kendini koruma altına alır ve bu davetsiz misafiri, salgıladığı bir salgı ile sarmaya başlar. İki ile sekiz yıl arasındaki bir sürede inci gerçek boyutuna ulaşır. Şimdi sıra, istiridyeye zarar vermeden inciyi elde etmektir. Parlak sedef rengi, pembesi ve özellikle siyah olanı çok değerli olan inci, günümüzde 35. evlilik yıldönümünün de simgesidir.

İnci’nin tarihçesi
Eski Mısırlar incileri ile gömülmek isterlerdi. Romalılar, incileri zenginlik ve sosyal statü olarak değerlendirdiler. Grekler ise güzellik, aşk ve evlilik kavramlarını inciler ile özdeşleştirdiler. Rönesans Avrupa’sında inciler sadece kraliyet ailesinin taktığı bir mücevherdi. O yıllarda orta sınıfın inci takmasını yasaklayan kanunların çıktığı biliniyor.
17. Yüzyılda Amerika’nın uçsuz bucaksız sularında çıkan inciler, istiridyelerin azalması ile tükenmeye yüz tuttu. Bugün gerçek inci bulmanın zorluğu, değerinin misli ile yükselmesine neden oluyor. Bu nedenle “kültür incileri” ihtiyaca cevap vermek için havuzlarda üretiliyor. Kültür incileri ile doğal inciler aynı özellikleri paylaşan istiridyeler tarafından üretilmekte.


Mikimoto Kōkichi

Mikimoto Kōkichi kimdir?
Mikimoto Kōkichi, ilk kültür incisini yaratan ve kültür inci endüstrisini başlatan bir Japon girişimcidir. Beş çocuğun en büyüğü olan Mikimoto erken yaşta babasını kaybedince okulu bırakmak ve iş hayatına atılmak zorunda kaldı. Tek bir nefeste 30 metreden daha da derinlere inmek zorunda kalan dalgıçların çabası Mikimoto’yu büyüledi. Bu dalışlarda vahşi okyanus canlıları ve okyanusun soğuk suları ile savaşmak son derece ürkütücü idi. 1893’de ilk kültür incisini yaratmayı başaran Mikimoto, 1909 yılında 32 yaşında iken eşini kaybedince bir daha evlenmedi. Hayatını kusursuz inciler yetiştirmeye adadı. İlk mağazasını Tokyo’da açtı. Paris, New-York, Los Angeles, Bombay ve Şangay mağazaları peşi sıra açıldı.
96 yaşında hayata veda ederken Japon İmparatoru tarafından verilmiş olan Kutsal Hazine Nişanı ödülüne sahipti. Mikimoto’nun hayatı kültür incileri ve hayalleri üzerine kurulu idi. “Bütün dünya kadınlarının boyunlarını incilerle süslemek” günümüz için de geçerli bir hayal. Adını taşıyan “Mikimoto İnci Adası” bir turizm cenneti olup, Kâinat Güzeli ve Miss International tarafından kullanılan yarışma taçları Mikimoto’nun patentli çalışmalarının ürünüdür.

Mayorka incileri hakkında
Adını Akdeniz’deki Mallorka Adası’ndan alan Mayorka İncileri, doğal yollardan elde edilmeyen, cam sanayi ürünü mücevher taşlarıdır. İlk olarak 19. yüzyılda yapıldıkları düşünülmekte. Üzeri bir tür yağlı beyaz bir karışım ile kaplanarak gerçek inci görünümü verilen cam parçacıkları, gerçek inciler ve kültür incilerine asla meydan okuyamaz. Bir Mayorka İncisi’nin endüstriyel olarak üretilme süresi ile bir istiridye içinde üretilen incinin var olma süresini karşılaştırdığımızda aralarındaki değer farkını anlamakta zorluk çekmeyiz.

La Peregrina şimdiye kadar bulunan en ünlü incinin adıdır. Armut şeklindedir ve güvercin yumurtası boyundadır.
Bu ünlü inci Richard Burton tarafından Elizabeth Taylor’a hediye edilmişti

İnci hakkında bilmediklerimiz
- İnci tamamen organik bir maddedir, el değmeden oluşur. Her türlü yumuşakça bir inci üretebilir. Ancak inciler istiridye gibi iki kabuklu yumuşakçalarda daha korumalı olarak büyürler.
- Doğal inciler Hint Okyanusu, Basra Körfezi ve Kızıldeniz’den binlerce yıldır toplandılar. Tabiat, bu eşsiz güzelliği insanlara hediye ederken insanoğlu denizi kirletmekte, atıklar ile doldurmakta ve bu doğa üretimine sekte vurmaktadır.
- Tatlı su incileri genellikle midyeler ile, tuzlu su incileri ise istiridyeler aracılığı ile büyük havuzlarda üretilir.
- İncinin rengini belirleyen, içinde oluştuğu yumuşakçanın kabuğunun rengi ile ilgilidir. Beyaz, mor ve siyah inciler her zaman rağbet gören incilerdir.
- İncilerin boyu cm ile ölçülür.
- Periculture adı verilen inci yetiştirme işlemi son derece hassas bir işlemdir. İçinde yaşadığı yumuşakçayı öldürmeden inciyi çıkartabilmek büyük maharet ister. Aynı yumuşakça tekrardan inci üretmeye devam edebilir. Bu durum halk arasında incinin doğuruyor olması olarak değerlendirilse de inci asla doğurmaz ama doğurganlığın ve sadakatin ve dostluğun sembolü olarak kullanılır.
- İnciler bazı kültürlerde yas sembolü olarak da kullanıldı ve gözyaşını simgeledi.
- Mısır efsanesine göre Kleopatra inci küpelerinden birini çıkardı ve bir bardak şarabın içine atarak çözülmesini bekledi. Ve o bardak şarabı içerek dünyanın en pahalı şarabını üretmek üzerine Marc Anthony ile girdiği iddiayı kazandı.
- Düşük değerdeki inciler asla yok edilmez. Pırıl pırıl parlayan bir toz haline getirilerek makyaj malzemesi olarak kullanılır.
- Bilinen en eski inci M.Ö 520 yılına ait İranlı bir prensesin lahdinde bulundu.
- 1916 yılında Jacques Cartier, New York’ta 5. Cadde’de bir konakta ilk mağazasını açmak için 1,2 milyon dolar değerinde doğal bir inci kolye sattı.
- La Peregrina şimdiye kadar bulunan en ünlü incinin adıdır. Armut şeklindedir ve güvercin yumurtası boyundadır. Bu ünlü inci Richard Burton tarafından Elizabeth Taylor’a hediye edilmişti.

İnci Küpeli Kız tablosu
İncilerden söz ederken Hollandalı ressam Johannes Vermeer’in ünlü başyapıtı “İnci Küpeli Kız” tablosuna değinmek istedik. ‘Kuzeyin Mona Lisa’sı olarak adlandırılan bu özel sanat eseri her ne kadar kulağındaki küpelerle ünlense de tablodaki kadının iri gözleri, masum bakışı, yarım gülüşü de dikkat çekici…


Tablodaki kadın uzun yıllar gizemini korudu. Daha sonra yapılan araştırmalarda ressamın evine gelen ve renkler ile son derece ilgili olan bir hizmetçinin varlığı tüm varsayımları altüst etti. Aynı zamanda kitaplara ve filmlere de konu olan ve popülaritesi her gün artan eser Lahey’de bulunan Mauritshuis Müzesi’nde sergilenmekte. Yasak, aşk estetik, güzellik, gizem yetenekli bir ressamın paletinde buluşunca “İnci Küpeli Kız” tablosuna farklı gözlerle bakmamak mümkün değil.

John Steinbeck’in kitabı “İnci”
Bir Meksika halk hikâyesinden esinlenilerek yazılan “İnci” kitabı, bir zamanlar İspanya’da yaşayan fakir bir inci avcısı olan Kino’nun hikâyesini anlatır.  Kino çocuğunu kurtarmak amacıyla denize dalar ve eşi benzeri görülmemiş bir inci ile karşılaşır. Steinbeck’in muhteşem anlatımı ile zenginleşen kitapta umudun ve kötülüğün ve düşmanlığın öyküsü sayfalara akar. Yazar, inci ile özdeşleşerek insanlık dramına ışık tutar.


Eğer bir inci kolyeniz var ise…
Eğer inci bir kolyeniz veya küpeniz var ise üzerine parfüm sıkmayın ve kozmetik ürünü ile buluşturmayın. İncileri muhafaza için tavsiye edilen, simsiz tül bir kese veya yumuşak kadife bir kutudur.
İnci hava almadığı zaman matlaşır. İnci mücevherler kasada bekletilmeye gelmez solar. İncilerinizi mutlaka takın. Ancak o zaman değer kazanacaklardır.

İncili inciler
Timsahın ağzını düşünen, kıymetli inciye kavuşamaz.
İnci, kum tanesinin etrafına ıstırabın ördüğü mabettir.
Eğer inciye ulaşmak o kadar kolay olsaydı, bu kadar değerli olmazdı.
İnci bulduğuna sevinmek yerine istiridyeyi kırdığına üzülsene.
İnciler kumsalda bulunmazlar; eğer bir tane istiyorsan onun için dalmalısın.
Dostlar okyanusun dibinde, midyenin içindeki inciye benzerler, az bulundukları için çok değerlidirler.
Sen taş olsan da mermer olsan da kaya olsan da ilahi bir âşıkla buluştun mu, inci olursun.
Bizim sohbetimiz Nisan yağmuruna benzer. Balığın ağzına düşerse inci olur, yılanın ağzına düşerse zehir olur.


Bir istiridye hikâyesi
İki istiridye aralarında konuşurlar. Bir tanesi, “İçimde büyük bir sancı var. Ağır ve yuvarlak.” Ötekisi tepeden bakarak cevap verir, “Göğe ve denizlere şükürler olsun ki, benim içimde hiçbir sancı yok. Oh, her şey iyi...” O sırada oradan geçmekte olan yengeç kulak misafiri olur ve cevap verir. “Sen tamsın ve sancın yok, ama arkadaşının içi dolu, taşıdığı güzellik sancıya değer.”

İçiniz ne kadar boşsa karnınız o kadar a ağrır. Ancak gerçek güzellik, içinde inci gibi parlayan bilgiler taşımaktır.

Kaynakça:
https://www.ahseninci.com
https://www.gizliinci.com
https://www.bilgihanemi.com
https://www.istiridyeinci.com.tr
https://www.mikimoto.com
https://en.wikipedia.com
https://www.insancaakademi.com
https://www.okuhaber.com
https://www.cerceveninardındakilerblog.worldpress.com
https://www.kitapyurdu.com
https://www.pivada.com
https://www.ntv.com.tr