Dergi nedir?
İster eğlence ister genel bilgi içerikli olsun, periyodik bir yayındır dergi ve gazeteden farkı (ki o da esasen küçük aralıklarla çıktığı için periyodik basım sayılır) çok daha kaliteli mat kuşe veya parlak kâğıda basılması ve ağırlıklı olarak renkli resimlerle donatılmış olmasıdır. Görsel güzelliği bir yana, konularına göre farklı karakteristikleri olsa dahi, nedense dergi, hep gazetelere bir yan destek gibi görüldü.
Öncelikle, sayfa sayısına göre çok daha ince olan broşür ile kalın yapıdaki katalog arasında sınıflandırılır. Ayrıca, grafik tasarımı, büyük puntolarla vurgulanan başlıkları, çok çekici kapakları olsa da, dergiyi gerçekten belirleyen unsur içeriği, boyutu ve yayın sıklığıdır. Dergi haftalık, aylık, hatta yıllık bile olabilir.
İki yüz yıllık rötar
Önemli kitle iletişim araçlarından biri olan basın ile toplumumuz, yaklaşık iki yüz yıllık bir gecikme ile Osmanlı dönemi sonlarında, ilk önce elit, dolayısıyla eğitimli kesim aracılığı ile tanıştı. Dünyadaki örneklerine 19. yüzyılda rastladığımız “magazin basını” kavramının kapıları ise bizde genellikle dergiler aracılığıyla açıldı.
Cumhuriyetle birlikte, değişen politik ve ekonomik şartlar, toplumu yeniden yapılandırma sürecine soktu. Bu, şu demekti: yeni teknolojilerle yapılan üretim, devrimsel değişimlere yol açıyordu. Sadece yöresel değil, başka toplumlarda bile halkın tercihlerini yönlendirmekte medyanın inanılmaz etkinliği fark edilince, “dergiler”, eski deyimi ile “mecmualar” da gündelik haberler yanında sanat, eğlence, giyim gibi konuları işlemeye başlayarak yeni ürünlerin tanıtılması, dolayısı ile taleplerinin artmasına yol açtılar ve insanları, bizde henüz bilinmeyen hedonist bir alışveriş çılgınlığına sürüklediler. Hatırlayın, “Yerli Malı, yurdun malı herkes onu kullanmalı” gibi, kapalı ekonomiyi destekleyici sloganlarla büyütülmüş benim kuşak için, bir şekilde yurda giren yabancı dergiler, ulaşamadığımız bir Batılı yaşam tarzı ve onun burada henüz bulamadığımız, tanımadığımız ürünleri için merak ve özentiyi kamçılayıcı olmuşlardır.
Bir şekilde kaçak veya seyahatten dönen bir ahbap vasıtası ile getirtilen lacivert muşamba üzerine beyaz PAN AM yazılı “tayyare” çantalarından edinmek için millet az mı Tophane’deki dükkânlarda kuyruk bekleyip dünya paralar dökmüştü? Tanrım ona sahip olmak ne büyük lükstü!
Türkiye’de magazincilik genel anlamda 1960’lardan sonra gelişmişse de, öncü olarak Cüzdan, Malumat, Dağarcık, Kadınlar Dünyası, Resimli Ay dergilerinin arasından geniş ara farkla sıyrılan Şehbal’i gösterebiliriz. Şehbal, geniş içeriği, kaliteli fotoğrafları ve kadın giyim, kadın bakım, yeni mekânlar, erkek giyim ve aksesuar tanıtımı gibi yaşam tarzı alanında hem o yıllar için bir ilk, hem reklamlara da yer verdiği için bugünkü magazin dergiciliğinin öncüsü kabul edilir. 1923-1938 yılları arasında yaklaşık kırk magazin dergisinin Türk basınına girdiği tespit edilmiştir.
Yeni bir soluk
1900’lerin ilk 10 yılı itibariyle basın alanına, hepimizin ya da benim kuşağın yakinen tanıdığı Simavi ailesinin girdiğini görüyoruz.
Sedat Simavi, Şehbal mecmuasına da destek vermekle birlikte, Cumhuriyet döneminde magazin dergisi olarak ilk yayımlanan kendi dergisi İnci, ardından gene magazin dergiciliği açısından önemli bir durak olan ve 1950’lere kadar devam eden bol fotoğraflı, roman, edebiyat ve magazin yazıları içerikleriyle tirajını elli binlerin üzerine çıkaran Yedigün dergilerinin de itici gücü oldu.
“Sosyete kesimi”nden haberler
50’li yıllarda daha çok liberal ekonomi politikasının değişen rüzgarı ile, içeriklere sinema ve amiyane tabiri ile “sosyete kesimi”nin yaşam tarzı ve haberleri girmeye başlayınca günümüzün magazin basını anlayışının temelleri atılmış oluyor. Magazin gazeteciliği, haberler dışında asıl hedefinin eğlendirmek olduğu kabul edilen bir alandır. Kaliteli kâğıt üzerinde farklı tasarımlar, bol fotoğraflarla donanmış eğlenceli bilgi aktarımı ile hem reklamların daha geniş bir kitleye ulaşmasını sağlıyordu hem de ilim, politika, sanayi gibi ağır konuları işleyen diğer yazılı yayınlardan daha cazip kılıyordu. Hele ki, haberlerin yukarıda belirttiğim gibi “sosyete kesimi” yani toplumca tanınmış ünlü kişilerin hayatları ve yaşam biçimleri hakkında haberlerden ibaret oluşu, magazinlerin etkilediği okuyucu kitlesini daha da genişletiyordu.
1956’dan 1980’lerin sonrasına kadarki süreçte Türkiye, o güne kadar en yüksek tiraja ulaşmış haftalık haber ve magazin (aktüalite) dergisi ile tanışıyor: Hayat.
“Hayat” Türkiye’de rekora ulaşıyor
Dergi, Tifdruk (çukur baskı) tekniği ile basılıyor ve daha ilk gün 193.000 adet satarak Türkiye’de bir rekora ulaşıyor. Derginin sahibi Yapı Kredi Bankası, çıkarıp yöneten de, sohbet yazıları ve radyo programları ile tanınan Şevket Rado...
Dergide magazin haberleri, tarihî yazı dizileri, edebi eser ve gezi yazıları yayınlanıyordu. Dergi getirdiği yeniliklerle, Türkiye basın tarihinin bir dönüm noktası oldu. Ne var ki, daha yayın hayatının tabiri caizse baharında, yani 1956 sonunda kâğıt yokluğu yaşanınca bir süre yayınını durdurmak zorunda kaldıysa da, yeni bir ivmeyle sil baştan üstelik ithal kâğıda renkli resimlerle, HAYAT yayın hayatına geri döndü. Hem de yazı işleri müdürleri arasında Hikmet Feridun Es, Çetin Emeç, Seyfettin Turhan gibi dev isimlerle, hem de kadrosunda Nezihe Araz, Hikmet Feridun Es, Şevket Rado, Rakım Çalapala gibi yazarlarla, hem de aktüalite, bulmaca, fal, karikatür, moda ve gezi yazıları yanında, Refik Halit Karay’ın, Halide Edip Adıvar’ın ve Kerime Nadir’in romanlarına da yer vererek.
Türkiye ve dünya aktüalitesinin nabzı
Hayat benim de çocukluğumun ve gençliğimin o zamanki terimi ile “mecmuası”, Türkiye ve dünya aktüalitesinin nabzı oldu. Kuşe kâğıda basılmış ve o ayın konusu ünlülerin tam boy, renkli ve hiçbir yerde yayınlanmamış, profesyonellerce çekilmiş büyük boy fotoğrafları eşliğinde biz, Hilton Oteli’nin görkemli açılışını, İran Şahı ile Farah Diba’nın dillere destan düğününü, Yassıada yargılamalarını, Monaco Prensi Rainier ile Grace Kelly’nin dillere destan düğünlerini, Kennedy’nin öldürülüşünü, İngiltere Kraliçesi Elizabeth’in Türkiye ziyaretini, hem de dünya basını ile aynı anda okurduk.
Hayat Yayın Grubu, zamanla Hayat Tarih Mecmuası, Hayat Hayvanlar Ansiklopedisi, Ayna, Ses, Hayat Spor, Resimli Roman gibi dergiler ve hatta (bir ara gazete ve dergiler eğitim alanına da el atmışlardı), “Hayat Türkiye Ansiklopedisi”ni çıkardıktan sonra, 70’lerdeki siyasal çalkantılarda işlevini kaybetti ve 1979 sonunda son sayısı ile veda etti.
Bu arada dünyada dergicilik, kadın, gençlik, çocuk, toplumun her kesimine hitaben son hızla yayılıyorken Türk basını da boş durmadı elbette. Hayat grubunun bir diğer yayını olan Ses mecmuası da bir başka alanı dolduruyordu.
“Ses” mecmuası
1956’da haftalık dergi olarak Hayat’tan çok daha farklı bir hedefle yayın hayatına girdi. Televizyon ve internetin olmadığı 60’larda, kızların Göksel Arsoy’a, erkeklerin de Belgin Doruk’a imrendiği yıllarda, gençlerin sahnelere adım atarak ünlü olmasını sağlayan bu popüler kültür dergisinde hem sanat, sinema, moda ve müzik dünyasından haberler yer alıyordu hem de Ressam Fikret Mualla’dan çizimler, Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun da yazılarına yer verilerek dergiye bir ayrıcalık kazandırılıyordu. Hatta Fikret Mualla’nın Ses Dergisi için 1938’de çizdiği desenlerden biri müstehcen bulunarak dava dahi açılmıştı.
“Kapak Yıldızı” yarışmaları
Ses dergisi, “kapak yıldızı” yarışmalarına fotoğraflarını göndererek yarışmaya katılan ve kazanan gençler için yeni bir şans kapısıydı. Film şirketi sahipleri ve Ses yazarlarının jürilik yaptığı yarışmalarda dönemin yıldızları seçiliyor, “talihliler” İstanbul’a davet ediliyor, deneme çekimleri yapılıp başarılı olanlar, derginin kapağında yer alıyor, sonra da kabiliyetlerine göre sinemaya, moda dünyasına, sahnelere yeni yüzler, yeni kabiliyetler kazandırılıyordu.
Avrupai tipi, efendiliği, tahsili ve görgüsü ile yarışmadan galip çıkan Ediz Hun, Gülşen Bubikoğlu, yenilikçi ve dikkat çeken fiziği ile Ajda Pekkan, Saklambaç gazetesinin “Fotoroman Artisti” yarışmasında da finale kalan Kadir İnanır, Selda Alkor, “Sinema artisti” yarışmasında ipi göğüsleyerek sinemaya kazandırılan Tarık Akan… Hele ki, henüz 16 yaşında saflık ve masumiyet timsali bir çocuk olan Hülya Koçyiğit’in kısa sürede “Susuz Yaz” filmi ile Berlin Film Festivalinde “en iyi film” ödülünü kapması!!..
Magazin ve sinemanın kalbi burada atmaya başlamıştı. Sayfalarında tanınmış sanatçıların evlilikleri, çocukları, boşanmaları, tatilleri kısacası özel hayatları ile ilgili yayınlar da derginin tirajını arttırıyordu.
Fotoroman furyası
Derken bir fotoroman furyası çıktı ortaya. Fransız okullarında okuyanlar hatırlayacak, “Nous Deux” veya “intimité” gibi gençlik dergileri bile orta sayfalarını birer fotoromana ayırmaya başlamıştı. Fotoğraflarla kurgulanmış kısa, genellikle aşk hikâyesi olan fotoromanın artistleri de Fransız veya İngiliz olurdu, İtalya’nın Rizzoli stüdyolarında hayata geçirilip pazarlanırdı. Nitekim Türkiye’de ilk fotoroman, Hayat dergisinde yayınlandı, sonra da… Hadi burasını da zamanın fotoğrafçısı Ozan Sağdıç’tan dinleyelim:
“İlk fotoromanı ben dergiye danışmadan sürpriz olarak hazırladım. O zaman Ses dergisinin yazı işleri müdürü Çetin Emeç idi. Önüne koydum, şöyle baktı, gülmeye başladı, ‘Ozan yine on ikiden vurmuşsun’ dedi. Hemen o hafta yayına koydular. İyi de prim verdiler bana.”
Seksenli yıllara kadar kesintisiz yayınlanan Ses dergisi, uzun bir aradan sonra 2013’te yayın hayatına yeniden başladı. Bugün yayınlanmaya devam eden en eski ve tek magazin dergisidir. Eskilerden, Yelpaze adlı bir magazin dergisi de vardı, nette bol- bol fotoğrafları olup bugün esamisi bile okunmayan…
Medya sanayileşti
1950-70 yılları arası, farklı sermaye grupları girdi basın alanına. Özel radyo ve televizyonlar kuruldu; sayfa sayısı ile, çeşit ve kalitesi ile medya sanayileşti. Basın, okuyucu kaygısı taşıyan bir sektör haline geldi ve düşünce gazeteciliğinden magazin gazeteciliğine dönüştü. Nitekim 2000’li yıllardan günümüze, daha çok hızlı yaşam biçimleri, dedikodu, havai ve boş konular, cinsellik gibi bir popüler kültür yansıtıcısı diyebileceğimiz “sanal” bir dönemin yaşandığını görmekteyiz.
Zamanın zor şartlarından kaçan, bütün gün sıkıntıları ile boğuşan okuyucu, okumaya gelince kendisini rahatlatan, kafa yormayan magazini okumayı, izlemeyi yeğledi.
Gazeteler Kelebek gibi eklerle sayfalarındaki kasveti hafifletmeye çalışırken, Alem, Hafta Sonu, Hello, Şamdan Plus, ve hala direnen Ses dergisi ile magazin dergileri okuyucunun beklentilerini karşılamaya çalıştı. 2017 yılındaki bir tespite göre magazin dergileri arasında en yüksek satış oranı 70.000 adet ile All dergisindeymiş.
10. Yıl ve 100. Sayılarında PAROS ve ŞALOM DERGİ
Cumhuriyet sonrası magazin dergiciliğini böylece hallaç pamuğu kadar olmasa da, hadi “havalandırdıktan” sonra, diyeyim… İşin en sevindirici tarafı, gittikçe azalan cemaat nüfuslarına ve okuyucu sayılarına rağmen, birer magazin ve kültür yelpazesi olan azınlık dergilerinden bu yıl biri 10. yılını, diğeri de 100. sayısını kutlayan PAROS ile ŞALOM DERGİ’lerin bu fırtınalı şartlardaki direnişidir.