Şalom Dergi yayın yönetmeni Suzan Nana Tarablus’un “Bir Sabah Galata’da Uyandım”, “Çek Kayıkçı Balat’a”, “Kuşaktan Kuşağa Kuzguncuk Yolculuğum” ve “Baba Bize Neden Dönme Diyorlar”dan sonra gelen beşinci kitabı “Anlatmak İçin Yaşadım” Kasım ayının ilk haftasında raflarda yerini aldı. Diğerleri gibi, yine bir sözlü tarih çalışması olan bu kitapta, Miriam Saltiel Friedman’ın, ya da bazılarımızın hitap ettiği ismiyle Mimika’nın ailesinin sıra dışı öyküsüne tanıklık ediyoruz. Çok samimi bir dille kaleme alınmış bu kitabı okurken, bir dönem Avrupa’da, Bulgaristan-Yunanistan-Türkiye üçgeninde yaşananları, bir genç kızın gözünden Holokost gerçeğini, aile içi dinamiklerini öğreniyoruz… Sevgili Nana’yı kutluyor, yeni kitabını okumanızı öneriyoruz.


Baba Hayim Saltiel ve kızlar, Kavala

İki dünya savaşı arasındaki zaman diliminde ve sonrasında yaşananları kaleme alma fikri nasıl oluştu? Kitabın ön hazırlık sürecini anlatır mısın?
Miryam Saltiel Friedman - Mimika’nın “anlatmak” misyonunu yerine getirmek istedim. Çünkü o, gerçekten “anlatmak için yaşadı”. Aynen giriş satırlarımda Gabriel García Márquez’in ‘Anlatmak İçin Yaşamak’ kitabındaki ifadesindeki gibi:
Hayat, insanın yaşadığı değildir; aslolan, hatırladığı ve anlatmak için nasıl hatırladığıdır.
Mimika, yıllar boyu çevresine, konuşmalarında - konferanslarında kesitler yansıttığı yaşamının kaleme alınmasını önemsiyordu. Beni evine davet ettiğinde, tevazu içindeydi ve sadece bir röportaj yapmamız fikrindeydi. Lakin, anlattıklarına kulak verdiğimde, onu, bu gerçek hikâyenin kitaba dönüşmesinin kaçınılmaz olduğuna ikna ettim.
Teybimin eşliğinde Mimika’yla günlerce, haftalarca (hatta aylarca) görüştük, konuştuk, paylaştık… Tabii ki bu samimi sohbetleri çözüp bir sıraya sokmak kolay olmadı. Anlatıları tarihsel perspektifleriyle yansıtmak için o dönem hakkında okumalar da yapmak zorundaydım.
Bundan önceki sözlü tarih çalışmalarımın kapsama alanları genellikle zaman-mekân doğrultusunda sınırlıydı. Halbuki Anlatmak İçin Yaşadım ile daha yoğun bir okuma-öğrenme süreci yaşadım. Çünkü anlatı baştan sona 1900’lerden bugüne, çok uzun bir zaman diliminin içinde geçiyordu. Okuru sıkmadan dönem iklimiyle tanışmasını sağlamak istedim. 


Mimika'nın annesi Lili, Sofya

Tanıklıklar, şüphesiz bir dönemi daha iyi anlamamız açısından çok değerlidirler. Sevgili Nana, yeni kitabının kahraman(lar)ını bize kısaca tanıtır mısın?
Aile hikâyesinin tarihçesini anlatan Mimika, “kahraman” annesi Lili, “kurban” babası Hayim Saltiel ile “alter egom” (ruh ikizi) diye nitelendirdiği kız kardeşi Arlet… Anlatılar sadece bir aile etrafında yer alıyorsa da, konu-komşu, eş-dost, akrabalar… ibret dersleriyle dolu yaşamlar konuya dahil edildi.

“Anlatmak İçin Yaşadım” sadece bir sözlü tarih çalışması değil. “Olağanmış gibi algılanan özveriler, kahramanlıklar, sevgiler, küskünlüklerle dolu”, sıradan gibi gözüken ancak gerçekte sıra dışı bir aile öyküsü de aynı zamanda… Kitapta seni en çok etkileyen bölüm neresi oldu?
Mimika’nın içten anlatımı, hiçbir olguyu trajediye dönüştürmeden kabulü, insanlık tarihinin en büyük trajedilerinden biri olan Holokost’u kendi iyicil süzgecinden geçirerek algılaması beni kökten sarstı.
Maceralı bir hayatta Balkanlardaki işgal günleri, göçler ve Türkiye’ye sığınış... Bu inişli çıkışlı zaman dilimi, olağanmış gibi algılanan özveriler, kahramanlıklar, sevgiler, küskünlüklerle doluydu. Anlatıların içindeki sıradan duygularla sıra dışı olayların gelgitleri kanımca çok çarpıcıydı. Aşklar, evlilikler-boşanmalar, anne-kız çatışmaları gibi aile anekdotlarıyla donanmış, heyecan ile acının harmanladığı gerçek ve samimi anlatıların çalışmamı renklendirdiğine inanıyorum.
Çalışmamda beni en çok meraklandırarak etkileyen konu ise, Hayim Saltiel’in kaçışını üstlenen Yunan yeraltı örgütü - Andarteler… Bu direnişçiler savaş sırasında devrimci ve direnişçi, savaştan sonra komünist, terörist olarak anıldılar. Yani, devlet politikasına göre bazen kahraman, bazen düşman damgası ile tarihe geçtiler. II. Dünya Savaşı’nda, Almanlara karşı etkili eylemler yaptılar ve söylenene göre Yunanistan’da Sohnut’un / Yahudi Ajansı’nın faal bir birliğine katıldılar.
Geçtiğimiz yaz kuzey doğu Ege adalarından biri olan İkaria’yı ziyaretimde merak duyduğum bu Andartelerin, halkın hafızasında da bir dilemma oluşturduklarını deneyimledim. Ada, direnişçileri ve kaçakları barındırmıştı. Bir yandan onlara bir abide yapılmış, diğer yandan da Andarteler kahraman mı, düşman mı kararsızlığını hâlâ yaşıyorlar… Varoluşun bütün ikilemleri gibi…


Mimika, annesi Lili ve kız kardeşi Arlet ile, İstanbul


Kitabın gerek ismi gerekse içeriği açısından okuyucuya iletmek istediğin mesaj nedir?
Bana göre, farkındalıkla yaşayan her bireyin “anlatacak” bir hikâyesi vardır… Her birey gibi, her hikâye de benzersizdir ve muhakkak ki içinde ibret dolu dersler içerecektir. Kendi dönemi içinde sıradanmışçasına yaşananlar, başka bir zamanın yorumunda sıra dışı algılanabilecektir. Öyle ki, atalarımızın öykülerini, bizi geleceğe taşıyan altyapılar olarak görmek kaçınılmaz… İşte o yaşanmışlıkları gelecek nesillere taşımanın da bir erdem oluğu inancındayım. Çünkü her zaman tekrarladığım gibi, resmî tarih sayfaları gül suyuyla yıkanmış zaferler ve başarılarla doldurulmuş. Kısaca, Mimika’nın yaptığı gibi, herkesin anlatacakları çok önemli…
Bundan sonrasında yazılacaklar bireysel sözlü tarihlerden oluşturulacak inancındayım.

Sevgili Nana, çok kısa bir zaman içinde peş peşe çok değerli beş kitap kaleme aldın. Ufukta yeni kitap projesi var mı?
Yola ve yolculuğa devam edeceğim, ara vermeksizin… Aklımda birkaç proje var ama henüz hangisinden başlayacağıma karar verme aşamasındayım. Çocuklarıma, torunlarıma ve bütün okurlarıma anlatacak çok şeyim var.