"Gerçek gazeteci, okuruna her zaman hesap verebilen kişidir.”

1996 Mart’ının başları

Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in Orta Doğu Gezisi’ndeki duraklarımızdan biri, Mısır’da Şarm-el-Şeyh, Sina Çölü’nde bir kasaba…

Orta Doğu Barış Zirvesi toplanıyor: ‘Arabulucular Konferansı’ndayız. Arap ülkelerinden gelen sayısız liderin yanı sıra dönemin ABD Başkanı Bill Clinton da orada… Pınar Türenç ile yollarımız zirvede kesişmişti.

Gazeteci-Yazar Pınar-Tufan Türenç çiftini, “yolda” ve “görevde” tanımıştım.

Daha sonralarında da ilke ve inançlarından taviz vermeyen bu aydın çiftin taşıdığı bilgi birikimine, vatan sevgisine, hitap ettikleri toplumu daha ileri taşıma arzusuna, sanatseverliğine tanıklık etmiştim.

O günlerden bu yana yaşamlarımız, deneyimlerimiz bizi sevgi ve anlayış dolu bir dostluğa taşıdı…

Köşe sahibi olmak bir yazarı nasıl etkiler? İktidar gazeteciyi bozar mı?

Köşe yazarlığı, hak edildiğinde elde edilen bir yazarlık şeklidir. Yılların bilgi birikimi, uzmanlığı ile yazımda kalemini ispatlamış gazeteciler, uzman kişiler köşe yazarı olurlar. Ismarlama köşe yazarlığı olmaz. Özellikle son dönemlerde bazı örneklerde gördüğümüz gibi, “sözde” köşe yazarları, ısmarlama işlerin, sahibinin sesi olmanın ötesine geçemezler. Belli bir siyasetin yazılarak, okurun etkilendirilmesi, algı yaratılması için, gazetecilik geçmişi ve kökeni olmayan kimi kişilerin, köşe yazarı yapıldığına tanığız. Bu tür modelleri şimdinin bazı gazete köşelerinde görmek mümkün. 

İktidar gazeteciyi tabi ki bozar. İktidarın borazanı olmaya eğilimli kişiler birtakım cazip olanaklarla, bazı kesimlerin sesi olurlar. Bu kişilerin kimliklerinde her ne kadar “gazeteci'” yazarsa da, okur nezdinde ve basın koridorunda pek itibarları olmaz.

Okurların gözünde yücelmek veya okların hedefi haline gelmek arasında denge nasıl sağlanır?

Gerçek gazeteci, okuruna her zaman hesap verebilen kişidir. Gerçek gazeteci, hakikati bulup çıkaran ve halka doğruları aktaran kamu görevlisidir. Bu görevini eksiksiz yerine getiren gazeteciye okur her zaman güven duyar. Onu takip eder, ailesinden biri olarak görür. Gerçek gazeteci, halkın haber alma hakkını sonuna kadar savunan ve aktarandır. Böylece okurunun gözünde yücelir. Aksi halde, yani çıkar uğruna gazetecilik yapanı da okuru, anında gazeteyi almaktan vazgeçerek cezalandırır. Beklediği haberciliği bulamayınca, gazeteyi terk eder. Son zamanlarda neden gazete tirajları düşüyor diye soranlara, şu soruyla yanıt vermek gerekir. “Tam anlamıyla gazetecilik yapıldı da, okur haberinden mi vazgeçti?”

Özetle, iğneyi önce kendimize batırmanın zamanı geldi de geçti bile.

Sizin gurur duyduğunuz haberleriniz hangileri?

40 yılı aşkın süredir gazetecilik mesleğini büyük bir aşkla yapan bir gazeteciyim. Öğrencilerime de hep şunu söylerim derslerde: Damarınızda akan kanın rengi gazetecilik olmalıdır. Haber benim yaşamım oldu. Habere ulaşıp, anın tanığı olabilme hayalimi, hep gerçeğe çevirdim. Bundan da büyük haz duydum. Çünkü insana dokunurken, onların dertlerine çare olabildiğimde, sonuç aldığımda, hep rahat uyudum. Bundan daha büyük zenginlik olabilir mi. Nirvana gibi bir yaşam.

Kadın çalışanların çalışma koşullarını değiştiren FRIDAY’S ÇALIŞANLARI’nın HAKLARI adıyla medya tarihinin sayfalarından özetleyebileceğimiz, kadın işçilerin haklarıyla ilgili yasa değişikliğini bir haberle sağladığımdaki mutluluğum, çok büyüktü. 1934’ten kalma yasa ve yönetmelik 2000 yılında bir haberle değişmişti.

Savaşlarda kadınların, gençlerin seslerini okura aktarmak da öyleydi. Birçok savaş ve çatışmayı yerinden halka aktarmıştım, çünkü tüm yönleriyle.

Okumak isteyen Hülya’ların okula gitmelerini sağlatan haber. Ya da İstanbul ADALAR Cem Evi'nin bir haberim sonucu yapılmasını başardığımızdaki gibi. Bir katilin yakalanmasına yol açan haberimizdeki gibi… Çok pek çok haberimle insan hayatlarına dokundum, sayısız dua aldığımı zannediyorum. Bunu neden söyleyebiliyorum biliyor musunuz? 30 yıl önceki bir haberimi unutmayan bir okurum yıllar sonra karşıma geldiğinde hala sımsıcak sarılabiliyoruz birbirimize. Bir şey eklemek istiyorum bu noktada. Bir daha dünyaya gelirsem eğer, yine gazeteci olmak isterim.

Gazete kamuoyunun fikirlerini hangi yöntemlerle etkiler?

Meslek hayatınızda en başarılı bulduğunuz habercilik örneklerinden birkaçını anlatabilir misiniz? Kamuoyu gazetenin politikasını etkiler mi? Nasıl?

Kamuoyu gazetenin politikasını doğrudan etkilemez. Ancak gazeteler, kamuoyunun sesi, kulağı, dili olduğunu unutmadan yayın yaparlarsa, doğrunun peşinde koşarlarsa, etkilenme karşılıklı olur. Bu da işin doğrusudur.

Kamuoyu gazetenin sahibidir aslında. Halk, olayları, gerçeği öğrenebilmek için gazetesinin yolunu gözler. Belli kesimlerin kiralık kalemlerini kamuoyu dikkate de almaz. Doğruları yazmakla yükümlü olan gazeteler, yalan ve yanlış bilgiden kaçınmalıdır. Kamuoyunu ancak doğruyu aktararak bilgiyle yönlendirmelidir.

Çetin Emeç, nurlarda uyusun, Hürriyet’e Genel Yayın Yönetmeni olarak atandığında, yazarlar Oktay Ekşi ile rahmetli Hasan Pulur, gazetenin sahibi Erol Simavi’nin odasına giderek, patronlarına şöyle sorarlar: “Biz şimdi kime bağlıyız?”

Erol Simavi, yazarlarını dinler ve camın önüne doğru giderek, onları yanına çağırır. “Aşağıda, yolda gidenleri görüyor musunuz? Kim bunlar?” diye sorar. Ve yanıtı kendisi verir:

“İşte okurunuz bunlar. Sizler de bana ve yönetime değil, halka, okurlarınıza bağlısınız.”

Gazeteci, halkın yolunda kamu görevlisidir.

Başka örneklere de gazetecilik demek zordur bizce.

İnterneti takip eden okur, ‘tık almak’ için saptırılmış başlıkların tuzağına düşmekten nasıl korunabilir?

İnternette ‘tıklanma’ almak için tuzak başlıklarla haberi cazibeli kılmak mümkündür. Ancak, akıllı ve mantıklı okur, bir defa, belki iki defa bu tuzağa düşer, sonra dönüp bakmaz. Dünyada bu çizgide habercilik yapanlar maalesef var. Giderek tuzağa düşmelerin azalacağını umuyorum.

Yalan haberin kendini ele veren bir ‘yazı dili’nden söz edebilir miyiz?

Yalan haber kendini her haliyle ele verir. Yalan ve hayal mahsulü haberler zorlama olduğu için akıcı olmayan, inandırıcılıktan uzak dille yazılır. Akıllı okur da bu tür habere inanmaz.

BBC’de seçim gecesinde yayınlanan yaklaşık 700 haberi yapay zekâ yazmış. Ancak yapay zekânın hikâyeleme tekniğiyle gazetecilik yapan isimlerin yerini alamayacağı söyleniyor. Siz geleceğin gazetecilerine ne söylemek istersiniz?

Dönemin yarattığı bir teknik olarak birçok alanda karşımıza çıkan yapay zekâ, gazetecilikte de kullanılmakta. Yapay zekâ, düz cümleleri belli disiplin çerçevesinde kurarak habercilik örnekleri sergiler... Ancak yapay zekâ, bir Halit Çapın, bir Fikret Otyam ya da bir Yaşar Kemal’in verdiği kalem tadını verebilir mi hiç. Gazetecilik, yaşanan, haberin peşinde emek verilen, dokunulan, gerçeğin iz sürüldüğü meslektir. Masa başından büyük gazetecilik yapmak zordur. Bizim ustalarımız şunu öğütlediler bize. Sokağı bilmeyen iyi gazeteci olamaz. Gazetecilik süzgeçten geçerek yapılır. Zor bir meslek gibi görülse de, aslında etik kurallara göre bağımsız, tarafsız yapılınca, su gibi akar gider. Güzel de yapılır. Saygın olduğu kadar yorucu ama bir o kadar da çok zevkli bir meslektir. Tabii yapabilene.

PINAR TÜRENÇ KİMDİR?

Pınar Türenç, İzmirli bir ailenin, hâkim bir babanın kızı olan Pınar Türenç, Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu olup gazeteci/yazar Tufan Türenç ile evlidir.

Gazeteciliğe Abdi İpekçi yönetimindeki Milliyet Gazetesi’nde başladı.

1980’de Rus-Afgan Savaşı’nı Afganistan ve Pakistan cephelerindeki Türk asıllı mücahitlerin yanında, Milliyet’e aktarmak üzere izledi.

15 yıl boyunca röportaj yazarlığı yaptı. Milliyet yıllarında iki kez “Yılın Gazetecisi” seçildi. 1990 yılına değin 4 yıl çalıştığı Güneş Gazetesi’nde “Yılın Röportajı” ödülünü kazandı.

1990’da Türkiye’nin ilk özel televizyonu Star TV’de “Haftanın Portresi”ni hazırladı. Daha sonra SHOW TV’de Haber Merkezi’ne transfer oldu. Sayısız haber ve röportajın yanı sıra 1995 yılında Kosova ve Kuzey Irak savaşlarını izledi. Saddam Hüseyin’in yazlık sarayına giderek savaş haberlerini ekranlarına taşıyan gazeteci oldu.

1999’da Hürriyet Gazetesi’nde serbest yazar olarak yer aldı.

2002’den itibaren TV8’de “Türkiye’nin Aynası” adlı haber programı hazırlayıp sundu. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Görevlisi olarak hizmet verdi.

Kasım 2002’de ANAP’tan 3. Bölge 5. Sıra milletvekili adayı oldu. 2002 Yerel seçimlerinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adaylığında bulundu.

2013 yılından günümüze Türkiye Basın Konseyi’nin Başkanı olan Türenç aynı zamanda Marmara Üniversitesi’nde öğretim görevlisidir.

Türenç değişik zamanlarda Kızılay, Avrupa Hareketi, Rize Vakfı, KADER, Kadın Adayları Eğitme ve Destekleme Derneği, Türkiye Gazeteciler Sendikası, Deprem ve Afete Hazırlık Derneği gibi sayısız kuruluşun çalışmalarında yer aldı.

Sayısız haber ve röportaj ödülleri aldı.

Tutuklu gazeteciler için çalışan Pınar Türenç, Silivri Cezaevi’ndeki gazetecilerin hayatlarını ve yaşam koşullarını kapsayan “Gazeteci Gözüyle Silivri Gerçeği” adlı kitabın yazarıdır.