Giriş fotoğrafı: Sebla Selin Ok

Mutluluk oldukça kişisel, özel ve güçlü bir konu. Genellikle de tanımlanması çok zor olabilir. Basit kelimeler seçmek duygu yoğunluğumuzu ifade etmek konusunda bizi başarısızlığa uğratabilir, ancak diğer taraftan basitlik sadelik dolayısıyla kolay görülebilirliği de sağlar. Bu açıdan mutluluğu ifade etmenin bir yolu sanat ortamıdır. Mutluluğu nasıl tanımlayacağımızı bilmeyebiliriz, ancak çoğu zaman onu gördüğümüzde tanırız. Fotoğraf sanatçısı Tania Sisa’nın fotoğraflarına bakarken aklımı ele geçiren mutluluk enerjisi bu konuyu yeniden düşünmeme ve bu yazıya ilham kaynağı oldu...

Tania Sisa’dan kısaca bahsetmek gerekirse; İstanbul doğumlu olan Sisa fotoğrafa olan ilgisi sebebiyle çeşitli eğitimler aldı. İFSAK’a (İstanbul Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği) üye olduktan sonra belli başlı atölyelerine katıldı. Aynı kurumda fotoğraf gösterisi ve söyleşileri yaptı. Yurt içi ve yurt dışında çeşitli fotoğraf atölyelerine ve sergilerine katıldı. Eğitimleri doğrultusunda profesyonel olarak doğum fotoğrafçılığı yapmaya başladı. Sonrasında “Fotokare Fotoğraf Hizmetleri A.Ş” kurucu ortağı olarak sanatını profesyonel boyuta taşımaya karar verdi. Yine buna bağlı olarak DOUM’da “Doula ve Doğum Rehberliği” eğitimini tamamladı. Halen aktif olarak İFSAK Seminerler ve Atölyeler biriminde çalışmalarının yanı sıra, doğum fotoğrafçılığı yapmaya, yeni doğan ve aile ağırlıklı olmak üzere çeşitli alanlarda fotoğraf çekimlerine, proje çalışmalarına devam etmektedir. Ayrıca “Pati Fotoğraf Projesi” adıyla 3 yıldır sokak hayvanları yararına organize ettiği sergi ve takvim satışlarıyla çeşitli sivil toplum örgütlerine fotoğraf sanatıyla katkı sağlamaktadır. Tania Sisa hakkında kısaca bilgi sahibi olduktan sonra başa dönecek olursam bu yazıda özellikle fotoğraflarının hissettirdiği mutluluk üzerine beraber düşünelim isterim.

Peki, mutluluk neden önemlidir?
Önemlidir çünkü öncelikle iyilik için hayati önem taşır. Mutluluğun doğası ve yaşamdaki yeri dikkate alınmadan, insanın gelişimi hem de iyi yönde gelişimi hakkında ciddi bir tartışma yürütmek zordur. Mutluluk insan doğası ve amacı hakkında önemli şeylere işaret eder. Mutluluk gündelik varlığımıza belli bir akışkanlık, bir rahatlık duygusu verir. Ancak mutlu hayatların daha iyi hayatlar olduğunu sezgisel olarak fark etsek de, hayatımızda sıklıkla mutluluk olduğunda daha etkili bir şekilde işlev gösterdiğimizi ve iyi hissettiğimizi anlamış olsak da, bu, mutluluğu nasıl gerçekleştireceğimizi bildiğimiz anlamına gelmez. Mutluluğun ne olduğunu tam olarak bilmiyoruz. Mutluluğun bilimsel alanı insan psikolojisini araştıran bilimler özelinde son yıllarda büyük ilerlemeler kaydetti, ancak yine de bize çok az şey öğretmiş gibi görünüyor.

Mutluluk bizimle ilgilidir
Mutluluk neredeyse her zaman kendi dışımızdaki güçlerle bir bağlantı içerir ve en önemlisi dünyevidir. Mutluluk olaylara dayanır, dünyada olmanın bir yolu değildir. Dünyayı bir hediye olarak, iyi ve iyilik kaynaklarıyla bağlantı yeri olarak okumakla ilgilidir. Erdemleri sürdürebilen, gerçekten gelişen bir yaşama katkıda bulunan canlandırıcı bir iyilik duygusu sağlar. Bu nedenle mutluluk her şeyden önce bizimle ilgilidir. Sıklıkla söylenen mutluluk verici deneyimlerden bazıları ise, bir çocuğun veya torunun doğumu, aile birlikteliği, bir aile üyesinin hastalık veya kazadan kurtulması, romantik mutluluk vb. şeyler olarak kaydedilir.

Mutluluk hem hafızayı hem de özlemi içerir. Bu anlamda mutluluk canlılığa veya canlandırıcı bir güce benzer. Mutluluk dahil tüm duygular, bir sebepten dolayı beynimizde sabitlenmiştir. Sevgi, şefkat ve güven gibi diğer sosyal duygularla birlikte mutluluk, insanların birbirini bulmasına ve birbirine yakınlaşmasına, daha verimli çalışmasına ve nihayetinde daha başarılı bir şekilde hayatta kalmasına olanak verir. Mutluluk vaadi bizi bağlanmaya ve bağlılığımızın nesnesine geri dönmeye teşvik eder. Sonuç olarak mutluluk en çok ilişkilerde deneyimlediğimiz bir olgudur. Başlangıçta da vurguladığım gibi onu tanımlamak zor olabilir, ama sahip olduğumuzda ve kaybettiğimizde biliriz. Bu nedenle bu duyguyu ilişkiler yoluyla ve en kendiliğinden haliyle deneyimlediğimiz aile fotoğrafları ve spesifik olarak da günümüzde doğum ve yeni doğan fotoğrafları bir hatırlama aracıdır.

Yeni doğan ve aile fotoğrafları
İnsanlar neden doğum ve yeni doğan fotoğrafı çektirir? İlk olarak diyebiliriz ki, bu fotoğraflar aile olma duygusunu besleyen çocukların katılımının sevgi dolu bir kaydını sunar. Bu fotoğraflar, gruba yeni nesiller eklendikçe bir ailenin gelişimini de belgeler. Özellikle şimdilerde tüm ailenin özel bir günde bir araya gelmesine katkıda bulunur. Aile kurumu için çok önemli sayılan nesil duygusu adına bir hatıra yaratma fırsatı verir. ‘Kızım, oğlum, kardeşim doğduğunda böyle gülümsüyordu ve seneler sonra hala aynı gülümsemeyi yüzünde görebiliyorum’ diyebilmenin güvenidir. Bir gün kaybedilecek olan bir zamanın değerli totemlerini tutan ve bir yaşam biçimi içeren zaman kapsülüdürler. Bir ortamı ve orada kaydedilen aile üyelerinin tarihini tanımlar.

Doğum ve yeni doğan fotoğraflarında birincil bağlantı, özneler arasında paylaşılan sevgidir. Birliktelikten daha derin bir bağ vardır ve bu bağı tüm duygu yoğunluğuyla ortaya koymak o anda fotoğrafçının görevidir. Aile her zaman çağdaş yaşamın önemli bir parçası olmuştur ancak 20. yüzyıl trajedilerinden sonra bugün, aile görüntüleri daha da fazla saygı görüyor ve unutulmaz aile fotoğrafları çekme işi gittikçe önem kazanıyor. Aile fotoğrafları anlık görüntüler değildir. Onları farklı kılan, fotoğrafçının konuya olan duyarlılığındaki sakinlik ve sabırdır. Kontrollü ışıklandırma, pozlama ve kompozisyon yoluyla, fotoğrafçı öznelerin özünü yakalamaya çalışır ve aynı anda ailenin kişiliklerini ve hem fiziksel hem de davranışsal benzerliklerini kaydetmeye çalışır.

 

Başarılı bir aile fotoğrafçısı, her seferinde kameranın önündeki insanlarla olumlu bir bağlantı kurabilir. Ancak bundan daha fazlası, aile fotoğrafçısı insanla öyle bir bağ kurabilir ki, bu bağ kelimelerin ötesinde ve kelimeler olmadan gerçekleşen bir iletişim olur. Belki de empatinin en gözlemlenebilir olan formundan bahsediyoruz. En rafine görüntüleri oluşturmak ve içlerindeki en iyiyi duygusal olarak ortaya çıkarmak için gerekli olan da bu empati duygusu olabilir.

Günümüzde hatıra albümlerinin vazgeçilmez bir parçası olan doğum ve yeni doğan fotoğraflarıyla, yaşama katılım ritüelleştirilmiştir. Bugün bu ritüeli konu alan fotoğraflar hafızaya dair ikonik temsillere dönüştürülmüştür. Tania Sisa’nın fotoğraflarına bakarken üzerine düşünme deneyimi yaşadığım, bu yazıya da konu olan temsiller, fotoğraf kuramcısı Susan Sontag’ın belirttiği bütün hafızaların bireysel olduğu önermesini güçlendirirken bireyin mutluluğu adına kendi tarihi özelinde bulunduğu uzayı da somutlamaktadır ve belki de bunun yarattığı güven duygusu çağımız insanı için her zamankinden daha değerlidir.