Haber fotoğrafı: Uluç Özüyener
“Baba bize neden dönme diyorlar?” adlı kitabımın hazırlık aşamasında tanıdığım Uluç Özüyener 1975 yılında öğretmen bir anne ve deniz subayı bir babanın ikinci çocuğu olarak dünyaya geldi. Yüksek öğrenimi ve askerlik görevini takiben 1999 Marmara Depremi’nin ardından ABD’de yaşayan ağabeyinin yanına taşındı. Orada eğitimini sürdürdü, aile kurdu. Ömrünün yarısından fazlasını ABD’de geçirmesine rağmen doğup büyüdüğü toprakla bağı hiç kopmadı. Bilgisayar mühendisi olan Uluç ile söyleşimiz, Sefarad geçmişi kadar atalarının Sabetaycı geçmişini araştırması ve dört yıldan bu yana başkanlığını yaptığı “Society for Sabbatean Studies” – Sabetaycılık Çalışmaları Derneği üzerine…
Sabetaycılık konusuna ilginiz ne zaman başladı ve neden?
Gözlemci ve meraklı bir çocuktum. Ailemin köklerini merak eder, anneanneme sorular sorardım. Hikâyelerinde sıkça “Selanik” geçerdi. Bir de zaman zaman duyduğum “Manchester’da fabrika”, “Buenos Aires’te, Viyana’da tüccar akrabalar”, “çiftliklerde ata binen, tilki avlayan tanıdıklar”, adı konulmamış ara sıra konuşulan “bir lisan” gibi arkadaşlarımın evlerinde pek rastlanmayan anahtar kelimeler duyardım. Orta halli bir ailenin küçük bir ferdi olarak sıradan yaşantımızın neyin uzantısı olduğunu kavrayamıyordum. Kulak kabartmama sebep olan bu kelimeleri telaffuz etmenin dışında ailemde kimse bana bütün “hikâyeyi” anlatmıyordu. Dolayısıyla, ta o zamanlar aklıma takılan “Biz kimiz?” sorusu uzun zaman zihnimi kurcaladı. Evet, anne tarafımdan Sabetaycı kökenli bir aileden geliyorum. Ancak bunun detaylarını öğrenmek hiç de kolay olmadı.
Anneannemin annesi Fatma Hanım ve babası Basmacı Akif Efendi
Bu ilginizi tek başınıza mı sürdürdünüz yoksa sizin gibi düşünenler var mıydı?
Kökenlerin kimseyi özel yaptığını düşünmüyorum. Ancak köklerin izini sürmek benim için paha biçilmez bir haz, doldurulması gereken bir boşluk olduğundan bu konuda merakımı gidermek zorundayım. 2000’li yılların başlarındaki iştahlı araştırmalarım, sonu gelmeyen bir tutkuya dönüştü. Ailemde bu tür araştırmalar yapan tek kişi bendim ve bana uzunca bir süre “deli” gözüyle bakıldığından eminim. Araştırmalarım sırasında, daha önce tanımadığım akrabalarımla yollarımız kesişti. Birçoğu benim gibi aile tarihine meraklıydı. İster istemez bu yolda hep beraber ilerledik ve birbirimizden çok şey öğrendik. Bu süreçte çeşitli sebeplerle kopmuş akrabalık bağlarımız tekrar kuruldu, ahbaplıklarımız canlandı. “Sözlü tarih”, “soy ağaçları”, “DNA testleri”, “mezarlık kayıtları” derken büyük çoğunluğumuzun birbiriyle akraba olduğu kesinleşti. Bu vesileyle “Kuzen” tabiri yerleşti dilimize. Kuzen aşağı, kuzen yukarı... Küçük bir topluluk olabiliriz, ama bağları kuvvetli, renkli, çok-kültürlü, büyük bir aileyiz biz.
Anladığım kadarıyla çabalarınız uzun sürede meyvesini vermiş ve daha organize faaliyetler yapmaya başlamışsınız…
Evet. Bizler sadece aile kökenimizi öğrenmekle yetinmedik. İber Yarımadası’nda başlayan, İzmir ve Selanik’e kadar uzanan, Osmanlı İmparatorluğu’nda evrilen tarihimizi ve kültürümüzü de öğrenmek istedik. Covid’le birlikte evlere kapandığımız dönemde Zoom toplantıları düzenleyerek hem üretkenliğimizi arttırdık hem de birbirimizin yalnızlığına ilaç olduk. Buluşmalarımız duyuldukça aramıza sonradan katılan kuzenler oldu. Daha önce tanışmamış olmamıza rağmen, 40 yıllık ahbaplıkların “kaldığı yerden devam etmesi” gibiydi kaynaşmamız. “Neşama neşamayı çeker” dedikleri bu olsa gerek. Kısa bir süre içinde sohbetlerimiz, amatörce başlayan bilgi toplama ve tasnif etme çabasına dönüştü. Ardından daha sistematik ve akademik metotlar uygulamanın yollarını ararken ilerleyebilmek için bir kurumsallaşma süreci gerekti. Topluluğumuzda kurumsal ve akademik deneyimleri olanların yanı sıra çeşitli uzmanlıkları olan çok sayıda birey var. Demokratik bir süreç içerisinde onların da görüşleri dinlenilerek resmi bir kurum olma yolunda adım atıldı; sağlam ve detaylı bir tüzük oluşturuldu.
Anneannem, Levi ve Pasarel kökenli Emine Nermin Kınay
Konunuz olan derneği biraz daha tanıtabilir misiniz? Nasıl bir boşluğu doldurmasını düşündünüz?
ABD’de 8 Mart 2021’de kurulan “Society for Sabbatean Studies” tarihimizi ve kültürümüzü araştıran dünyada ilk ve tek resmî kurum oldu. Amaçlarımızı temelde iki kategori altında toplayabiliriz.
Öncelikle bu kökenden gelenleri kendi tarih ve kültürleri konusunda bilgilendirmek bizim için önemli bir amaç. Sadece Selanikli bir aileden geldiğini bilen, ama onun ötesinde fazla bir bilgiye sahip olmayan çok kuzen var. Üstelik bu insanlar da bir zamanların modası olan Sabetaycılık üzerine kurulu komplo teorilerine maruz kalmışlar. Öyle ki, kötü niyetli bir iştahla yazılmış yayınların yarattığı bilgi kirliliği, doğrusunu öğrenme yolunda bizleri etkiledi. İçimizde ve dışımızda, hepimiz bu bilgi kirliliğinden mustaribiz… İkinci amacımız ise bir yandan kendimizi daha iyi tanımaya çalışırken diğer yandan bunu dış dünyaya anlatmak. Bugüne kadar kendimizi başkalarının yazdığı kaynaklardan öğrenmeye mecbur bırakılmış bir topluluğuz biz. Akademik dünyaya ve iyi niyetle bizleri tanımaya çalışan araştırmacılara kapımızı açık tutmak istiyoruz. Bu şekilde eksik ve yanlış yazılmış pek çok kaynağın zamanla referans değerini yitirip yerlerini tam ve gerçeği yansıtan kaynakların almasını ümit ediyoruz.
Faaliyetlerinizi okurlarımıza tanıtır mısınız?
Eğitim faaliyetlerimizin başında her Pazar düzenlediğimiz (sadece yaz aylarında ara verdiğimiz) konuşmacı serisi geliyor. Konular, dinler tarihinden Engizisyon tarihine, yemeklerimizden ilahilerimize ve bayramlarımıza, içimizden çıkmış önemli kişilerin biyografilerinden kurmuş oldukları kurumlara kadar geniş bir yelpazeye sahip. Şu ana kadar 200 kadar toplantı ile 500 saatin üzerinde kaydı arşivledik. Davet ettiğimiz konuşmacıların, alanlarında uzmanlaşmış olmalarının yanı sıra güvenilir olması önemli bir kriter. Kendi içimizde son derece bilgili değerler var; onların da katkıları çok büyük. Dünyanın her yerinden Zoom toplantılarına bağlanan kuzenler ile kopmuş bağlar biz-bize aile ortamında tekrar pekişiyor. Hep beraber birbirimizden öğreniyoruz. Kurmuş olduğumuz dijital kütüphanede 1.000’den fazla yazılı kaynak mevcut. Bunların bazıları çok eski ve artık bulunması zor veya imkânsız eserler. Gün geçtikçe kütüphanemiz daha da zenginleşiyor.
Uluç Özüyener
Konu olan derneğin, soy araştırma komitesinin çalışmaları sonucu dev bir soy ağacı oluşturuldu ve durmaksızın elbirliğiyle ağacın dalları genişletiliyor, diğer yandan da DNA testleriyle bilimsel olarak akrabalıklar ortaya çıkarılıyor. Toplanan bağışlarla mezarların bakım ve onarımı da öncelik verilen faaliyetler arasında…
Daha önce bahsettiğim gibi gün geçtikçe akademik dünyaya bağımız güçleniyor. Çok sayıda akademisyen, uzmanlıkları üzerine makaleler veya kitaplar yayınlamadan önce bizlere danışıyor.
Bu, uzun soluklu bir yolculuk; olabildiğince doğru ve nispeten eksiksiz yayınların sağduyulu ve meraklı okurlarla buluşması biraz zaman alacak. Ancak önümüzdeki süreçte birinci elden veya katkılarımızla çıkan kitaplar, belgeseller olacak. Merak edenler bu değişimin ürünü olan, senin yayınlamış olduğun “Baba Bize Neden Dönme Diyorlar?” kitabını ve Can Karakaş’ın “2 Ağaç Arasında” kitabını okuyabilirler. Aynı zamanda gazeteci yazar Ruşen Çakır’ın benimle yapmış olduğu ve Ekim ayında Youtube’da yayınlanan söyleşiyi izleyebilirler. Ayrıca bir web sitemiz var, arzu edenler bir göz atabilir: www.sabbateanstudies.org
Sizinle ilk sohbetimden itibaren anladım ki, yüzyıllardır süregelen suskunluk geleneğini bozuyorsunuz ve konuşmaya karar veriyorsunuz? Bu tarihî kırılma tepkilere yol açmıyor mu?
“Tarihî kırılma” demek için erken olsa da özellikle buna, jenerasyonumun geçirdiği bir “sosyal evrilme” diyebiliriz. Pek çok kuzen gibi ben de bu sessizliğe şahit oldum. Günümüze kadar gelmiş sessizliğin sosyolojik ve inanca dayalı haklı sebepleri var; bu gerçeği görmezlikten gelemeyiz. Hepimiz ait olduğumuz topluluğun her bir ferdine karşı sorumluluk duyuyoruz. Bu sebeple iç ve dış dinamikler arasında denge kurmak şart: İçimizde huzursuzluk yaratabilecek aceleci davranışlardan uzak duracak şekilde, bizim dışımızda çoğu kötü niyetle yaratılmış “Sabetaycı” portresinin tekrar ve doğru şekilde çizmemiz gerekiyor. Genelde içimizde pek çok konuda, fikir ayrılıklarından ziyade fikir birliği var. Diğer yandan, karşı görüşlerin beklenilenden daha faydalı olabileceğini düşündüğüm için bu tür görüşlere değer veriyorum. Bizler pek çok konuda birbirimize danışır, karşı görüşleri de değerlendirip kararlar verir, hayata geçiririz. Görmüş geçirmişlerin bilgeliklerini gençlerin heyecanıyla birleştirmek her zaman en doğrusu.
Tepki gösterenlerin asıl endişeleri nedir? Katılıyor musunuz bunlara?
Bugüne kadar sessiz kalan ve hayatlarının sonuna kadar sessiz kalmayı tercih edecek kuzenlerimiz var. İnançları ve yaşadıkları tecrübeler buna sebep olabilir. Onları anlıyorum ve bu tercihlerine saygı duyuyorum. Annem de öyleydi. Biz bir aileyiz ve aile içinde konuşulanlar dışarı çıkmaz. Bu bize has bir durum değil, genel kural...
Öte yandan, bizler çoktan topluma entegre olmuş Türkleriz. Önceki nesillerin taşıdığı “suskunluğun yükünü” artık ezber korkularla yaşamak istemeyen pek çok kişi var bu toplulukta. Üstelik sessiz kaldığımızda, hep başkaları bizi kendi anladıkları ya da anlamak istedikleri şekilde tasvir etmiş ve ediyor. Üzerine, Cumhuriyet tarihinde yaşanan bazı olaylar ve bu olayların sosyolojik etkileri de eklenince, bütün bunlar ortak hafızamızı ve kültürümüzü öğrenmemizi, bir hatta iki kuşak boyunca sekteye uğrattı, geciktirdi. Bizler için soluksuz bir heyecan kaynağı olan Cumhuriyet’in kurulmasında etkin rol oynayan, bugün bile eğitimde, ticarette, sanatta ve sanayide farkında olmadan da olsa toplumca faydasını gördüğümüz katkılar sunmuş soyumuzla duyduğumuz gururu paylaşabilmek istiyoruz. Bunu, sessiz kalarak, “Biz de buradayız” diyemeden başarmamız mümkün değil. Kısacası hem geçmişin değerlerini koruyarak hem de toplumsal diyalog için yeni bir alan açarak bir orta yol bulmalıyız.
Yakından takip ettiğim derneğinizde başka neler yapmayı düşünüyorsunuz?
Bugüne kadar yapmış olduklarımızın üzerine koymaya devam edeceğiz. Özellikle 1900’lerin başında yayınlanmış olan Osmanlıca kaynakları tercüme edip kitaplar halinde yayınlamak üzerine bir planımız var. Bu şekilde, gün yüzüne çıkmamış başka gerçeklere ulaşma imkânımız olabilir. Kültürümüz ve tarihimizle ilgili akademik araştırmalara destek olmayı da planlıyoruz. Ayrıca atalarımızdan kalmış eşyaları, soy ağaçlarını, yemek tariflerini, ilahi ve duaları, fotoğrafları ve yazıları toplayıp gerekli incelemeleri yapıp kayıt altına almak istiyoruz. Belki bu, ileride kendi müzemizi açma yolunda önemli bir adım olur. Zamanla ve bütçemizin elverdiği ölçüde hedeflerimize ulaşacağımıza inanıyorum.
Sabetaycılık konusunun akademide bir kürsüye taşınmasını temenni ederken köklerine yolculuğu durmaksızın sürdüren “kuzenlere” sonsuz başarılar diliyorum…