Şehri sadece bina ve trafik organizasyonundan ibaret görmeyen, sakinlerin hayat standardını ve ruh sağlığını göz ardı etmeyen iki mimar, vakti zamanında Sultanahmet ve Taksim meydanlarının inşaatını yürütmüş, İstanbul’a bir metro kazandırmayı düşlemiş, Boğaz’a tüp geçit projeleri hazırlamışlardı.

Henri Prost ve Aron Angel insanların rahatça dolaşabilecekleri yeşil bir şehir planlıyorlardı. Antik yarımadanın siluetinin korunmasına önem veriyorlardı. Haydarpaşa’dan Bostancı’ya kadar uzanan bölgede, elde azıcık yeşillik kaldıysa, bunu o iki mimardan birine, ARON ANGEL’e borçluyuz. Aynı uygulamayı Nişantaşı Valikonağı Caddesi’nde de yaptı, ama sonra gelenler planlara sadık kalmadı. Resmî görevdeyken “Yeşile bir çivi dahi çaktırmam” cümlesiyle ünlenmişti. Hukuka bağlılığı ve titizliği nedeniyle ona “Bay Engel” diyorlardı.


En küçük detayların peşinde koşan, disiplinli, prensip sahibi biri olan Angel, eski insanların ve yeni çevrecilerin takdir edeceği bir özelliğe daha sahipmiş: İsrafı sevmez, çizimlerini muhasebe hesaplarının arkasına yaparmış 

Angel’in büyük büyükbabası Avramo Bivas, İtalya Kralı Victor Emanuele’in diş hekimiydi. Sultan Abdülaziz’in Napoli’de diş ağrısı tutunca, onu Bivas tedavi etmişti. Abdülaziz memleketine dönerken İtalya Kralı, ona ne istediğini sordu. Cevap acıyı dindiren dişçiydi. Bivas da onaylayınca yeni topraklarda kurulacak ailenin temelleri böylece atılmış oldu.

Aron Angel 1916’da Kadıköy Yeldeğirmeni’nde doğdu, yakınları ona “Nino” derdi. Haydarpaşa Garına bakan bir sokakta, İstanbul’un ilk apartmanlarından birinde oturuyorlardı. 1909’da, Levi Kehribarcı tarafından yaptırılan Art Nouveau tarzı bina, İstanbul’un ilk apartmanlarındandı. Haydarpaşa Garının inşaatında çalışan İtalyan taş işçileri burada yaşamıştı. Ailesinin anlattığına göre Angel’in gara ayrı bir sevgisi vardı. Garla yolları bir kez daha kesişecekti. Dünyaya gözlerini açtığında onu karşılayan gar, öldüğü gün onu göğü karartan bir yangınla yolcu etti.

Prost’la kesişen yollar
Angel’i İstanbul’un ilk şehir plancısı olma yolunda teşvik eden kişi, Atatürk’ün daveti üzerine 1936’da Türkiye’ye gelen Fransız mimar ve şehircilik uzmanı Henri Prost’tu. Angel o sıralarda Galatasaray Lisesi ve ardından İTÜ İnşaat Mühendisliğini bitirmiş bir gençti. Paris’te mimarlık okumayı düşünüyordu. Liseden bir öğretmeni sayesinde Henri Prost’la tanıştı. Prost ona Paris’teki bazı okulları önerdi. Aron Angel bu okullardan birini seçip 1937’de Paris’e gittiğinde aynı zamanda okulun da müdürü olan Henri Prost, yeni bir öneri getirdi: “Mimarlığın yanında şehircilik de okumak ister misin?” Aron Angel, Türkiye’de böyle bir bölüm olmadığı için şehircilik konusundan haberdar değildi. Bu teklifi kaçırmadı, iki üniversiteye birden gitmeye başladı.


1940’da Paris Üniversitesinden şehircilik, Ecole Speciale d’Architecture’den mimarlık diplomasını aldı. İki okuldan da takdirnamelerle mezun olduğunda, Hitler orduları Paris’ten sadece iki kilometre uzaklıktaydı. Öğrenci arkadaşlarıyla yürüyerek kaçtıkları Paris’e, diplomalarını almak üzere 1942’de döndü. Aron Angel, öğrenmeyi seviyordu, Güzel Sanatlar Akademisi yüksek mimarlık diplomasını diğerlerinin yanına ekledi. 1945’de İstanbul Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümünde Bizantoloji’de doktorasını yaptı. Prost’un da çalışkan öğrencisini bırakmaya niyeti yoktu, birlikte Bursa, Yalova imar planlarını ve İstanbul nazım planını hazırladılar. 10 yıl boyunca birlikte çalışan Angel ve Prost yakın dosttu, hatta papyona merakları bile aynıydı.

“Yeşile bir çivi dahi çaktırmam”
1951’de Prost’un Fransa’ya dönmesi üzerine, Angel, İstanbul Nazım Plan Bürosu Baş Danışmanlığına atandı. O dönemde kentin yeşil alanları planlanırken Taksim, Nişantaşı ve Taşlık’ı kapsayan arazi, 2 Numaralı Park olarak adlandırılmıştı. Parkları kentin ciğerleri olarak kabul eden Angel, hazırlık ve uygulamada çalışıyordu. Taksim’den Dolmabahçe sırtlarına kadar uzanan alanın oluşturulması için yıllarını verdi. Spor ve Sergi Sarayı ve Açık Hava Tiyatrosu parkın bir parçası olarak inşa edilmişti. Ancak şehrin göbeğindeki büyük arazi kamuya bırakılmayacak kadar iştah açıcıydı.


Spor ve Sergi Sarayının temel atma gününde, ön sıra sol başta Aron Angel, ön sıra sağdan ikinci Henri Prost, yanındaki Lütfi Kırdar 

1952’de, dönemin vali ve belediye başkanı Fahrettin Kerim Gökay, Amerikalıların İstanbul’da bir otel yapma isteğinden söz açınca. Angel, “Tabii, kendilerine birkaç yer göstereyim” dedi. Aslında usulen ona sorulmuştu, Hilton Oteli Gezi Parkına yapılacaktı. Aron Angel, savaş yıllarında güçlükle oluşturulan yeşil alanı feda etmeye yanaşmadı, “Şahsi menfaatlerin revaçta bulunduğu bir müessesede çalışmaktan utanç duyuyorum” tepkisiyle istifa etti. Bir söyleşide şöyle diyecekti: “Gezi Parkında çok kötü işler yapıldı. 1950’de iktidara gelenler demokrasiyi çok farklı şekilde yorumladılar. Demokraside her şeyin serbest olduğunu sandılar. Onca yılda hazırladığımız planları yaktılar, nazım planı anlayışını yok saydılar.”

Bağdat Caddesinin, Yeşilyurt’un geniş bahçeli, alçak binaları, Angel’in şehir hayalinin yansımalarıydı. Ekonomik ve politik gerekçelerle Taksim’e metro, Bayrampaşa’ya botanik bahçesi, Levent’te kadınların çalışma hayatına katılmasını kolaylaştıracak tarzda bina gibi projeleri hayata geçemedi. Her zaman İstanbul’un özgün dokusunun korunması gerektiğine inanan Angel, giderek pıtrak gibi çoğalan sitelere, TOKİ binalarına karşıydı, Gökkafes ona göre ucubeydi. “Bir devletin nasıl anayasası varsa, bir şehrin anayasası da nazım planıdır. O olmazsa şehircilik olmaz” diyordu.

Haysiyet
Aron Angel, Belediye’den istifa ettikten sonra 1953’de serbest çalışmaya başladı. Ailece 1925’den 1958’e kadar yaşadıkları Tünel’deki Angel apartmanının giriş katını ofis yaptı. Torunu mimar Cem Yaman da onunla çalıştı. 1950’de evlendiği sevgili eşi Milena’yı 2006’da kaybetmişti. Eşini toprağa verdiği akşam Beyoğlu Belediyesince düzenlenen konferansa katıldı, çünkü söz vermişti. O gece belediye başkanı geç kaldı. Kürsüye gelen Angel konuşmasına şöyle başladı: “Sayın Başkan, çok geç geldiniz ve sizin geç geleceğinizden haberimiz olmadı. Bildirseydiniz öylece beklerdik. Kentin yoğun trafiğini hesaplayıp, bir ev sahibi olarak herkesten önce burada olmalıydınız. Ben, buradayım. Dün 60 yıllık sevgili eşimi kaybettim ve yarın da cenaze törenimiz var. Benimkinden daha önemli ne gerekçeniz vardı, herkes gibi ben de merak ediyorum.”


Konferans ve sempozyumlara bilgisini, deneyimlerini paylaşabileceği platformlar olarak değer verirdi. İdealist aydın kimliğiyle cemaatine ve ülkesine yararlı olmak amacından hiç vazgeçmedi. Neve Şalom Sinagogu Vakfı Yönetim Kurulunda ve Türkiye Hahambaşılığı Hukuk ve İmar Komisyonunda mesleği çerçevesinde katkıda bulunurdu.

Oğlu Albert Angel babasından devraldığı mirası şöyle özetliyor: “Babamı kaybettiğim gün ofise dönüp, artık boş olan masasına baktım. Kendi kendime, ‘Ben babamdan ne öğrendim’ diye sordum. Sonra da fazla düşünmeden şu cevabı verdim: Ben babamdan çalışkanlığı, azmi, asla ve asla pes etmeden mücadele etmeyi, sabırlı olmayı ve en önemlisi haysiyetli yaşamayı öğrendim.”


Mimar Albert Angel babasının masasıyla
 

Kaynaklar:
https://www.demokrathaber.org/aron-angelden-aldigimiz-insanlik-dersi https://www.mimarizm.com/etkinlikler/diger/aron-angel-in-istanbul-hayali_120962  http://mimdap.org/2010/11/ylk-thehircimiz-aron-angeli-kaybettik/   https://www.salom.com.tr/arsiv/haber-77307-herkesin_anlatacak_bir_oykusu_vardir_aron_angel_19162010.html https://www.diken.com.tr/bilir-misiniz-ki-gezinin-ilk-direniscisi-yahudiydi/ https://www.avlaremoz.com/2021/04/19/geziyi-bagdat-caddesini-planlayan-kisiyi-bilelim-diye/