Haber fotoğrafı: Büyük ozan Alfonsina Storni (29 Mayıs 1892 - 25 Ekim 1938)


Yosunlar ve mercanlar arasında
rüzgâr ve tuzun bildik fısıltılarında
kırgın bir ruhla,
tıpkı rüyalarındaki gibi
denize büründü.
Artık uyuyor Alfonsina...*
“Alfonsina y el Mar” (Alfonsina ve Deniz) şarkısının bazı dizeleri ile başlıyoruz bu ayki yazıya.



Büyük ozan Alfonsina Storni, amansız hastalığı ona çok acı verdiği bir gece yarısından sonra gün ağarırken yavaşça denize süzülmüştü ve acı yaşamına son vermişti. 46 yıllık yaşamı boyunca kendisine dayatılan her şeyi reddettiği gibi kendi sonunu da kendisi belirlemişti. Yukarıdaki dizeler de onun şiirlerinden esinlenerek yazılmıştır.

Küçük Adam!
Alfonso Storni 1892 yılında doğduğunda bir erkek çocuk isteyen babası ona kendi isminden türettiği Alfonsina ismini takmıştı. Alfonso / Alfonsina “Soylu ve her mücadeleye hazır” anlamına gelir. Aslında Alfonso Storni -isminin aksine- yaşamın önüne çıkarmış olduğu sıkıntılardan yılmış depresif ve alkolik bir adamdı. Alfonsina ise daha küçücük bir kızken bile isminin hakkını vermişti. Küçükken dikkatleri üzerine toplamak için her şeyi yapardı. Sürekli konuşur, uydurduğu olayları -yangınları, soygunları, seyahatleri- heyecanla öyküleştirir anlatır dururdu. Zapt edilmesi zor bir çocuktu. Okulundaki bütün öğretmenlerini, bir hafta sonu ailesinin olmayan kır evine davet etmiş, ailesini utandırmıştı.

İsviçre asıllı annesi ise durmadan çalışır aileyi ayakta tutmaya çalışırdı. Aile sürekli maddi sıkıntı içerisindeydi. Alfonsina sonunda okulu bıraktı, ailenin küçük kahvesini işleten annesinin yanında garson olarak çalışmaya başladı. Kendi ailesinin içinde anne ve babasının göstermelik rollerinin iğretiliğini fark etmişti. Etrafındaki kadınlara geleneklerin sınırlandırdığı bir yaşamın dayatıldığını ve bu durumun onları mutsuz ettiğini görmüştü. Kadınların sürekli engellenmeleri ve kısıtlanmalarını kafasına takmıştı. Yazdığı ilk şiirlerden birinde şöyle bir dörtlük vardır;
Evde “Kadınlar sessiz olmalı”
“Pekâlâ da olabilirler” derdi.
Ama annemin gözlerinde arzuları vardı.
Gözler gölgelerinin içinde
derin bir acıyla,
için için ağlarlardı.

Aslında ailesinin kendisinden beklediği geleneksel yaşam, onun için bir kâbustu. Babası öldükten sonra, 17 yaşındayken isyan edip bir tiyatro grubunun arkasına takılıp evi terk etti. 19 yaşında, babasını kimseye söylemediği tek çocuğunu, herkesten uzakta doğurmak için tek başına Buenos Aires’e gitti. Aşağıdaki dizelerden anlaşıldığı kadarıyla kendisini hamile bırakan bilinmeyen sevgili onu terk etmemiş, tam tersine Alfonsina onun “eşi olma” rolünü içine sindirememişti.

Küçük adam, küçük adam;
Bırak uçmak isteyen kanaryanı...
Kanarya benim, küçük adam,
bırak gideyim.

Küçük adam;
Sen bana bir kafes veriyorsun
sana küçük diyorum, beni anlamıyorsun,
anlayamazsın.

Küçük adam,
sevdim işte seni
yarım saat.
İsteme fazlasını benden.


Sen Beni Beyaz İstersin
Buenos Aires’te kasiyerlik, reklam yazarlığı, özel öğretmenlik, tango barlarda şarkıcılık yaparak ve çok zaman iki ya da daha fazla işte çalışarak oğlunu tek başına yetiştirdi. Çalıştığı her yerde kadın olduğu için aynı işleri yapan erkeklerin aldığı paranın yarısını aldı. Evlenmeden anne olduğu için sürekli dışlandı, işten çıkarıldı, hakarete uğradı. Bu arada hiç satılmayan şiir kitapları yazdı. Bastırdığı kitapların kâğıt paralarını bile matbaacılara ödeyemedi.

Alfonsina Storni bütün ömrü boyunca çok zeki, yetenekli, bağımsız ruhlu bir kadının isyan ve çığlığını olağanüstü dizelere dökebilmiş bir ozandı. Bugün bazı eleştirmenler onun için “Feminist kadın ozan” tanımını yapıyorlar. Onu dar bir tanımın içine sokuyorlar. Alfonsina her şeyden önce yaşadıklarını ve içinde bastıramadığı isyanlarını dizelere döken yetenekli ve bağımsız ruhlu çok iyi bir ozandı. Unutulmamalıdır ki, onun yaşadığı yıllarda, Katolik güney Amerika’da erkeklerin, özgür kadınlardan korktuğunu, kadınların aslında daha güçlü olduklarını, dönemin kadınlara biçtiği rollerin çoğunun içine sığılamayacak kadar dar olduğunu şiir dizeleriyle dile getirmek -daha da ötesi yerleşmiş geleneklerle alay etmek- hiç de kolay değildi. Örneğin, geleneksel olarak erkeklerin el değmemiş kız istemelerini, bakın nasıl dizelere dökmüş;
Sen beni beyaz istersin.
Sen beni köpük gibi,
inci gibi istersin.
Tüm çiçeklerin en safı,
hafif kokulu zambak gibi,
kapalı taç yapraklarıyla,
bir ay ışığı gibi istersin.
Işık bile sızmamış olsun içime.
Bir papatya bile sokulmamış olsun bana.
Sen beni öyle kar beyazı istersin,
alaca beyaz istersin.


Alfonsina Storni'nin yaşamış olduğu apartmanın kapısındaki kitabe

Ben Yokum
Alfonsina kısa ömrü boyunca çok sıkıntı çekti ama asla kimsenin boyunduruğuna girmedi. 1920 yılında Arjantin Ulusal Edebiyat Ödülünü aldı ve bütün İspanyolca konuşan ülkelerde çok meşhur oldu.

Aslında inatçı, baş edilmez, kavgacı bir kişiliği vardı. Sivri dilliydi. Hasta olduğunda yanlış bir teşhisle ona önce çabuk iyileşeceği söylenmişti, daha sonra onulmaz bir derdi olduğunu öğrendiğinde tedaviyi reddetti. Hasta yatağında yatarken yazdığı şu meşhur dizeleri bakın o günlerdeki ruh halini ne güzel anlatıyor;
Çiçeklerden dişler, çiyden başlıklar,
yapraklardan eller,
işte sen,
güzel hemşirem;

Üzerime toprak gibi çarşafları
ve yabani yosundan yorganı ört.
Ben uyuyacağım hemşirem,
beni yatağıma yatır.

Başucuma bir lamba,
ya da bir takımyıldız, ne istersen onu koy,
hepsi güzel olur;
Işığı kıs lütfen... Teşekkür ederim...

Eğer telefonla tekrar ararsa
ısrar etmesin
Söyle ona.
ben yokum...

İntihar ettiği gün, öğleden sonra gazeteler gece baskılarına şu haberi manşet ettiler: “Amerika’nın büyük şairi Alfonsina Storni trajik bir şekilde öldü.” Cenazesini binlerce kişi takip etti. Güney Amerika ve İspanya’da adına dikilmiş anıtlar, ismini almış sokaklar var. Dizeleri pek çok şarkıcı tarafından bestelendi. Kadınların hukuki özgürlüğü, eğitim ve fırsat eşitliği ve aile baskılarıyla şekillendirilmeleri gerektiği hakkında ipuçları veren dizeleri halen yoğun okunuyor.


Bu anıt  Arjantin'in Mar del Plata şehrinin La Perla plajında Alfonsina Storni adına durmaktadır

Birgün Ben de Yalnız Kalacağım
Ama fikirleri bir yana, her şeyden önce Alfonsina Storni -hele azıcık da olsa İspanyolca anlayanlar için- olağanüstü bir ozan. Dizelerini Türkçeye çevirirken katletmişimdir. Şiirlerinin melodisini az da olsa yansıtabildiysem ne mutlu bana.
Un día estaré sola,
como está la montaña
entre el largo desierto
y la mar que la baña.

Bir gün, tıpkı bir dağın
geniş çöl ile
eteklerini yıkayan deniz arasında durması gibi
ben de yalnız kalacağım.”