65 yıllık dostum, Türkiye’nin ilk paparazzi fotoğrafçısı ZOZO TOLEDO ile ilgili sayısız hatıram var. Herkesin sevdiği, çok ilginç kişiliği olan Zozo ile paylaştığım bazı anılarımı bu yazımda anlatacağım.
Zozo’yu ilk kez 1950’li yılların sonlarında, evimize mobilyalarımızı cilalamaya geldiğinde gördüm. Marangozluktan cilacılığa, masörlükten fotoğrafçılığa, savaş muhabirliğinden paparazziliğe sayısız mesleğe girip çıkan Zozo ile yollarımız pek çok kez kesişti.
Kendisi ile yaşadığım en renkli anımdan başlayayım. 1966 yılında çiçeği burnunda bir sinefil olarak katıldığım ilk Cannes Festivali’nde Zozo Toledo’ya deneyimli bir foto muhabiri iken rastlamıştım. O yıllarda katılımcı basın muhabiri sayısı düşük olduğu için her gün sayısız resepsiyona gazeteciler de davet edilirdi. Festival’in ilk haftasında Monte Carlo Kraliyet Sarayı’nda yapılacak bir yemekli toplantının haberini aldım. Zozo’yu arayıp, Cannes’dan oraya bizi götürecek bir araba bulmasını istedim. Bir Fransız foto muhabiri arkadaşıyla birlikte Monte Carlo’ya gittik. Prens Rainier ve güzel eşi Prenses Grace (Kelly)’nin de hazır bulunduğu resepsiyonda basına ayrılan masaların birinde keyifli bir yemek yedim. O gece Prenses Grace’i hayatımda ilk kez Zozo sayesinde görmüş oldum.
Asıl adı Don Jose De Toledo El Salinas olan Zozo’ya, Cannes’daki festival kırmızı halısına dizili fotoğrafçı ordusu içinde her yıl rastladım. Beyaz smokin ceketinin yakasına bir İspanyol arması diktirmişti. Küpesini kulağından hiç eksik etmezdi.
Çektiği fotoğrafları gösterir, resimde tanımadıklarının isimlerini bana bir kâğıda not ettirirdi. Fotoğraf ruloları, o yıllarda, bir İstanbul yolcusuna verilerek gazeteye ulaştırılırdı. Sonraları, Zozo bir Yunan ajansı için de çalıştı. Cannes Festivali için beklenen şöhretlerle ilgili haberler ilk önce foto muhabirlerine ulaştırılırdı. Zozo ilk elden bu bilgileri bana aktarır, ben de fotoğraf çekimi için ayrılan yere giderdim.
Sinema dünyasının en ünlü şöhretlerinin katılacağı resepsiyonlarının gün, yer ve saatini de Zozo’nun verdiği bilgilerden öğrenmiş olurdum. Çoğu kez, bu bilgileri paylaştığım rahmetli Tuncan Okan ve Suavi Sonar ile aynı masada otururduk.
1931 Hasköy doğumlu olan Zozo Toledo’yu, politikacılar da çok severdi. Celal Bayar’ın, kendisine hediye ettiği çizgili pantolonunu severek giyerdi. Yurtdışındayken aklı sürekli, evde bıraktığı yaşlı annesindeydi. Son yıllarda sağlık sorunları yaşayan Zozo, Cannes festivallerine gidemiyordu. Kendisine Moda Kulübü ve Büyük Kulüp’te (Cercle D’orient) rastlardım. Yaz ayları Anadolu Kulübü’ne de sık sık gelirdi.
Herkesi tanır, izin isteyerek fotoğraflarını çekerdi. Banyo ettirip bastırdığı bu fotoğrafları çantasında saklar, günü geldiğinde sahiplerine verirdi. Bu kulüplerin yöneticileri tarafından sevilip kollanan Zozo’ya muhakkak yemek ikram edilirdi. “Sosyete fotoğrafçısı” olarak düğün, nişan ve muhtelif davetlerde Zozo’ya rastlamak mümkündü.
Zozo Toledo, sahip olduğu Şişli Camii ana kapısı sırasındaki bir evde otururdu. Moda ve Büyük Kulüp’te kendisini gördüğümde, çıkış saatini denk getirip Avrupa yakasına beraber dönerdik. Arabadan hep kocaman çantasıyla indiğini hatırlıyorum.
Zozo Toledo’nun kısa süreli de olsa bir oyunculuk kariyeri oldu. Ferzan Özpetek, ilk uzun metrajlı filmi olan “Hamam”da (1997) Zozo’ya önemli bir rol verdi.
Emeklilik ve yaşlılık günlerinde ciddi sağlık sorunları yaşayan Zozo Toledo, geçtiğimiz yıl Or-Ahayim Hastanesi’nde tedavi gördü. Son olarak, 1 ay müddetle Fulya Acıbadem Hastanesi’nde yattı. Ölümünden 1 hafta öncesinde Şafak Hastanesi’ne nakledildi. Covid 19 ile boğuşurken ağırlaşınca yoğun bakıma alındı. Acı haber 21 Aralık Pazartesi günü geldi…
***
“On üç yaşıma kadar yetimhanede kaldım. Düşünün, bir Yahudi, Rum yetimhanesinde…”
“Gazeteden beni açılışa gönderdiler. Ama ben daha önce hiç fotoğraf çekmemişim. Makineyi kullanmayı bilmiyorum. Hemen fotoğrafçı Yorgo’ya gittim. Ona 10 lira verdim ve benimle gelip fotoğrafları çekmesini istedim. Adam fotoğraf çekiyor, ben de numaradan röportaj yapıyorum. Gazeteye fotoğrafları götürdüm. Fotoğrafları görünce, ‘Bakın İspanyollar ne güzel fotoğraf çekiyor’ dediler…”
“Japonya’ya kadar gittim. Bakanlarla çalıştım. Özal ile Çin’e gittim. İngiltere’de Kraliçe Elizabeth’in elini öptüm. Beş tane olimpiyata gittim. İspanya Kralı’nı orada çektim. Yunan Kralı ile resimlerim var…”
“Bir gün İtalyan televizyonu Rai Uno’dan geldiler: ‘Biz İstanbul’da bir film çekmek istiyoruz. Bize yardımcı olur musun? Bize gece çalışan bir adam lazım.’ ‘Tabi yardımcı olurum. İşte o adam benim’ dedim. …Roma’ya gittim, İtalyanlarla filmde oynadım. Oradayken biri geldi yanıma: ‘Zozo Bey merhaba. Ben Ferzan Özpetek, burada film akademisinde okuyorum…’ Ben de ona ileride çok ünlü olacağını, bir gün Türkiye’ye gelirse bende kalabileceğini söyledim. İki sene sonra Hamam filmi için geldi. O filmde oynadım. İkinci filmim ise Harem Suare idi…”
(Alıntılar: bagimsizkelimelercumhuriyeti.blogspot.com)