Haber resmi: Raymond Peynet (1908-1999)
“parmağını sürsen elmaya, rengini anlarsın
gözünle görsen elmayı, sesini duyarsın
onu işitsen, yuvarlağı sende kalır
her başlangıçta yeni bir anlam vardır”
Edip Cansever / Bezik Oynayan Kadınlar
Arkeoloji müzelerinde hepimizin en sevdiği bölümler vardır. Benim için bu bölümler arasında ilk sırayı oyunlar ve oyuncaklar alır. Hâl böyle olunca, bir de briç oynamaya merak sarınca, oyun kâğıtlarının tarihçesini merak ettim ve araştırmaya başladım. Bu süreçte, kültürel etkileşimlerin izini dilbilimi açısından sürmek kadar keyifli ve ilginç bir süreç ile karşılaştığımı ifade etmeliyim. Çölleri, dağları, denizleri aşmış da gelmiş iskambil kâğıtlarının heyecanlı hikâyesine beraberce bakalım!
Antonio di Cicognara’ya atfedilen Tarot kartı
İskambil kâğıtları, zaman zaman hoşça vakit geçirmek için araç, bazen de mistik bir tercüman, desenlerinde sanat, briçte spor, yediden yetmişe, elden ele geçerek renkli, bazen soyut bazen somut, çok işlevli bir dünya oluşturup, gönlümüze girmişler. Kült bir kitapta, örneğin Alice Harikalar Diyarı’nda, Cezanne’ın resimlerinde, Edip Cansever şiirlerinde ya da bir sihirbazın ellerinde… çok şekilde, değişik kıyafetlerle karşımıza çıkmışlar! İyi ki de çıkmışlar!
Uzak Doğu’dan başlayan yolculuğu
Oyun kâğıtlarına ilk referansı, okültik Hintlilerdeki kâğıtların bir türevi olarak, Çin’de 618-907 seneleri arasında Tang Hanedanlığı yazarı, Su E. yazmalarında görüyoruz. Prenses Tongchang’ın kocasının ailesi olan Wei’lerle bir kâğıt oyunu oynadığını kayıt düşmüş.
Oyun kâğıtları, Uzak Doğu’dan başlayan hayatına, İpek Yolu’nda tüccarların Moğollar ile ilişkileri, Moğol - Memlük savaşları sonucunda 14. yüzyılın sonuna doğru Mısır Memlük Devleti aracılığı ile Venedik kapısından giriş yaparak, Avrupa’da devam etmiş ve güncel evrensel standartlarına burada ulaşmış.
İlginç bir not bir düşelim, Memlüklerden kalma 47 kâğıtlık bir deste, 1938 gibi geç bir tarihte, Leo Mayer tarafından Topkapı Sarayı’nda bulunmuş. Tarihteki en eski deste olmasa da 12.-13. yüzyıla ait oyunları belirlemede ve o dönemde bir destede yer alan renkleri anlamada kuşkusuz çok önemli!
Avrupa’da…
Avrupa’da 1300’lerden kalma bir Alman elyazmasında ve 1328 senesinde yazılan bir Fransız şiirinde oyun kâğıtlarından bahsedilse de, en tartışmasız örnekler 14. yüzyılın sonlarından geliyor: İtalya 1366, Fransa 1382, İspanya 1387.
Bu referanslardan önce oyun kâğıtlarının var olmadığı konusunda bir kesinlik yok, yine de sosyal olayları betimlemekte ve ayrıntılarını vermekte ünlü iki büyük şair Dante ve Chaucer’ın yazılarında da oyun kâğıtlarına rastlamıyor olmamız, tarihlendirmede bizlere yardımcı oluyor.
Avrupa’ya sessiz ve mütevazı bir giriş yapan iskambil kâğıtları bir anda o kadar yaygınlaşmış ki, Kilise bu durumdan endişe ederek, dindarların kâğıt oyunu oynamasını, tutkuların dizginlenmesini önlediği gerekçesiyle 14.-17. yüzyıl arasında yasaklamış.
Floransa’dan oyun kağıtları, Francesco di Domenico, 1547
Geçmişteki desteler günümüzden farklı
Geçmiş günlerdeki destelere baktığımızda, günümüzden epeyce farklı olduklarını görüyoruz, bu farklarda birinci sırayı ise, eski destelerde “Kız”ı göremiyor olmamız alıyor.
Günümüzün 52 kartlık standart desteleri ilk defa 15. yüzyılda Fransa’da geliştirilmiş. Kartların simgeleri ise ülkeden ülkeye değişiklik gösteriyormuş. Örneğin Almanlar destelerinde yaprak, çan, meşe palamudu, kalp; Fransızlar destelerinde kalp, başak, yonca ve karo kullanmışlar. İngilizlerin Fransızlardan aldığı kalp ile karo, İtalyanlardan aldığı maça ve sinek ise günümüzün evrensel olarak kullanılan destesini oluşturmuş.
15. yüzyılda Fransızlar desteyi siyah ve kırmızı olarak ikiye ayırdılar
Kilise ne derse desin, baskı tekniklerinin gelişmesi ile kartların yaygınlaşmasının karşısına geçilememiş. İlk oyun kâğıtları el ile çizilip boyanıyormuş. 15. Yüzyıldan itibaren Almanlar ahşap estampı (oyma baskı) geliştirince, bu yeni teknik kullanılmaya başlanmış ama lüks kartlar yine de bakır gravür tekniğiyle yapılmış.
18. Yüzyıla geldiğimizde kartlar ile ilgili en önemli değişiklik bir Fransız illüstratör tarafından yapılmış. Oyun oynayanlar kâğıtları sürekli ellerinde ters yüz etmek zorunda kalmasınlar diye kartların resimlerini simetrik olarak çizmiş. 1832 senesinde ise taşbaskı yöntemine geçilerek, hemen hemen günümüzdekilere benzeyen parlak görünümlü kâğıtlar kullanılmaya başlanmış.
Aslına bakacak olursak, oyun kâğıtları 20. yüzyıla kadar sıklıkla kumar oynamak için kullanılmış ve kumar oynayanların kâğıtların değiştirilmesi ya da hile yapılma ihtimalini düşünmeleri, dekore edilmiş kâğıtların kullanılmasını epeyce ertelemiş. O kadar ki, 1850’lere kadar düz ve boş bir zemine işaretleme yapılmasının zor olduğu düşünüldüğünden, arka yüzü beyaz kâğıtlar tercih edilmiş. 1870’lerde ise günümüzde kullanılan iki taraflı kâğıtlar kullanılmaya başlamış. Eski oyun kâğıtlarına ait en güzel koleksiyonları British Museum’da görmek mümkün. Seyahat etmeyi pandemi nedeniyle çok özlediğimiz bu zamanlarda, dünyadaki en sevdiğim müzelerden olan British Museum’a gidip bu kâğıtları tekrar, yeni bir gözle görme isteğim farklı bir boyut kazanıyor.
Dali’nin çizimlerinde oyun kağıtları
Oyun kâğıtları sadece oyun için mi kullanılmış?
Elbette hayır! Pek çok farklı amaç ile kullanılmış, bunlardan en bilineni ise Tarot.
Gerçekte Avrupa’da yapılan ilk kartların İtalya’da Tarot kâğıtları olduğu konusunda literatür hemfikir. Bu resimli kâğıtlar, Doğudan gelen renklere ayrılmış numaraları olan kâğıtlardan farklı. Profesyonel falcıların en önemli aracı olan Tarot kâğıtlarının 1320 senesinden önce var olmadığı, W. S. Seabury’nin Tarot ile Dante’nin İlahi Komedya’sındaki sembolizm arasında kurduğu bağ hipotezinden kaynaklanıyor. Tarot illüstratörlere, şairlere de ilham vermiş. Bunlardan biri Nobel Ödüllü büyük şair T S Eliot ve şiiri Çorak Ülke. Ne diyor şair:
“İşte üç değnekli adam, işte Çarkıfelek,
Ve işte tek gözlü tüccar, bu kağıda gelince,
Bu boş kağıt, tüccarın sırtındaki şeydir,
Onu da görmem yasaktır. Peki nerede
Asılmış Adam! Suda ölümden sakın.
Kalabalıklar görüyorum halka olmuş yürüyor.
Falınız tamam.”
Oyun kâğıtları ve eğitim
Oyun kâğıtlarının diğer bir kullanım alanı, 600 sene önce gibi eski bir tarihte eğitim… Oyun ile öğrenme tekniğinde, oyun kâğıtlarına öğretici metinler yazılmış. Ne kadar ilginçtir ki, ünlü Kardinal Mazarin, genç Louis XIV’e coğrafya, tarih gibi dersleri bu şekilde öğretmiş. Teolojiden savaşa, kâğıtlara ilham veren pek çok konu olmuş. 1928’e kadar Sovyet Rusya tarihi kraliyet kahramanlarının yerine “Kızıl Devrim” ile ilgili kişileri koymuşlar. İngiliz ve Amerikan kartlarında ise yer alan desenler hâlâ Henry VII ve Henry VIII dönemindeki kostümlerini giymeye devam ediyorlar.
Belki dizelerle, renklerle düşünen bir insan olduğumdan, belki kâğıt oyunlarıyla ilk defa bezik oynayarak tanıştığımdan, iskambil bana Edip Cansever’i, Bezik Oynayan Kadınlar’ını Cemile, Cemal, Seniha ve Ester’i düşündürüyor… Ve kâh sihir, kâh strateji kâh kehanet ya da sanat aracı olarak karşımıza çıkan kâğıtlar aklıma geldikçe, şiir diyarlarına dalıp gidiyorum İkinci Yeni şairinin. Çocukluğumda yaptığım iskambilden evler geliyor bazı zaman gözümün önüne…
Ve diyorum ki:
“gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk
hiçbir yere gitmiyor.”
Edip Cansever / Bezik Oynayan Kadınlar