Bundan tam 108 yıl önce 28 Haziran 1914 tarihinde Avusturya-Macaristan İmparatorluğu veliahdı Arşidük Ferdinand’ı Saray Bosna gezisinde taşıyan arabanın şoförü yanlış bir sokağa saptı ve fırsatını bulabilirse Arşidük’ü öldürecek olan Sırp terörist Gavrilo Princip, hedefini karşısında buluverdi.

Hepimiz, tarih kitaplarının yazdığı şekliyle, Birinci Dünya Savaşı’nın Saray Bosna’da gerçekleşen bu suikast ile başladığını düşünürüz.

Peki, gerçek bu olabilir mi? 70 milyon askeri dört yıl boyunca cephede tutan, 9 milyon askerin ve sivilin ölümüne neden olan, dört imparatorluğun yıkılmasına ve çok geçmeden ikinci daha büyük bir savaş felaketinin kapısının açılmasına neden tek olay suikastçı Princip’in öfkesi ve Arşidük Ferdinand’ın şoförünün yanlış yola sapması olabilir mi? Bu karşılaşma olmasaydı savaş olmayacak mıydı?

Kesinlikle olacaktı!

Savaş sahnesindeki liderler
Zamanın ruhu yıllardır ağlarını atmış, oyun tahtasına taşlarını yerleştirmişti. Dünya traji-komik bir tiyatro oyununun sahnesi gibiydi. Savaş öncesinde savaşa katılan her ülkede politikacılar arasında ya saçma sapan çatışmalar ya da iktidarlarda kendi ülkelerine mutlak hâkim, hırsını ve ihtiraslarını kontrol edemeyen liderler vardı. Gelin bu sahnedeki garip oyunculara bir göz atalım;

-Fransa’da yıllar boyunca birbirlerini ezmeye çalışan Clemenceau ve Poincaré adlarında iki lider vardı. İkisi de acımasızca ve ölçüsüzce birbirlerini eleştirip halkı bölüyor, daha fazla oy alıp iktidara gelebilmek için sürekli “saldırgan Almanya” korkusu ve düşmanlığını kışkırtıp duruyorlardı.

-Alman imparatoru Wilhelm II, psikolojik problemleri de olan doğuştan engelli bir hükümdardı. Yakın çevresinin cinsel tercihleri hakkında, o dönemde kabul edilemez dedikodular da vardı. Yaverlerinden biri onun da içinde olduğu bir yazlık sarayda tütü giymiş bir halde ölü bulunmuş ve olay halktan saklanmıştı. İmparator depresyonda idi ve olduğundan güçlü ve kararlı görünmek için sürekli çaba sarf ediyordu. Donanma Bakanı Tirpitz’in de önerisi ile bütün dünyanın denizler yolu ile fethedileceği teorisine kendisini kaptırarak muazzam bir armada yaptırdı.

-Aynı dönemde Büyük Britanya Savunma Bakanı olan Kitchener Güney Afrika’da, Sudan’da, Hindistan’da sürekli savaşlar içinde yaşamış bir komutandı ve diplomatlara güvenmiyor onlara hiç şans tanımıyordu. Göreve gelir gelmez ani bir kararla 1.000.000 yedek askeri bir anda silahaltına aldı. Bu karar bütün Avrupa’yı bir anda gerdi tabi.

-Rusya’da Çar 2. Nikola tahta geçer geçmez aptalca bir kararla Japonya’ya savaş açmış, yenilmiş, yaklaşan devrime karşı iktidarda kalabilmek için mutlaka ülkesine bir savaş kazandıran başkomutan olması gerektiğine inanıyordu. Eşi ile birlikte devlet yönetimi ile ilgili her türlü kararı, Rasputin adında tarihin en ilginç şarlatanlarından biri kabul edilen bir köy papazına danışarak alıyorlardı.

-Savaşı başlatan Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun Genel Kurmay Başkanı Conrad von Hoetzendorf, savaştan önceki 7 yıl boyunca, bir akşam yemeğinde yanında oturduğu bir tüccarın eşine 3.000 aşk mektubu yazmış, tutkulu (bence manyak) bir âşıktı. Sonradan bulunan bu mektuplara göre, kadını elde edebilmesinin savaş kazanan bir komutan olması ile mümkün olacağına inanıyordu ve bu yüzden durmadan savaş çığırtkanlığı yapıyordu. Sonunda ne yaptı etti savaşı başlattı ve savaşın ilk beş ayında delice taktikleri ile 400.000’den fazla Avusturyalı askerin ölümüne ve 490.000 askerin de sakatlanmasına neden oldu.

-Rus 2. Ordu Komutanı Samsonov’un, 1. Ordu Komutanı Rennen Kamf’ın eşi ile aşk ilişkisi olduğu dedikoduları vardı. (muhtemelen psikolojik savaş dedikodusu) Bu yüzden savaş başladığında aşırı kıskanç komutan Kamf, Samsonov’un ordusu Alman ordusunca çevrildiğinde kılını bile kıpırdatmadı ve bir gecede 200.000 Rus askeri hayatını kaybetti.

-Osmanlı İmparatorluğunu o dönemde yönetenlerin neler hedefleyip nelere neden olduklarını hepimiz zaten biliyoruz. Benim ilkokulda bulunduğum dönemlerde öğretmenler; “Sonunda Almanlar yenildiği için biz de yenilmiş sayıldık” derlerdi. Ümit ederim ki, şimdi çocuklara aynı cümle söylenmiyordur.

Uygarlık dediğimiz bebek
Demek istediğim şu: ne yazık ki sadece bu konuda değil hemen her konuda yaşamı tek bilinmeyenli bir denklem gibi algılama yanılgısı bize belletildi.

Tarih kitapları bazen öyle ilginçtir ki! Yukarıda bahsettiğim isimlerin hiç biri savaş felaketi ile ilgili olarak Princip kadar suçlanmıyor.

Dünyanın cinnet geçirmiş olduğu bir dönemden bahsediyoruz. Hırs, gurur, kibir, açgözlülük, kıskançlık, nefret gibi kötü duyguların, zamanın zerrelerini istila ettiği dönemler hep vardır. Böyle dönemlerde yönetenler çözümleri hep güç ve çatışmalarda ararlar. O devirlerde inançlar bile kullanılır. En uygar görünen eğitimli liderler / uluslar, böyle devirlerde canavarlaşırlar. Ve tarihte bu tür cinnet devirleri hep olmuştur. Korku öfkeyi, öfke nefreti, nefret zulmü tetikler.

Uygarlık dediğimiz bebek, ilk yasa yazıldığı an insanlığa gözünü açtı halen emekliyor.