Gestapo’nun kurucusu Hermann Göring’in kardeşi Albert, Yahudilerin toplama kamplarından kaçmasına yardım eden ateşli bir Nazi karşıtıydı.

Alman birlikleri 12 Mart 1938’de, Adolf Hitler’in planının bir parçası olarak Avusturya’ya girdi. Hitler’in bağırıp çağırması ve bitmek bilmeyen tehditleri nedeniyle zorbalığa maruz kalan, gözdağı verilen ve sonunda pes eden Avusturya Şansölyesi Kurt Schuschnigg Almanya ile “Anschluss” birleşmesini kabul etti. Hitler üç gün sonra Viyana’ya girdi ve 250.000 kişilik bir kalabalığın önünde abartılı bir konuşma yaparak zaferini kutladı. Führer’in ziyaretini takip eden günlerde de, Yahudi karşıtı bir korkutma, yıkım ve şiddet dalgası şehri kasıp kavurdu. Beethoven, Mozart ve Strauss’u yücelten kültür metropolü Viyana’nın, 19. yüzyılda gittikçe sayıları artan, Yahudilerden nefret eden çirkin, karanlık bir yanı da vardı. Naziler yönetimi ele geçirdiğinde, uzun zamandır uykuda olan bu antisemitizm yeniden hortladı.

Viyanalı çeteler sokaklarda Yahudilere kötü davranıyordu
Artık Viyanalı çeteler sokaklarda dolaşıyor, Yahudilerin sahip olduğu dükkânları yıkıyor, bulabildikleri her Yahudi’yi dövüyor ve aşağılıyor, çoğu zaman onları elleri ve dizleri üzerinde yerleri fırçalamaya zorluyordu. Birgün, bir grup Yahudi kadını sokakta temizlik yaparken denetleyen bir SS subayı, iyi giyimli hatta şık, ince bıyıklı bir adamın kadınlara katıldığını fark etti. Şaşkın SS subayı yabancıya kimlik kartını çıkarmasını emretti.
Nazi subayı kimliğe baktığında şok oldu, inanamadı, belgeyi adama geri verdi ve sert bir şekilde kadınlara çalışmayı bırakıp evlerine gitmelerini emretti. Memur, adamın aşağılanmasından kendisinin sorumlu tutulacağını ve azarlanma riskine girmektense herkesi serbest bırakmanın daha hayırlı olacağını düşünmüştü.
Bıyıklı adam, Luftwaffe şefi / Reichsmarshall Hermann Göring’in kardeşi Albert Göring idi. Albert, Hitler’den nefret ediyordu ve Nazileri küçümsüyordu, ancak 1930’larda hiyerarşide Hitler’den sonra ikinci sırada olduğu düşünülen ağabeyi ile samimi, hatta sevgi dolu bir ilişki de sürdürüyordu. Daha da şaşırtıcı olanı, Hermann’ın, kardeşi Albert’in faaliyetlerini en azından genel olarak bilmesine rağmen onu hiçbir zaman kınamaması veya terk etmemesiydi. Tam tersi; Hermann, kardeşini tutuklanmaktan, hapisten ve olası ölümden korumak için çaba harcıyordu.

Babaları Heinrich Göring, önce Alman Güneybatı Afrika kolonisinde genel vali, daha sonra Almanya’nın Haiti Başkonsolosu olarak hayatını Almanya’nın diplomatik hizmetine adamıştı. Bazen eşi Franziska (“Franny”) ona yurt dışında eşlik ediyordu. Sık sık Almanya’dan ve ailesinden uzun süre uzakta kalıyordu. Baba Heinrich bir müddet sonra dış hizmet kariyerine, biraz da başarısızlıktan dolayı son vermek zorunda kalmıştı. Karısını, beş çocuğunu ve sınırlı gelirini unutmak için içmeye başladı. İlginçtir, birdenbire (!) Hermann von Epenstein isimli bir ‘kurtarıcı’ belirmişti. Epenstein, son derece varlıklı bir doktordu. Heinrich Göring’in çocuklarının vaftiz babası olarak tüm aileyi kanatları altına almayı ve ihtiyaç duyulduğu sürece onlara bakmayı teklif etti.


Hermann’ın küçük kardeşi Albert Göring, Yahudilerin ve diğer mahkûmların kamplardan serbest bırakılmasını sağladı.
Onun müdahalesi olmasaydı bu insanlar korkunç bir sonla karşı karşıya kalacaktı…

Tam da o sıralarda anne Fanny Göring, Doktor Epenstein’ın metresi olmuştu. Görünüşe göre ilişkiye isteyerek girmiş ve Epenstein’ın Mauterndorf ve Veldenstein’daki görkemli malikânelerinde “gayri resmi” eşi / refakatçisi olmuştu. Baba Heinrich Göring de, aileyi yıllar boyu malî kaygılardan kurtaran bu ilişkiye zımni onay vermişti.
Geleceğin Luftwaffe şefi Hermann Göring, Albert’ten iki yıl önce, 1893’te doğdu. Çocuklar büyüdükçe annelerinin sosyete doktoruyla olan “özel” ilişkisini anladılar ama bunda hiçbir sorun yaşamadılar. İki kardeş neredeyse kraliyet ihtişamı içinde büyüdü.
Doktor Epenstein, Katolik Kilisesi’ne olan bağlılığını gururla sergileyen, olağanüstü bir şahsiyetti; ancak aslında Yahudi’ydi ve muhtemelen manevi nedenlerden ziyade sosyal nedenlerden dolayı din değiştirmişti.

Albert ve Hermann kardeşler tamamıyla zıt kutuplardı
Hermann risk alan, başarı odaklı biriydi. Askeri bir kariyer seçti ve Birinci Dünya Savaşı patlak verdiğinde Baron Manfred von Richthofen’in ünlü “Uçan Sirk” filosunda pilot oldu.
Kardeşi Albert utangaç ve içe dönük biri olsa da, (Alman endüstrisini ilerletmek için inovasyona odaklanan bir bilim ve teknoloji okulu olan) Technische Hochschule’de başarılıydı. Birinci Dünya Savaşı biter bitmez sivil hayata geri döndü. Askeri kariyer ona göre değildi. 1920’lerde Albert, o zamanlar Avrupa’nın en büyük şirketi ve kimya mühendisliği dünyasının devi olan IG Farben’de çalıştı.


Bu arada Albert zenginleşirken Hermann bir depresyon ve bağımlılık döneminden geçti. Hitler’in 1923’teki başarısız Münih “Birahanesi” darbesinde yaralanınca, acıyla mücadele edebilmek için morfin bağımlısı olmuştu. Hermann sonrasında bu alışkanlığı bıraktı ama 1930’ların sonunda hafif bir morfin türevi olan sakinleştirici parakodin almaya başladı. 1945’e gelindiğinde günde 20 hap alıyordu.
Hitler 1933’te Şansölye olarak atandığında Hermann’ın geleceği de güvence altına alınmış oldu. 1930’ların ortalarına gelindiğinde gücünün zirvesindeydi; büyüyen Alman Luftwaffe’nin başı ve Hitler’in sağ koluydu. Kardeşi Albert, Nazilerden nefret ediyordu ve ağabeyinin zenginlik ve şöhret içinde ani yükselişinin bir parçası olmak istemiyordu. Viyana merkezli Tasha-Sascha Film Industry Ltd.’de teknik direktör olarak göreve başlayarak Almanya’dan çıktı. 1938’de Naziler Avusturya’yı ele geçirdiğinde Albert oradaydı. Ancak sokakları temizleme olayı sadece küçük bir jestti…

Albert çok daha fazlasını yapmak istiyordu
Alman askerleri Viyana’da boy gösterdiği andan itibaren Albert harekete geçti. İlk adım olarak dostlarını ve iş arkadaşlarını kurtarmak için çaba gösterdi. Yapabileceği çok fazla şey olmadığını biliyordu ama karanlığa küfretmek yerine bir mum yakmayı tercih ediyordu. Mümkün olduğu kadar çok kişiyi kurtaracaktı.


Albert Göring, o sırada ağır hasta ve ölüm döşeğinde olan 16 yıllık eşinden boşandıktan sonra peşinden koştuğu Çek güzeli Mila Klasarova ile birlikte poz verirken

Yahudi asıllı Amerikalı yönetmen William Szekely, güzelliğiyle tanınan Alman aktris Zara Leander’la birlikte Viyana’da bir film üzerinde çalışmaktaydı. Leander daha sonra şunu hatırlayacaktı: “Viyana’da sıkışıp kalmıştık. Gerekli belgeleri almanın tüm yolları tükenmişti. Her gün arkadaşlar tutuklanıyor, banka hesaplarına el konuluyordu. Albert Göring bize yardım etti… Çıkış vizelerini ayarladı… Benim için bankaya gitti ve parasız kalmayayım diye hesabımdaki bakiyeyi getirdi.”
Ve Albert bununla yetinmedi... Kişisel doktoru Dr. Max Wolfe da Yahudi’ydi ve tutuklanma tehlikesiyle karşı karşıyaydı. İleride, doktorun karısı şunları söyleyecekti: “Sadece (Albert Göring’in) ismini zikretmek bile yeterliydi, bizim için bir güvenceydi.” Albert doktor ve eşine çıkış vizesi almakla kalmadı, aynı zamanda Dr. Wolfe’un erkek kardeşini de hapisten çıkararak ona da çıkış vizesi aldırdı.
Fırtına Birliklerinin ve Nazilerin hâkimiyeti altında bulunan bir şehirde yaşamak istemeyen Albert, sonunda Tobis-Italiano Şirketi’nde görev almak için Roma’ya gitti. Roma’dayken, anti-Nazi ve anti-Faşist Dr. Kovacs ile tanıştı. Kovacs, Müttefiklere yardım eden Macar yeraltı örgütüyle bağlantıdaydı. Albert, Kovacs’a, Yahudilere ve Nazi zulmünden kaçan diğer mültecilere yardım etmesi için para vermeye başlamıştı. Söylenene göre, Albert verdiği para ile ilgili “ne makbuz ne de kime yardım edildiğine dair bilgi” istiyordu. Fonlar, Yahudilerin ve diğer mültecilerin Lizbon’a kaçmalarına yardım etmek için kullanıldı. Dr. Kovacs ilk başta bunun bir tuzak olabileceğini düşünerek parayı almak konusunda isteksiz davransa da zamanla Albert’in Nazi karşıtı duruşunun gerçek olduğunu fark etti.
Haziran 1939’da Albert, ünlü Çek silah fabrikası Skoda’dan ihracat müdürlüğü teklifini aldı. Ülkeyi ele geçiren Naziler, Skoda’yı tasfiye etmeyi, makine ve teçhizatı Almanya’ya taşımayı planlamıştı. Skoda, Hermann Göring’in kardeşini firmaya alarak, bunun önüne geçmeyi umuyordu. Eşi yakın zamanda kanserden ölen Albert bu teklifi kabul etti ve Pilsen’e taşındı. Çek işçiler, Nazilerin ‘iki numaralı adamı’nın kardeşinin Hitler’den nefret etmesine hayret ettiler! Albert’in ofisinde Führer’in fotoğrafı yoktu, halbuki çoğu yerde bu neredeyse zorunluydu. Nazi selamı “Heil Hitler!”i yanıtlamayı reddetti ve onun yerine “Gruss Gott!” (Tanrı Korusun!) demeyi tercih etti.

Yardım etmeye devam etti
Albert, Nazi baskısı altında acı çeken Yahudilere ve diğerlerine yardım etmeye devam etti. Bunu bazen doğaçlama, planlamadan yapması gerekiyordu: Bir Çek direniş lideri olan Dr. Josef Charvat, Dachau Kampına düşmüştü. Karısı Albert’e başvurduğunda, Albert hiç düşünmeden “Göring” adını ve armasını taşıyan antetli bir kâğıt parçası aldı ve hızla Charvat’ın derhal serbest bırakılmasını emreden bir mesaj yazdı. Albert, kardeşinin el yazısını taklit ederek kalın harflerle “Göring” diye imzaladı. Hile işe yaradı. Kamp yetkilileri emri okur okumaz, hiçbir soru sormadan Charvat’ı serbest bıraktılar.
Albert ayrıca düzenli olarak kamplardan köle işçiler için talepte bulunuyordu, işçileri almak için de kamyon gönderiyordu. Bu Yahudileri kamplara geri göndermek yerine bir ormana götürdü ve onların kaçmalarına izin verdi.


Nazilerin Avusturya’yı ilhak etmesinin ardından Viyana Yahudileri alay konusu oldu, kamuoyunda tacize uğradı ve sıklıkla toplama kamplarına sürüldü.
Hermann Göring’in küçük kardeşi Albert Göring, pek çok talihsiz tutukluyu kurtarmak için devreye girdi ve üst düzey Nazi kardeşinin başına dert açtı.

Albert’in faaliyetleri Gestapo’nun dikkatini çekti. İronik bir şekilde, Gestapo, ağabeyi Hermann tarafından kurulan gizli polis örgütü idi. Gestapo, Albert’in tutuklanması için iki kez emir yayınladı ancak bu emirler Hermann tarafından iptal edildi. Nazi yetkilileri, Albert’in Yahudilere yardım etme konusundaki azmi karşısında hayal kırıklığına uğramıştı. Kardeş sevgisi bir yana, Hermann neden sürekli kardeşini hapisten ya da ölümden kurtarıyordu? Bu sorunun cevabı, belki de Hermann’ın karmaşık kişiliğinde yatmaktadır.

İki tür antisemit vardı
Profesör Christopher Browning, Nazi dönemi sırasında Almanya’daki antisemitleri iki farklı tür olarak açıkladı: “Kimerik’ler” ve “Zenofobik’ler - Yabancı Düşmanları”. Kimerik (Chimeric) olanlar, Yahudi halkının adeta bir mikrop gibi dünyadaki tüm kötülüklerin sorumlusu olduğuna inanıyorlardı. Hitler ve Heinrich Himmler Kimerik idiler ve Almanya’yı ve Avrupa’yı bu “salgın”dan kurtarmaya kararlıydılar.
Buna karşın Yabancı Düşmanları, Almanya’daki Yahudilerin çok etkin, usta manipülatörler olduklarına inanıyorlardı. Hermann Göring de bu kanaatteydi, ancak görünen o ki, Yahudilerden açıkça ırkçı bir biçimde “nefret etmiyordu”. Hermann bir keresinde şöyle demişti: “Kimin Yahudi olduğunu ben belirlerim!” ve zaman zaman, babası Yahudi olan Mareşal Erhard Milch gibi kişileri korumuştu. Bu da, Hermann’ın, kardeşi Albert’i Yahudilere yardım etmekten caydırmaya çalışırken, onu aktif olarak durduramayacağı ya da onu bir aile üyesi olarak reddedemeyeceği anlamına geliyordu. Yoksa, (böyle bir durumda SS şefi ırkçı Heinrich Himmler’in yapacağı gibi) Albert’i kaderine terk eder, hatta belki bizzat tutuklama emri çıkarırdı.
Albert Skoda’daki işinde, (Bulgaristan, Romanya, Macaristan, Yugoslavya ve Yunanistan’daki şirketler için) bir tür “gezgin satıcı” oldu. Bu arada gittiği her yerde Nazi karşıtı faaliyetleri hız kesmeden devam etti. Albert, Nazi suçlarının büyüklüğü karşısında çabalarının neredeyse yok denecek kadar az olduğunu bilmesine rağmen elinden geleni yaptı. Her zaman mahkûmları serbest bırakmanın yeni yollarını arıyordu ve hiçbir şey işe yaramazsa bu kez belgelerde ağabeyinin imzasını taklit ediyordu.
Savaşın sonlarına doğru Albert’in Nazilere olan nefreti onun dikkatsizliğine neden oldu ve yaptığı konuşmalar Gestapo’ya kadar ulaştı. Bir keresinde Albert arkadaşlarına, Hitler’in “tüm zamanların en büyük suçlusu” olduğunu söylemişti. Ağabeyi Hermann bir kez daha devreye girdi ve Albert’i zulümden kurtardı ama işler giderek zorlaşıyordu.


Tanınmış besteci Franz Lehar, eşi Sophie ile. Frau Lehar Yahudi’ydi ve Albert Göring onu Nazilerin pençesinden kurtarmıştı.

Albert gerçekten de ailenin “baş belası” idi ve Hermann’a bitmek bilmeyen sorunlar yaşatıyordu. Kendisinden 20 yaş genç, çok hoş eski güzellik kraliçesi Mila Klasarova ile evleneceğini açıkladığında Nazi çevrelerinde korku dolu anlar yaşandı. Sorun yaş farkı değil, kadının Çek olmasıydı. Çekler Slav’dılar ve bu nedenle, “sadece köleliğe ya da yok olmaya uygun alt-insanlardı”. Hermann nikâhı durdurmasa da törene katılmamıştı.
Sonunda Hermann, Albert’e daha dikkatli olmasını söylemek zorunda kaldı çünkü onu kurtarmak artık çok zorlaşıyordu. Albert’in ifadesiyle: “Ağabeyim bana, eğer Yahudileri korumak ve onlara yardım etmek istiyorsam bunun benim işim olduğunu, ancak bu konuda daha dikkatli olmam gerektiğini, çünkü onun için sonsuz zorluklar yarattığımı söyledi.”

Savaş 1945’te nihayet sona erdiğinde
Savaştan sonra Albert Nürnberg’de hapsedildi ve 15 ay boyunca sorguya çekildi. Kurtardığı 34 Yahudi onun adına yeminli ifade verene kadar kimse hikâyesine inanmadı. Yardım ettiği kişiler sayesinde serbest bırakıldı, fakat sonrasında Çekoslovak yetkililer tarafından yeniden tutuklandı. Albert’in savaşta hayat kurtardığı bir kez daha anlaşılınca, serbest bırakıldı. Ancak serbest bırakılmış olması sorunlarını bitirmemişti. Aslında Hermann’ın kardeşi olma damgası, hayatının geri kalanında onu rahatsız etti. Albert büyük ölçüde dışlanmıştı ve yazar ve çevirmen olarak zar zor geçimini sağlayabiliyordu, çoğunlukla küçük bir emekli maaşıyla yaşadı. 1966’da, vaftiz babasının malikânesinde geçirdiği görkemli çocukluk günlerinden çok uzakta, bilinmezlik ve yoksulluk içinde 71 yaşında öldü. (Savaş suçlusu olarak asılmasından bir gün evvel -1946- intihar eden ağabeyi) Hermann Göring, birçok kitap ve makaleye konu olurken, Albert kendinden çok az bahsedilen adeta bir dipnot olmuştu.
Fakat, 2000’li yıllarda, Albert’in Nazi karşıtı faaliyetlerine olan ilginin yeniden artmasıyla onun hayatını ve dönemini anlatan birkaç kitap basıldı ve işler değişmeye başladı. Bu arada, Albert Göring’in İsrail Yad Vashem kurumunda ‘Ulusların İçinden Dürüst Kişiler’den biri olarak resmen onurlandırılması yönündeki çağrılar, kabul edilmedi. Yad Vashem, Albert’in “Yahudilere karşı olumlu bir davranış” sergilediğini kabul etmesine rağmen, bunu yaparken hayatını riske attığını gösteren birincil kaynak belgelerin eksikliğinden söz etti (2016).
Yad Vashem tam olarak emin olmasa da Albert Göring, savaş sırasında Nazi rejiminin kurbanlarına aktif olarak yardım etti. Albert, Oskar Schindler gibi, barbarlık ve kötülüğe karşı cesaret ve nezaket yolunu seçen bir insan olarak hatırlanacaktır.

Kaynak: warfarehistorynetwork.com