Bu camiada otuz seneden beri olmama rağmen, bugüne kadar bu sanatçının ismini duymamıştım. Üniversitede Müzecilik dersi veren kızım Sibel Almelek İşman’ın sayesinde sanal ortamda açılan İstanbul Kadın Müzesi’nde yer alan SARA FARHİ HUNTZİNGER’den haberim oldu. Biraz araştırmamı derinleştirince, Sara Farhi Huntzinger’in, cemaatimizin yakından tanıdığı Lina Farhi Filiba’nın halası olduğu ortaya çıktı.
Çocukluğu ve öğrenim yılları
Sara Farhi, sanatkâr bir ailede 1912 yılında İstanbul’da doğar. Hakkak olan babası David Farhi’nin, Yüksekkaldırım’da antika dükkânı vardır. 1935’te Akademi’ye giren Farhi, 1939 yılında Namık İsmail atölyesinden mezun olur. 1923 yılında kurulan, sanatçıların güvence altına alınmalarını ve bireysel sanat anlayışlarına özgürlük tanıyan bir ortamda çalışabilmelerini sağlayan, Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar Birliği’ne üye olur ve onların sergilerine katılır.
Sara annesi ile Paris'te
Evliliği ve Paris ve Vietnam yılları
Ailesiyle Paris’e taşınan Farhi, Legion d’Honneur nişanı olan tanınmış bir Air France pilotuyla evlenir ve iki çocuğu dünyaya gelir. Harpten sonra Hindi Çin’e yerleşirler. Resim çalışmalarına ara veren sanatçı, 1951 yılında tatil için gittiği Paris’te, Union Française’in Başkanı Albert Sarraut’la tanışması onu tekrar sevdiği mesleğine dönmesine aracı olur. Saygon’da açtığı sergi, eleştirmenler tarafından tam not alır. Vietnam’da önemli şahsiyetlerden portre siparişleri almaya başlar. Portrelerindeki ustalıkla yaptığı ışık gölge oyunları ve modellerine hayat verirken kattığı derin duygusallık büyük beğeni toplar.
Çocukluk ve okul yıllarını özlemle hatırlayan Sara Farhi, 1953 tarihli, dostu yazar Fikret Adil’e yazdığı mektupta böyle anlatıyor Türkiye sevgisini: “Benden haber aldığınıza hayret etmeyiniz. Ben de sizden haber almak için kaç defa aileme yazdım. Hatta 1951 yılı haziranında İstanbul’a uğramıştım, sizi aradım. Maalesef Ankara’da imişsiniz. Öteki arkadaşları da bulmak kabil olmadı. Buna mukabil, hayatımın en güzel yıllarını geçirmiş olduğum Güzel Sanatlar Akademi’sini ziyaret ettim. Heyhat! Yangın akademinin büyük bir kısmını, vaktiyle içinde çalıştığım atölyeyi ortadan kaldırmış. Her şeye rağmen tatlı hatıralarımın bulunduğu bu muhitte kendimi yine de mesut hissettim.”
“Halen Fransız olmama rağmen, sergimde, vatanımım ve geçenlerde artık aramızdan ayrılmış bulunan babamın hatırasına hürmeten, Türk adımı kullandım. Burada Türkiye’den bahsetmek hususunda hiçbir fırsatı kaçırmıyorum. Birkaç gün önce, Yakın Doğu memleketlerinde seyahat etmiş olan bir Fransız burada, Saygon’da, bir seri konferans verdi ve Türkiye’den fevkalade iyi bir surette bahsetti. Ne kadar iftihar ettiğimi tasavvur edemezsiniz.”
“Şimdi benden, burada bir Vietnam gazetesi için Türkiye’deki sanat hayatı hakkında makaleler istiyorlar. Bu vesile ile Vietnam’daki sanat hareketlerinin de teşvik edilmiş olacağı kanaatindeler. Ben de, maalesef burada hiç bilinmeyen güzel memleketimden bahsetmek, onu tanıtmak fırsatını elde edeceğim için kabul ettim. Türkiye’yi yalnız Kore’deki kahramanlıkları ile tanıyorlar. Halbuki onun sanatkârları da var.”
İstanbul Kadın Müzesi’nde çok önemli sanatçılar var. Aralarında Almelek Sanat Galerisinde de ağırladığım simalar var. Heykeltıraş Zerrin Bölükbaşı, Leyla Gamsız Sarptürk gibi Türk Görsel Sanatının önemleri kadın sanatçıları.
Oto portre, 1949
Kadın müzeleri
Kadın müzesi, kadın tarihi ve feminist hareketlerin temsilinde önemli bir yer tutmaktadır. Kentin kültür ve sanat yaşamını zenginleştirmiş ve yol açmış kadınlarla buluşturuyor, kültürler arası iletişim sağlıyor. Kadın müzeleri, 21. yüzyılda ivme kazanan kadın hareketinin sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Uluslararası Kadın Müzeleri Birliği (IAWM) dünyadaki kadın müzeleri ve girişimlerine destek sağlamak ve aracılık etmek üzere kurulmuş bir platformdur. 2008 yılında İtalya’nın Merano kentinde kurulmuş, 2012 yılında Avustralya’nın Alive Springs şehrinde bir dernek haline gelmiştir.
“Dünyanın tarihini yazan kadınlar! Dünyanın her ülkesinde bir kadın müzesi olmalı!” ifadesi bu ağın sloganıdır.
Uluslararası Kadın Müzeleri Birliği’nin koordinatörü olan Astrid Schönweger, kadın müzelerinin kurulma amacını, “geleneksel olarak erkeklerin işgal ettiği bir alana, yani müzelere, erişmek için” diye niteliyor. Feminist bir yaklaşımla kurulan kadın müzelerin ilk örneği, 1981 yılında açılan Bonn Kadın Müzesidir. Aynı yıl içinde Amerika’da Ulusal Kadın Sanatları Müzesi kuruldu. Çoğu zaman devlet organizasyonunca yeterli destek görmemektedir. Mali açıdan bağımsız olma durumun güç olduğu bu müzeler genellikle vakıf veya dernekler bünyesinde kurulurlar. Uluslararası Kadın Müzeleri Birliği tarafından, 2018 yılında Dünya’da, 88 Kadın Müzesi’nin bulunduğu bildirilmiştir.
25 Eylül 2012’de İstanbul Kadın Müzesi’nde, cemaatimizin yakından tanıdığı, rahmetli Beki Bahar ve Karen Gerson Şarhon da yer alıyorlar. Bu müzenin dışında, sanal ortamda açılan diğer iki müze Antalya Kadın ve Mersin Kadın ve Göç Müzeleridir. Türkiye’de 2014’de kurulan İzmir Kadın Müzesi fiziki mekâna sahip ilk kadın müzesidir.
Bu yazıyı yazmaya karar verdiğimde, halasına ait elindeki bütün belge ve fotoğraflarını bana yollayan sevgili Lina Filiba’ya teşekkür ederim.