Ara verme anlamına gelen “mola” ile belirli bir süre etkin olan toplumsal beğeni anlamına gelen “modanın” aslında tek ortak noktaları kelimelerinin ses benzerliği değil… Bu sayfalarda; soluksuz koştuğumuz hayatımıza kısa bir “mola” verirken; en beğendiklerimizi, nam-ı diğer en “modayı” yanı başımıza alıyoruz.


“Trend” sayfalarımız Nisan’da kısa bir moladayken, Şalom DERGİ yoluna devam etti ve bu ay tam 100. kez okurlarıyla buluştu.

Şalom DERGİ’nin üflediği 100 mumun ışığıyla bu ay, bu sayfalarda “umut” ile aydınlanalım.

Çünkü “100mükemmelliğin büyük yuvarlak sayısı...

Çünkü “100” kutsal 10’un karesi olarak mükemmel “İyiye” işaret...

Mükemmel, bize iyi gelecek bir Mayıs ayı geldi, çattı! Şalom DERGİ bir yeni sayıyla daha yol alırken, biz de yeniden başlamaya hazır mıyız?

Moda

Son 2 aydır dilimizden düşmeyen “karantina“ kelimesinin TDK sözlüğüne göre dilimizdeki karşılığı “Bulaşıcı bir hastalığın yayılmasını önlemek için belli bir bölgenin kontrol altında tutulup giriş çıkışların engellenmesi biçiminde uygulanan sağlık önlemi” olarak bilinse de, Karantina’nın İzmir’in kadim bir semti olduğunu söylesem inanır mısınız? Evet! İzmir’de yeni neslin Küçükyalı olarak bildiği semt, aslında 1937 yılına kadar Karantina Mahallesi olarak anılmıştır. İzmirli olarak adı değişen bu semtin adının, yıllar sonra yeniden -Karantina- karşıma çıkacağını söyleseler gerçekten inanamazdım.

Peki, bu gizemli kelime karantinanın büyülü kökleri neye dayanır?

“Karantina” kelimesi adını İtalyancadan almıştır ve kırk - kırklık - kırktan ibaret anlamına gelir.

18. yüzyıl ortalarına doğru pek çok salgın hastalık deniz ticareti yoluyla taşındığı için, İstanbul’da kurulan karantina idaresine ek olarak, İzmir’de şehrin en uç yerleşim bölgesine de kurulur. O zamanlar bahsi geçen bölge Yunancada güzel manzara anlamına gelen “Kallithea” olarak anılırmış ve 1885’te “Karantina Rum Mahallesi” olarak son adını almış. Mahallede; Rumlar, Ermeniler, Yahudiler ve İslâm olarak kayda geçen Türkler birlikte bu güzel bölgede yaşamış.

Karantina; belirli bir çizginin ardında belirsiz bir süre beklemeyi gözler önüne getiren, adeta sembolik bir kavram. Ancak; günümüzde bizler için bu kelime, bir kavramdan çok öte, içini acı-tatlı anılarla doldurduğumuz bir dönem olarak hayatlarımızda kalacak diye düşünüyorum.

Mola

Küresel salgın sebebiyle eve kapandığımız günlerde, sanatseverler için birçok sanat kurumu yayınlarını dijital platformlar üzerinden ücretsiz olarak erişime açtı.

İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın (İKSV) yapımcılığını üstlendiği, 20. yüzyılın en önemli opera sanatçıları arasında gösterilen Leyla Gencer’in hayatını ve sanatını konu alan belgesel “Leyla Gencer: La Diva Turca” da İKSV’nin YouTube kanalında sanatseverlerle buluşuyor.

Yönetmenliğini Selçuk Metin’in yaptığı, senaryosunu Zeynep Oral’ın yazdığı belgesele, Halit Ergenç, Selçuk Yöntem, Bergüzar Korel ve Mehmet Günsür gibi sanatçılar da değerli katkılarını sunmuş.

Leyla Gencer’le tanışma ve çalışma fırsatı bulmuş sanatçılarla yapılan söyleşileri sunan ve adeta bir azmin masalını anlatan belgeseli izleyince sanatçının hayatına dair tüm ayrıntılara vakıf olacaksınız.

1957-1980 yılları arasında, dünyanın en önemli operası La Scala Tiyatrosu’nun primadonnası olarak bilenen, Türk operasının yüzü ve sesi, uluslararası arenada adını yaldızlı harflerle yazdıran Leyla Gencer, 2008 yılında Milano’daki evinde vefat etmiştir. Gencer’i, kendi sözlerine yer vererek saygıyla anıyoruz: “Ufkunuz genişledikçe sizin ruhunuz da zenginleşir. Her şeyin en iyisini, asilini arayın.”

Mola

Mayıs ayında İslam âleminin kutlayacağı Şeker Bayramı her ne kadar şeker ve tatlılarla anılsa da, tarihçi yazar Murat Bardakçı, Şeker Bayramı’nın Osmanlı döneminde asırlar boyunca ‘Şükür Bayramı’ olarak bilindiğini şu şekilde ifade eder: “Asırlar boyunca doğru şekilde, yani ‘şükür’ diye okunan kelime sonraları bir hata neticesinde ‘şeker’ zannedilince bayramın ismi de değişiverdi.”

“Şükür” ya da “şeker”, fark eder mi? Bayramlar; tatlı yiyerek, ikram ederek ve günü güzel geçirerek kutlanmaya değer.

Formumuzu korumak adına tatlı yemeye çekinsek de, Mayıs ayı gelince manavlarda yerini alan C Vitamini ve Folik asit deposu olan sihirli meyve çilekle harika bir tatlı hazırlayabiliriz.

Kokusu, çekici rengi ve minicik bedeninde barındırdığı lezzetiyle, “Mutluluğun Tatlısı” olarak adını verdiğim “Çikolatalı Çilek” tarifi benden, evde hazırlaması, ikram etmesi hatta afiyetle yemesi sizden.

15 adet tazecik çileği iyice yıkayıp kuruladıktan sonra, 150 gram -tercihen- bitter çikolatayı benmari usulü, 1 tatlı kaşığı tereyağı ile eritin. Çilekleri yarısına kadar erimiş çikolataya batırın ve yağlı kâğıt serili tepsiye aralıklarla yerleştirin. 10 dakika beklettikten sonra buzdolabına soğumaya bırakın.

Ünlü İngiliz yazar Shakespeare’in; ısırgan otunun altında ezilmeden büyüyebilen çileğin güzelliği, saflığı ve hoş kokuyu simgelediğini söylediği gibi, hepimize güzelliği ve hoşluğu özgürce yaşayabileceğimiz mutlu bayramlar diliyorum!

Moda

Hayatımın bir döneminde, bana fazla gelen kilolarımdan kurtulmamı takiben, fazlalıkları çıkarmanın tatlı sarhoşluğu ile bir kadın için oldukça iddialı olabilecek fazla giysilerden de kurtulmayı başarmıştım.

Her şeyde olduğu gibi, ‘istemekle’ başlayan serüvenime ait tohumumu yeşerten aslında Begüm Başoğlu ve Ege Erim tarafından yazılan “Sade” isimli kitaptır.

Ne mutluyum ki, Vitali Hakko Kreatif Endüstriler Kütüphanesi’ni ziyaret ettiğim bir gün kütüphanenin küratörü, Sade kitabının yazarlarından Begüm Başoğlu Öner ile tanıştım. Kitapların büyülü mabedinde karşılaşmamızın rastlantı olmadığını kendisine ilettiğimde de, meşhur psikiyatrist Carl Gustav Jung’ın “Anlamlı Tesadüfler”e yüklediği anlamı belirtmesiyle karşılaşmamız hafızamda ayrı bir yer buldu.

Siz kitabı almaya hazırsanız, yazarların dilinden beni etkileyen sözlerini paylaşmak isterim:

“Yaptıklarımız değil de yapmadıklarımız belki de bizi daha iyi anlatıyor: Giymediğimiz giysileri tutmuyor, kullanmadığımız eşyaları saklamıyor, her programa dâhil olmuyor, sürekli bir koşturmaca ve bezginlik içinde yaşamıyor, akıllı telefonun, bilgisayarın ve sosyal medyanın günümüzü işgal etmesine izin vermiyoruz. 

Bunların hepsini elbette tek bir günde başarmadık. Hala hatalar yapıyor, ara sıra düşüyor ama en önemlisi yeniden kalkıyor ve yeniden deniyoruz.”

Mola

1908 yılından bu yana her sene mayıs ayının 2. pazar günü kutlanan Anneler Günü’nü, bu yıl 10 Mayıs Pazar günü belki de dijital kanallar üzerinden Kutsal Annelerimizle deyim yerindeyse yüz yüze görüşerek kutlayacağız.

İçinde bulunduğumuz belirsiz dönemden dolayı, annelerimize çiçek, hediye, çikolata alamayabilir, alsak bile onları o gün takdim edemeyebiliriz.

Anılarınızı daha kalıcı hale getirmek için evinizde olan malzemelerle, masrafsız ama manevi anlamı olan fotoğraf albümü yaratıp annelerimizi mutlu edebiliriz.

Annenizle beraber yer aldığınız resimler, herhangi bir renk kalın kâğıt veya karton, yapıştırıcı, desenli kâğıt ve jüt iple hazırlığınızı yapabilirsiniz.

Albüm sayfaları olarak kullanacağınız kartonları, resimler yer alacak şekilde yarıya katlayıp, katlama çizgilerinden birleştirerek defter gibi derleyin. Albüm kapağını da ekleyip, ipi içeriden bantlayarak, sağlamlaştırıp kapatın.

Hazırladığınız albüme resimlerinizi dilediğiniz gibi yapıştırıp, notlarınızı da ekledikten sonra el emeği hediyeniz hazır!

Mola

Mayıs ayının 19’unda “Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı” her yıl Türkiye’nin dört bir yanında spor gösterileri ve törenlerle kutlanırken bu yıl nasıl kutlanacağı meçhul olsa da, bayramın bizlere sporun önemini hatırlatmasıyla hayatımızda spora daha çok yer vererek kendi kutlamamızı yapabiliriz.

Özellikle Mart, Nisan aylarında yalnız başımıza, evde de spor yapılabileceğini keşfettik.

Atatürk’ün “Sağlam kafa, sağlam vücutta bulunur” veciz sözünü, belki bugün daha iyi anlıyoruz.

Sizi evde spora teşvik edecek ve hatta adeta spor bağımlısı yapacak bir eğitmen ile tanıştırmak isterim. Noyan Dülek!

Katıldığım Zumba dersinde kendimi dans ederken bulduğum bir an yanıma gelerek , “Hareketi eksik yapıyorsun” dediğinde moralim bozulmuştu. Aynada beni göstererek, parmağıyla, yüzümde eksik olan gülümsemeyi hatırlatınca attığım kahkaha dün gibi aklımda!

“Siz fit olmayı dert etmeyin. O iş bende. Siz sadece keyfini çıkarın” diyen Noyan ile spor yapmak için, YouTube Noyan Dulek hesabına abone olmanız veya Instagram’da @nyndlk hesabını takip etmeniz yeterli.

Daha önce defalarca dinlediğim halde, belki de sözlerini duyamadığım, Ali Kocatepe’nin yazdığı “Hey Gidi Dünya Hey” adlı şarkısına bugün bir daha kulak verdim. Şarkının sözleriyle en moda molaları noktalarken, hepimize sağlıklı, mutlu, huzurlu ama en çok da umutlu bir ay dilerim…

Bundan böyle düşünerek atın adımlarınızı
Elbet bir gün mutluluktan yana alırız payımızı.
Bir kuş gibi hür olsam dey dey dibi dibi dey dey
Sorulmadan yaşasam hey gidi dünya hey
Dostluk benim bayrağım dey dey dibi dibi dey dey
Cennet olsun durağım hey gidi dünya hey!

Kalpten sevgiyle…