(KÜNYE) “KURU OTLAR ÜSTÜNE” Yön: Nuri Bilge Ceylan - Sen: N. B. Ceylan - Ebru Ceylan - Akın Aksu - Gör: Cevahir Şahin - Kürşat Üresin - Kur: N. B. Ceylan - Oğuz Atabaş - Müz: Philip Timofeyev - Oyn: Deniz Celiloğlu - Merve Dizdar - Musab Ekinci - Ece Bağcı - Erdem Şenocak - Yüksel Aksu - Yıldırım Gücük

Nuri Bilge Ceylan’ın son filmi “Kuru Otlar Üstüne”nin dünya prömiyerini Mayıs ayında Cannes Film Festivalinde izlemiştim. Türkiye prömiyerini ise Adana Altın Koza Film Festivalinde izlemek nasip olacak. “Kuru Otlar Üstüne”, Doğu Anadolu’da zorunlu şark görevini yapmakta olan genç bir öğretmen üzerinden, bir bireyin iç dünyasına, bölgede yaşayan insanların zorlu hayat mücadelesine ve onları kuşatan coğrafi, etnik ya da sosyal dokunun dinamiklerine göz atmayı deneyen bir film. Yeryüzünün unutulmuş bir köşesinde geçen konusuyla, filmin, duygularını gizleyen, gizli ajandaları olan, samimiyetsiz yan karakterleri var. Aileyi, aşkı, ilişkileri merkezine alan film, yabancılaşma ve kenarlarda var olma gibi duygularla da izleyicilere içsel bir yolculuk yaptırmayı hedefliyor.

76. Cannes Film Festivalinin Türkiye açısından en önemli özelliği, Merve Dizdar’ın En İyi Kadın Oyuncu Ödülüne layık görülmesiyle, bu festival tarihinde ödül kazanan ilk Türk kadın sanatçısı sıfatını kazanmasıydı. Merve Dizdar, adı açıklandığında büyük şaşkınlık yaşadı. Ben hiç şaşırmadım. Çünkü bu ödülün diğer favorisi Sandra Hüller, yarışmanın en kaliteli iki filminin başrol oyuncusuydu. Nitekim bunların birincisi “L’Anatomie d’une Chute” Altın Palmiye, ikincisi “The Zone of Interest” Büyük Ödülü kazandı. Festival yönetmenliğine göre bir filme tek ödül verilebilme kuralı Sandra Hüller’e ödül şansı tanımıyordu. Ödül töreninden sonra yaptığı basın toplantısında Merve Dizdar’a bu kuralı hatırlattım. Sonrasında ayak üstü yaptığımız sohbette, “Yani sen aldığın ödülle N. B. Ceylan’dan rol çalmış oldun diyerek kendisini güldürdüm. Ertesi sabah havaalanında, kendisinin güzel bir fotoğrafını ikinci sayfada kullanan Nice-Matin gazetesini, hatıra olarak saklaması için verdim. Basın toplantısında Dizdar: “Hissettiğimi tek duyguyla anlatmam mümkün değil, 3-5 duygunun birleşimiydi. N. B. Ceylan ile çalışmak çok önemliydi. Bana güvendiği için müteşekkirim. Kadın olmak çok zor, kadın olmak umut etmek demek dedi.



KÖY ÖĞRETMENİNİN ÇIKIŞSIZLIĞI
İnsan ruhunun inceliklerini işlemedeki eşsiz hüneri, damaklarda acı bir tat bırakan sinema dili, ahlaki sorunları işlemedeki hüneri, temaları derinleştirerek üslubunu geliştirmesi N. B. Ceylan’ı günümüzün en büyük yönetmenlerinden biri yapıyor. Ceylan: “İnsan doğası üzerine araştırma yapmaktan hoşlanıyorum. Olayları yazdıkça, dramatize etmemiz gereken durumlar çıkıyor ve bunu bir hayret duygusuyla yapıyorum. Hayat beni hayret içinde bırakan olaylarla karşı karşıya getiriyor diyor. Fransız Film Français dergisi filmi “Boşa Harcanmış Bir Hayat” başlığıyla ele aldı. Variety yazarı “N. B. Ceylan mizantropinin ayrıntılarını geniş, büyüleyici bir tuvale resmediyor başlıklı yazısında “Yoğun bir dram, kışkırtıcı bir etik dersi, acı şekilde çatışan bir aşk üçgeni ve sıradan bir insan düşmanının acımasız anatomisiyle, film Ceylan’ın yeteneğini, 2011’deki Bir Zamanlar Anadolu’dan bu yana en iyi şekilde gösteriyor tespitinde bulundu.

Filmini takdim ederken N. B. Ceylan: “İyi ve kötü, bireycilik ve kolektivizm gibi temel kavramlar ülkemde hep ikilemler oluşturdu. Tarihin sessiz bıraktığı gözden uzak bir bölgede mecburi hizmetini sürdüren bir öğretmenin kaderi üzerinden, asil ve saf idealler ile gerçeklerin acımasızlığı arasındaki ilişkiyi incelemeye çalıştık dedi. “Kuru Otlar Üstüne” yönetmenin en özenli ve en uzun senaryolu filmi. Sağlam gözlemlerden beslenen zeki diyalogları ve ilginç monologları ile film etkileyici olabiliyor.  Cannes Festivalinin resmî sitesi filmi şöyle sundu: “N. B. Ceylan için bu hikâyeyi yazmak ve yönetmek, hem uzak bölgelerde yaşayanların çaresizliğini, hem de Türkiye’deki eğitim dünyasıyla ilgili sorunları gösteren ikili bir envanter için bir fırsattı.”



Genç ve hüzünlü insanların hüzünlü öykülerini anlatan filmin açılış sahnesinde, karlı bir coğrafyada minibüsten inip köye uzanan yolu kateden, bekâr genç öğretmen Samet’i (Deniz Celiloğlu) görüyoruz. Film, Doğu Anadolu’nun kırsal kesiminde çalışan ve İstanbul’a atanmayı ümit eden bir öğretmenin, öğrencisini taciz etmekle suçlanmasını konu alır. Samet 4 yıl zorunlu hizmet gördüğü köyde meslektaşı Kenan (Musab Ekinci) ile aynı evi paylaşan bir resim öğretmenidir. Samet’in öğrencileri arasında yakın olduğu 14 yaşındaki Sevim (Ece Bağcı) da vardır. Sevim’in defterinde Samet’e hitaben yazılmış, kalplerle bezeli bir aşk mektubu bir personel tarafından bulununca, hem Samet hem de Sevim küçük düşer. Samet’in mektubu yok etme konusunda yalan söylediğini fark eden genç kız öfkelendikten sonra, Samet’in hayalleri, Kenan’la birlikte bir cinsel istismar suçlamasının hedefi haline gelmesiyle yıkılır. Sevim mektubu kendisine geri vermesi için Samet’e yalvarmış, mektubu yok ettiği yönündeki iddianın yalan olduğu öğrenmiştir. Sevim öğretmenine karşı olan tüm duyguları öfkeye dönüşmesiyle, Samet ve Kenan hakkında taciz iddiasında bulunmuştur.

YAŞANMIŞLlK KOKAN GERÇEKÇİ TESPİTLER
Samet asıl hedefin Kenan olduğundan şüphelenir ve arkadaşlıkları giderek bozulur. İlk Öğretim Müdürlüğü olayı kapatma eğiliminde olmasına rağmen, iki yüzlü okul müdürü ihbarı fırsat sayıp Samet ile Kenan’a sıkıntılı günler yaşatır. Köy halkı da kendisine inanmayınca Samet bu suçlamadan kendisini temize çıkarmak için mücadele ederken, aynı zamanda köyün ve toplumun katı kurallarıyla da başa çıkmak zorunda kalır. Samet’in yaşadığı sıkıntıların üstesinden gelmesine yardımcı olabilecek, kasabadaki bir başka bir öğretmen olan Nuray (Merve Dizdar) ile tanışınca işler değişir. Bu olayın üstü resmî olarak kapatılsa da Samet’in üzerinde daha yalnız ve soğuk bir iz bırakır. Nuray’ı başta kendine layık görmediği için Kenan’a ayarlamaya çalışır. Gelişen olaylar bir aşk üçgeninde kilitlenir. Kenan ile Nuray birbirlerine aşık gibi görünürken Samet’in tavrı değişir ve ilk izlenimlerinden uzaklaşıp o da Nuray’a ilgi duymaya başlar.

Anadolu’nun ücra bir köyünde zorunlu hizmetinin dördüncü yılını bitiren Samet’in batmış gördüğü acımasız hayatından kurtulma umudu iyice azalmıştı. Nuray ile tanışmasının, karanlık düşüncelerinin üstesinden gelmesini sağlayacağına inanır. Zira genç kadın, kasvetli hayatından kurtulması için kendisine yeni bir bakış açısı kazandırmasında yardımcı olacaktır. Uzun süredir atanmayı beklemenin yorgunluğunu yaşayan Samet, yaşadığı kasvetli hayattan kurtulma umudunu sürdürmek arzusundadır. Olgun bir kadın olan meslektaşı Nuray onun yeni bir bakış açısı kazanmasına yardımcı olmaya kararlıdır. Tamamına yakını karlı bir coğrafyada geçen filmin finali güneşli bir yaz gününde, Samet’i “kuru otlar üstünde” yürürken gösteriyor. N. B. Ceylan Cannes’daki basın konferansında tasarladığı finalin bu olmadığını, çektiği birkaç sahneden vazgeçip, filmin süresini 3 saat 17 dakikayla sınırlama kararını aldığını anlattı.

N. B. Ceylan’ın bu yeni filmi, köy okulunda geçen konusuyla Fikret Karahan’ın “Okul Traşı”nı akla getiriyor. Karahan gibi, “Kuru Otlar Üstüne”nin senaryo yazarlarından Akın Aksu da bir dönem ilkokul öğretmenliği yapmış. Filmin projesi, Aksu’nun o dönem tuttuğu notlara ve deneyimlerine dayanıyor. Ben 1960’lı yıllarda Güneydoğu Anadolu’nun bir ilçesinde 2 yıl ilkokul öğretmenliği yaptım. Akın Aksu’nun yaşanmışlık kokan tespitleriyle, öğretmenler arasındaki ilişkiler ve karakter tahlilleri senaryoda çok gerçekçi bir şekilde yer almış. Bu gözlemlerimi Cannes’da N. B. C. ve Akın Aksu ile paylaştım.  Filmin başkahramanı, amatör fotoğrafçı Samet aracılığıyla, Ebru ve N. B. Ceylan’ın objektifinden tablo güzelliğindeki görkemli fotoğraflar mizansene zenginlik katarak filme serpiştirilmiş. Anadolu gerçeklerini dile getiren sosyal içerikli mesajlar eşliğinde, N. B. C. filmin ilk yarım saatinde, konuya olan hakimiyeti ve etkileyici mizanseniyle izleyicisini avucunun içine alıyor. İnsanların zaafları, arayışları, umutları, beklentileri, kompleksleri, özetle insanlık halleriyle köy öğretmenlerinin çaresizlik ve çıkışsızlığını ustalıkla gözlere seriyor. 

UMUT ETMENİN YORGUNLUĞU
Büyük şehir özlemi, riyakârlıklar, kıskançlıklar, küçük hesaplar eşliğinde, öğretmenler arasındaki ilişkiler senaryoda doğru ve samimi tespitlerle yer alıyor. Siyasi göndermelerin olduğu filmin yol gösterme veya çözüm önerme gibi iddiaları yok. Kendini üzerine basılan kuru otlara benzeten Samet “umut etmenin yorgunluğu” altında ezildiğini hissediyor. Boşa harcanmış bir hayat sürdürdüğüne inanırken Nuray’dan gördüğü destek, benliğinde yeniden doğan duygulara yol açıyor. N. B. C. insanlığa dair hem çok karanlık hem de nefes kesici güzellikteki filmiyle, insan ilişkilerini ve insanın içselliğini işlemedeki ustalığını bir kez daha kanıtlıyor. Bu melankolik, felsefi film sert ama sürükleyici olabiliyor. Filmde üç kahramanıyla sürmeyeceği belli olan, biraz sahte gibi görünen bir flört yaşanıyor. Filmin tek sevişme sahnesindeki Merve Dizdar’ın göz kamaştırıcı performansı, kendisinin en iyi oyuncu seçilmesini kolaylaştırıyor. Samet’in kasvetli günlük hayatını, inanç bunalımını, film derin ve evrensel duygular uyandıran etkileyici bir dille işliyor.

N. B. C. edebiyatta Dostoyevski’nin, sinemada Ingmar Bergman’ın yaptığı gibi yalnızlık ve melankoli üzerine bir meditasyon sunuyor. Ankara’daki gar patlamasında bacağını kaybetmiş, protez bacaklı İngilizce öğretmeni Nuray, filmin hayatın gerçeklerine en iyi adapte olmuş kişisi. Nuray taşraya ve hayata yorgun düşmüş, moralsiz Samet’e acımayı reddederek, kendisini hayatın acı gerçekleriyle yüzleşmeye zorluyor. Sınıfın tek İstanbul Türkçesi konuşan öğrencisi, her daim neşeli ve hayat dolu Sevim, Samet’in favori öğrencisi. Ancak yanlış bir imaj yüklediği bu kız gerçek yüzünü gösterip kendisine iftira atınca Samet geç de olsa yanıldığını anlar. Samet’in Nuray’ın evinde geçirdiği gecede ikili yemek boyunca yalnızlık, yazgı, dayanışma, bağlanma, kader konuları üzerinde tartışırlar. Filmin bu en önemli sekanslarının birinde idealler, kayıtsızlık, ütopya temaları üzerine önemli mesajlar verilir. Film hayal kırıklığı yaşayan kahramanı aracılığıyla yabancılaşma, narsizm, tatminsizlik temalarının hakkını veriyor. Yazgısını değiştiremeyeceğinin çaresizliğini yaşayan bir köylü, filmde “Kaybedecek bir şeyim mi kalmış” diyerek umutsuzluğunu dile getiriyor. Filmde, “Öğretmen olacağıma iki danaya baksaydım daha iyi olurdu diyerek mesleki düş kırıklığını dile getiren, monoton, sönük öğretmenlik hayatından bezmiş biri var. Filmde karşı cinsten iki öğretmenin, iki yalnız insanın, birbirlerine içini açıp yakınlaştığını gösteren, yatakta biten duygu yüklü bir sahne var.


MERVE DİZDAR’IN ÖDÜL KONUŞMASI
Kariyerinin belki de en iyi performansı Cannes’da En İyi Kadın Oyuncu Ödülüyle taçlandırılan Merve Dizdar, ödülü alırken yaptığı konuşmasında: “Filmde canlandırdığım Nuray karakteri, inandığı şeyler ve varoluş için mücadele veren ve bu uğurda bedeller ödemek durumunda bırakılmış bir kadın. Onu tanımak ve anlamak için uzun çalışmak istedim, ama ne yazık ki yaşadığım coğrafyada bir kadın olmak, Nuray ve Nuray’ların duygusunu doğduğum günden beri ezbere bilmeyi gerektiriyor. Bu ödülü Nuray ve onun gibi kadınların mücadelesine güç verebilmek için alıyor ve bu ödülü kendisine layık görülenlere boyun eğmeyip eyleme geçen, bu uğurda her şeyi göze alan, ne olursa olsun umut etmekten vazgeçmeyen kız kardeşlerime ve Türkiye’de hak ettiği güzel günleri yaşamayı bekleyen tüm mücadeleci ruhlara armağan ediyorum dedi.