SİNE-YORUM - Neşe Binark
“Selim gider, Suzan gelir. Düzen hep devam eder. Bugün Selim’i ayakta alkışlayanlar, yarın Suzan’ı kucaklar. Esas, herkes Suzan’ı ayakta alkışlarken, sen nerede ne yapıyor olacaksın…” Matilda’dan Selim’e…
Yahudi Dünyasında 2021’in ses getiren televizyon ve sinema eserleri arasına giren “Kulüp” dizisi, birinci sezonun ikinci yarısına ait bölümleri ile dijital platformunda yerini aldı. Sezonun ilk yarısında Sefarad Yahudilerinin canlı, cıvıl cıvıl hayatlarının zenginliği, Ladino’nun kulaklardan yüreklere akan ezgilerinin sihri, Yahudi gelenekleri ve kültürünün altın işlemeli çerçevesi çıkarıldığında “Kulüp” dizisinin ilk sezon ikinci yarısındaki bölümlerini izlemeye başladığınızda, sizleri boşluğa düşmüşsünüz gibi hissettirebilir. Şaşırmayın, izlemekten vaz geçmeyin. Dahası var…
Hikâye anlatıcısı yönetmen; Zeynep Günay Tan
Son dört bölümü incelerken yönetmen Zeynep Günay Tan’ın elindeki sihirli asadan bahsedeceğim. Yönetmen, bu zamana kadar; derdi olan, anlatmaya değer bir hikâyesi olan projelerde çalıştığını bir kez daha seyircisine gösteriyor. Belli ki, yine hikâyeyi sevmiş bir hayalci, bir hikâye anlatıcısı olarak “sektöründe efsane” rozetini göğsünde taşıyor. Yine oyuncunun keşfedilmemiş alanlarına giriyor, gizli duygularını açığa çıkartıyor, oyuncuyu nasıl oynatacağını iyi biliyor. Hiçbir sahnenin altını boş bırakmıyor. Belli ki, mükemmeli yakalamayı seviyor. Benim oyuncu olarak baktığım pencereden belki de göremediğim ayrıntıları bulup oyuncularının kişiliklerinden, yeteneklerinden, yaşanmışlıklarından yola çıkarak karakterlerini yorumlatıyor. İki belirgin örnek vereceğim.
İlki Salih Bademci. Oyuncu İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda oynadığı müzikallerde söylediği şarkılarla, ettiği danslarla tiyatro seyircisinin gözbebeği olmuştu. Yönetmen, oyuncunun bu alanlardaki yeteneği ile Selim Songür karakterini yorumlatırken can damarından beslemiş.
İkincisi, Orhan’ın (Niko) annesi Mevhibe Hanım rolündeki Suzan Kardeş. Kökeni itibarıyla Balkan göçmeni, Kosovalı. Rumcaya aşina, dili Arnavutça, Boşnakça, Sırpça görmüş eğilmiş, bükülmüş. Elbette Rumcayı konuşurken başarılı olacak. Oyuncu, tipi itibarıyla zaten Balkanlara ait olduğunu resmediyor. Çok doğru seçim.
Bunun gibi örnekler çoğaltılabilir. Oyuncularla konuşmak lazım. Kendilerindeki hangi yetenekten yola çıkartarak karakterini yorumlattığını yönetmenin… Zeynep Günay Tan yönetmen ise oyuncu koçu kenarda dinlenebilir.
Siyah-beyaz gerçeklik duygusu
Gelelim işlenen konunun ağırlığına… Bir kere şunu kabul edelim, 6-7 Eylül Olayları’nın provakatif yüzünü göstermekte son derece başarılı olunmuş. Yüzlerce figürasyon, doğru renklerle doğru ışıkla ve oyunculuklarla gerçeğine uygun biçimde oynatılmış. Bunu nereden anlıyoruz; Yönetmen Zeynep Günay Tan, provokasyona gelen kitleyi siyah beyaz çekerek, video kaydına gerçek siyah beyaz fotoğrafları büyük bir başarı ile bağlayarak, gerçeklik duygumuzu derinden sarsıyor. O kadar iç içe geçmiş görüntüler ki bunlar…
Yere düşen İsmet’in gözünden arabasını parçalayanları görüyoruz
Barış Arduç’un oynadığı İsmet karakteri yere düştüğünde kameranın da yerdeki oyuncunun gözünden arabasının hırpalanmasını seyretmesi, önce vazgeçip attığı sonra da geri aldığı oyuncak gelin bebeğin yerlerde sürüklenmesi Raşel’in gelin olma dileğinin ayaklar altına alınması ile o kadar özdeşleşmiş ki…
Bütün suç o kaypak kaldırım taşında
Gelen geçen bastı sallandı, bir kadının ayakkabısının topuğunu kırdı. Kaldırım taşı da bir oyuncuydu ve rolünü çok başarılı oynadı. Arkasına döşenen müzik ile gittikçe yükselen bir enerjiyle doldu bu kaldırım taşı. Bir eylemde başrol oynayacağı kesinleşti. Provokasyona fazlasıyla gelen kem gözlü sokak serserisinin üzerine basmasıyla gerilimi artırdı. Sinirle üzerine basıp tekrar oynadığından emin olunca, kaypak kaldırım taşını yerden alıp ilk gördüğü azınlık dükkânının camına fırlatıp kıran adamın da amacına hizmet etmiş oldu. Raşel’i ıskalayarak…
Yönetmen Zeynep Günay Tan’ın başarılı sahne yerleştirmesi
Yönetmenin siyah beyaz gri dengesi içindeki sokaktaki insanları, Raşel’in kırmızı elbisesini, sarı elbiseli ve yeşil elbiseli kadını patlatıyor. Nitekim sarı elbiseli kadını, son sahnelerden birinde yağmalardan sokaklara dökülen ayakkabıları ortalık yerde denerken görüyoruz. Gözlerimiz ve ruhumuz acıyor.
Kulüp’ün son dört bölümünde artık “Rumlar” hikâyenin merkezine yerleşiyor. Selim, Raşel, Matilda, Çelebi ve diğer insanların hikâyeleri bu merkezin çevresinde konumlanıyor. Gözlerinizi, gösterilmek istenen fotoğraftan ayırmazsanız her şeyi görebilirsiniz.
En etkileyici sahne; “Kulüp kapısına vuran Matilda’nın doğurmak üzere olan kızı Raşel ile içeri girmek isteyişine eşlik eden onlarca insanın kurtuluşuna, kapıyı açan Çelebi’nin verdiği mücadelenin kattığı anlam”. Çelebi’nin, kapı bekçisinin içinde yıllarca büyüttüğü nefretin silahlanması ile mücadele edişi, kapıyı açmayı başarması insanların yaralı halde içeri doluşması… Raşel’in sahnede doğum yaptığı anda elektrik kesilmesi. Matilda’nın çaktığı ilk kibrit ile ilk mumu yakması ve diğerlerinin de mumlarının ışığını ondan almaları. Raşel’in doğurduğu kızın yetişkinlik sesinden duyduğumuz: “O gece hangi eller yaktıysa o mumları, o karanlığa o gölgelere inat yaktıkları o kadar belli ki!”
“Zaman değişecekti… Daha karanlık geceler yoldaydı.” Bu cümle ikinci sezon hakkında seyirciye bir fikir vermek üzere söylendi. Duyduk mu? İkinci sezon da geliyor.